24 Ağustos 2014 Pazar

Cifir ve ebced ilmi ...



Çoğu zaman ikisi birlikte kullanılan ebced ve cifir arasında bazı nüanslar var.

Ezberlemede kolaylık olsun diye Arap (eski Sami) alfabesinin ilk harf grubunu teşkil eden "ebced" kelimesi, aynı zamanda harflere ayrı ayrı rakam değerlerinin eklenmesiyle yapılan bir çeşit hesap ve tarih düşürme ilmidir.

Cifir ise, bağlantılı olduğu "ebced"ten daha kapsamlı ve daha ileri boyutlu bir ilim tarzıdır.

Cifir ilminde kullanılan harf veya kelimenin Arapça olması şart değil. Farsça, Süryanice, İbranice ve hatta Türkçe olan tâbir ve kelimelerden de cifir metoduyla birtakım mânâlar istihraç edilebiliyor.

Çığır açan âlimler

Müslümanlıktan asırlar önce kullanılan bu ebced ve cifir ilmi, İslâm tarihi boyunca da hep kullanılagelmiş.

Peygamber (asm) soyundan gelen Cafer-i Sâdık olmak üzere, Muhyiddin-i Arabî, Necmeddin-i Kübrâ, Niyâz-i Mısrî ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri gibi birçok İslâm âlimi ebced ve cifir ilmi üzerinde durmuş, eserlerinde yeterince yer vermişlerdir.

Her biri Kur'ânî bir çığır sahibi olan bu âlimler, özellikle tefsir ettikleri âyet ve hadislerin sarih mânâlarının yanı sıra, ebced ve cifir metodunu da kullanarak, sarih mânâ tabakasının altındaki işarî ve remzî mânâları da açmaya ve açıklamaya çalışmışlardır.

Üstelik, bu yaptıklarını "Kur'ân'ın şânına uygun" bir hizmet metodu olarak görmüş ve aynı şekilde savunmuşlardır.



Kâinat kitabında tevhid gayesine matuf olarak tevafuku ön gören ilahî hikmet, kâinatın ezelî ve ebedî bir tercümanı olan Kur’an’da da onu ön görmesi, aynı hikmetin gereğidir. Diğer bir ifadeyle, dışarıda vücud-u haricî giymiş bir varlık, kendisinde bulunan gerçeklerin bazı yönleriyle Kur’an’da yer almakta ve matematiksel bir tevafuk örgüsünü oluşturmak suretiyle tevhide hizmet etmektedir. 

- Mesela; Kur’an’da sık sık “yedi gök” ten bahsedilmektedir. Varlık biçimiyle yedi adet olan bu gökler için kullanılan “Seb’a semavat = yedi gök” ifadesi tam yedi defa zikredilmiştir.


Bediüzzaman Hazretlerinin işaret ettiği el kelimesine bakalım:
a.  Kur’an’da “EL” için  “YED” kullanılır. Bu kelimenin ebced değeri, 14’tür. 
b. Yüce Yaratıcı her bir elin parmaklarında yerleştirdiği mafsal  sayısı, 14’tür.
c. Elin dış tarafında 14 mafsal yerine, iç tarafta yer alan çentik sayısı da, 14’tür.
d. Kur’an’da - Allah’a isnat edilmeyen - “YED” kelimesinin tekrar sayısı da, 14’tür.
(14 “Yed” kelimesinin geçtiği yerler şunlardır: Bakara, 2/237, 249; Maide, 5/28 (iki kere); Araf, 7/108; Tevbe, 9/29; İsra, 17/29; Ta Ha; 20/22; Müminun, 23/88; Nur, 24/40; Şuara, 26/33; Neml, 27/12; Kasas, 28/32; Sad, 38/44).

-Yine Kur’anda bildirildiğine göre, Cehennemin kapıları / bölümlerinin sayısı: 7’dir.
Cehennemin kapıları / bölümlerinin yedi olduğunu bildiren Hicr Suresi, başında şifre bulunan surelerden biridir. Bu sisteme göre, cehennem kelimesinin geçtiği sureler içindeki sırası:7’dir.

Cehennem kelimesinin ebced değeri 98’dir ki bu sayı aynı zamanda; 14x7=7x7+7x7’dir. Cehennem kelimesinin Kur’an’da kullanılan tekrar sayısı ise, 11x7= 77’dir.

- Ebced değeri 98 olan ‘Cehnnem’in en son geçtiği Beyyine suresinin numarası: 98’dir.

- Keza, Kur’an’da belirtildiğine göre,  cehennem’in üzerindeki bekçilerin sayısı 19’dur.
Kur’an’da üzerinde 19 olduğunu vurguladığı cehennem isimlerinden “SAKAR” tercih edilmiştir. Çünkü, “SAKAR” kelimesinin ebced değeri de 19’u göstermektedir. Şöyle ki; (Sin:60, Kaf:100, Ra:200, - Bu kelime müennes olduğundan tenis / dişilik alametlerinden Elif’in ebced değeri 1’dir. Toplam 361 eder. Bu sayı: 19 x 19’dur).  

(Kur’an’daki yeri itibariyle mansup / üstünlü olduğundan sonunda yine bir elif vardır. Gayr-ı münsarıf olduğu için hazfedilmiştir. İrab bakımından melhuz olan bu elifi nazara aldığımızda da yine aynı sonuca varırız)

- Bu tevafuk penceresinden Kur’an bize şu dersi veriyor ki; “içinde 19 zebaninin görev yaptığı SAKAR’dan korunmaya çalışın. Bu kelimenin ebced değeri 19’u gösterdiği gibi, cehennemin / SAKAR’IN üzerinde de 19 zebaninin olduğuna, bu kesinlikte inanın ve kendinizi ona göre hazırlayın.” 

- Bu ve buna benzer binlerce tevafukun verdiği dersi anlamayanlara -şairden iktibasla- bir çift sözümüz vardır. “Söz bilirsen söz söyle ki seni irfan bilsinler / Söz bilmezsen sükut eyle bari insan sansınlar!”

- 
İtirazcının, “Peki Kur'an-ı Kerim’in ayetleri ve hadis-i şerifler ile Said Nursî’nin doğum tarihi, adı ve lâkabı, Kur'an okumaya başladığı tarih, risalelerinin isimleri ve yazılış tarihleri vb.nin arasında ne gibi bir ilgi olabilir?” sorusuna gelince;

- Risale-i Nur bu gün -Kur’an’ın nuruyla- dünyayı aydınlatıyor. En karanlıklı bir zamanda, bu görevi büyük bir feragat, feraset, cesaret ve fedakârlıkla yerine getiren Bediüzzaman gibi bir asrın Müceddidi ve Mehdisine ayet ve hadislerin işaret etmesini aklına sıkıştıramayanlar, şunu unutmamalıdırlar ki, bir şeyin doğru ve gerçek olması, onların havsalasına bağlı değildir.     


    Said Nursi'ye göre Kıyamet Tarihi!
Prof. Dr. Osman Çakmak, son devrin en büyük din bilimcilerinden Said Nursi'nin Hz. Muhammed'in Hadisinden yola çıkarak cifir ve ebced hesabıyla Kıyametin tarihini tahmin ettiğini idiia etti. İşte Prof. Çakmak'a göre Said Nursi'nin hesaplarından çıkan Kıyamet tarihi.
Prof. Dr. Osman Çakmak, Bediüzzaman Said Nursi'nin 2129 yılında kıyametin kopacağına dair bir îmada bulunduğunu söyledi.

Samanyoluhaber sitesindeki yazısında son günlerin büyük merak konusunun kıyametin tarihi olduğunu belirten Çakmak, "Kur'ân-ı Kerîm bize "Kıyamet yakındır' (Kamer, 54/1) diyor. Kur’an-ı Kerimin nüzulünden bu yana 1400 sene geçtiğine göre, kıyamete daha bir yaklaşmışızdır demektir. İnsanlığın ve hayatın ve dünyanın tarihi konusunda muazzam yanılgılar var. Bilimi ateizme ve materyalizme alet edilen çevrelerce Dünyanın ve insanlığın tarihine dair yaklaşımlar ve tahmini söylenen şeyler, kati buluşlarmış gibi servis edilmektedir. Bu yanılgılara neşter atmamız gerekecek öncelikle" dedi.

Peygamber Hz. Muhammed'in (sav) Hadis-i Şerif'ini hatırlatan Çakmak, "Kainat Kitabının bir açıklaması olan Kur’an ve Kur’an’ın sözcüsü olan Peygamberimiz bu konudaki beyanlarına bakalım evvela. Hz. Peygamber, “Ben insanlığın ikindi vaktinde geldim” buyuruyor.

Diğer bir hadisinde ise “Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek” buyurmuş. Günün dörtte ya da beşte biri olan ikindiden akşama kadar ki vakti 1500 yıl kabul ettiğimizde, insanlığın ömrünün 7500 yılı geçmeyeceğini söyleyebiliriz. Diğer bir meşhur hadis rivayetinde ise; “Adem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü 7000 senedir.” ifadesi yer alır. Görüldüğü gibi bu üç hadis birbirini teyit etmekte ve tamamlamaktadır" şeklinde yazdı.

Hz. Muhammed'in gelecekten haber vermesinin Allah’ın O'na bildirmesi ile ilgili bir durum olduğuna dikkat çeken Çakmak, "Geçmiş ve gelecek Allahın ilminde (Kader) mevcut olduğundan, Allahın bildirmesi ölçüsünde insanlar da geleceğe ve geçmişe dair şeyleri bilebiliyor. Rüyalarda Misal alemi dediğimiz aynalardaki misali levhalara nazar edenler geleceğe dair bazı şeylere muttali olabiliyorlar. İslâm âlimleri, “Gaybı, Allah’tan başkası bilemez” düsturuna hürmetsizlik olmasın diye gaybdan haber vermeyi uygun görmemişlerdir. Haber verenler de, yalnız işâret sûretinde perdeli ve kapalı olarak ihbar etmişlerdir" dedi.

Prof. Çakmak, Hadis-i Şerifi cifir ve ebced hesabıyla yorumlayan Said Nursi'nin 1545'de, yâni Milâdî 2129 yılında kâfirlerin başına kıyametin kopacağına dair bir îmada bulunduğunu söyledi.

Çakmak, yazısını şöyle sürdürdü:

"İstikbalden haber vermekte kullanılan ilim, cifir ilmi ve ebced hesabı olarak bilinir. Arapça harflerin her birinin belli bir rakam değeri vardır. Bu ebced hesabı, İslâmiyet’ten evvel de bilinmekteydi. Bu hakikati, Bediüzzaman şöyle teyid eder: “Bir zaman, Benî-İsrâil âlimlerinden bir kısmı huzur-u peygamberî de sûrelerin başlarındaki ‘elif-lâm-mim’ gibi harfleri işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler: ‘Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti pek azdır.’ Onlara dedi: ‘Az değil.’ Sâir sûrelerin başlarındaki kesik harfleri okudu ve ferman etti: ‘Daha var.’ Onlar sustular.

“..Hazret-i Ali’nin (r.a) Kaside-i Celcelûtiyesi, baştan nihayete kadar, bir nevî ebced ve cifir hesabı üzerine telif edilmiştir. Hem, Cafer-i Sadık ve Muhyiddin-i Arabî (k.s) gibi gaybî sırlar ile uğraşan zatlar ve harf ilminin sırlarına çalışanlar, bu ebced hesabını gaybî bir düstur ve bir anahtar kabul etmişler.” (Şuâlar, s. 613).

Bediüzzaman, âhir zamandan ve kıyametten haber veren bir hadis-i şerifi, ebced ve cifir ilmiyle tahlil eder ve bir takım tarihler çıkarır. “Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî zâhirine ale’l-hakkı hattâ ye’tiyallahü bi emrihî.” Meâlen: “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.”
Bediüzzaman bu hadisin ebced ve cifir analizini yapar. “Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî.” Ebced ve cifir ilmiyle rakam değeri Rûmi tarihle 1542. (Milâdî 2126) . “Zâhirine ale’l-hak.” Rûmî 1506 (Milâdî 2090) . “Hattâ ye’tiyallahü bi emrihî.” Rûmi 1545 (Milâdî 2129) … Bediüzzaman, 1545 de, yâni Milâdî 2129 yılında kâfirlerin başına kıyametin kopacağına dair bir îma bulunduğunu, bunların Allah’ın ilminde olup ve doğrusunun Allah tarafından bilinebileceğini ifâde eder.

Bediüzzaman hazretleri, ayrıca Fatiha-i Şerif’de, sırat-ı müstakîm üzerinde olanları tarif eden “Ellezîne en’amte aleyhim” fıkrasının şeddesiz 1506 veya 1507 ettiğini, “Zâhirine ale’l-hak” fıkrasının rakam değerine aynen denk gelmesinin hadisin îmasını teyid ve remz derecesine yükselttiğine dikkat çeker.
Bediüzzaman Said Bursi'nin eserinde yer alan ifadeler ise şöyle:

“... makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder.Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah. Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette 1506’dan ta ’42’ye, ta ’45’e kadar üç inkılâb-ı azimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir.(Kastamonu Lahikası, s.26)”
Bu açıklamalara göre, Kıyametin tarihinin 2129 yılı olduğunu söylenebilir mi? Bediüzzaman bunun “bir galip ihtimal” olduğunu söylüyor. Elbetteki insanlığı ve hayatı kim yaratmış ve idare ediyorsa, insanlığın ve hayatın sonu da yine Onun kudreti ve dilemesi ile olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder