25 Şubat 2015 Çarşamba

İSRAİLİN KAOS PROJESİ VE IŞİD : Peki Ortadoğu'da bugün Müslümanlar neden Müslümanları boğazlıyor.




ABD Ulusal Güvenlik Dairesi eski çalışanı Edward Snowden ilginç bir iddiada bulundu.


Gizli bilgileri sızdırdığı için kaçarak Rusya’ya sığınan ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve ABD ulusal güvenlik dairesi eski çalışanı Edward Snowden, IŞİD ile ilgili çarpıcı bir iddia ortaya attı. Snowden, Irak’ta kaosa neden olan IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratı olduğunu ileri sürdü.

“IŞİD İSRAİL’İN GÜVENLİĞİNİ SAĞLIYOR”

IŞİD’in bölgede İsrail’in güvenliğini tesis ettiğini söyleyen Snowden’a göre ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratları dünyadaki bütün terörü “eşek arısı yuvası” adlı bir strateji ile bir araya getirmeye çalışıyor. 

Eski ajan Snowden, İsrail’i korumak için, Ortadoğu’da İsrail’e karşı olan grupların kendi içlerinde savaştırıldığını ileri sürdü.

BAĞDADİ’NİN SENATÖR MC CAİN’LE OLDUĞU İDDİA EDİLEN FOTOĞRAF

Snowden’ın açıklamaları büyük yankı uyandırdı. Çünkü daha önce de IŞİD Lideri Ebubekir El Bağdadi’nin bir yıl boyunca MOSSAD tarafından yoğun bir askeri eğitim, dini kurslar ve konuşma becerisi kursları aldığı iddia edilmişti.

Ayrıca Bağdadi’nin Washington’daki bir görüşmede eski senatör John MC Cain ile aynı fotoğraf karesinde yer aldığı ileri sürülmüştü.

Ortalık toz duman. At izi it izine karıştı... Birileri kazanın altına ateş sürüyor.
Ama biz onları göremiyoruz, günlük yaşıyoruz, çözemiyoruz.

Çıkarları için her türlü melaneti, fitneyi ve fesadı mübah görenleri es geçiyoruz.

Ortadoğu'da aynı inancı taşıyanlar birbirini boğazlıyor, tavuk gibi insan kesiyor, hatta canlı canlı yakıyor. "Aynı havayı koklayanlar nasıl bu hale geliyor" diyoruz ama İZ süremiyoruz.

Gelin Şubat 1982'ye gidelim birlikte. İsrail'de bir adam çıkıyor, adı ODED YİNON... Bir rapor hazırlıyor.

Dünya Siyonist Teşkilatı yayın organı Kıyunim (Yönelişler) bu raporu yayınlıyor. "A strategy for İsrail in the Nineteen Eighties" adını taşıyor rapor. Yani; "Bin dokuyüz seksenlerde İsrail stratejesi" Tarihe ODED YİNON PLANI olarak geçiyor bu stratejik proje.

İçeriği ise çok ilginç; 
"Ortadoğu'da İslam coğrafyasında dini ve mezhep ayrışmalarıyla irili ufaklı PAR ÇALARA AYRILMIŞ bir bölge şarttır" deniyor. "İsrail'in varlığı için bu planın hayata geçirilmesi elzemdir" diye vurgulanıyor.

1996'da bu plan doğrultusunda ABD'deki İsrail yanlısı NEOCONLAR harekete geçiyor.

İsrail Başbakanı Netenyahu'ya "ODED YİNON" planını destekleyen "A Clean Break" adlı rapor sunuyorlar. İsrail'in aşkına "BÖL-PAR ÇALA " projesi için iki kilit ülkeye dikkat çekiliyor. "Tel Aviv mutlaka Türkiye ve Ürdün'ü yanına almalı ki, parçalama harekatı başarıya ulaşsın" diye not düşülüyor. 
Ve bu plan çerçevesinde Refah-Yol hükümeti POST-modern darbeyle iktidardan indiriliyor. 
Ankara Tel-Aviv'e bağlanıyor. Bağlama operasyonun yöneten Douglas J. Feith, Eric Edelman, Morton Abramowitz, Alan Makovsky (Şimdi CHP'ye danışmanlık yapıyor), Richard Perle, Paul Wolfowitz ve Harold Rhodo gibi NEOCON'lar ÜST AKIL karagahlarında Ortadoğu haritasını masaya yatıryorlar. 
Parçalanacak ülkeleri işaretliyorlar.

Paul Wolfowitz 2003'te çıkıyor pervasızca konuşuyor; "Suriye ve Irak'ta yakında nasıl değişiklikler olacağını göreceksiniz" diyor.

Büyük İsrail için ileride rahat yutabilmek için küçük devletler oluşturuluyor.

NSA'da yıllarca subay olarak görev yapan Madsen, İngiliz eski Dışişleri bakanı Robin Cook'un geçmişte ELKAİDE hakkında yaptığı açıklamaya dikkat çekiyor. 
"İngiliz Bakan Cook, El Kaide'nin CIA için paralı askerleri, destekçi şirketleri, bir takım muhatapları ve Afganistan'da mücahit hareketi destekleyecek insanları içeren bir veritabanı niteliğinde olduğunu söylemişti. Ancak tabii ki bu veritabanı zamanla El-Kaide Örgütüne dönüştü.

Şimdilerde de kendini İslam Devleti olarak adlandıran IŞİD gerçeği mevcut. IŞİD dünyanın dört bir yanından insanın katıldığı bir örgüt, özellikle CIA'nın radikalleştirme çabalarının olduğu ülkelerde savaşıyor.
CIA tıpkı El Kaide'de yaptığı gibi IŞİD'in kurulmasında önemli bir rol oynadı" diyor.

Peki Ortadoğu'da bugün Müslümanlar neden Müslümanları boğazlıyor. 
NSA ajanı Madsen bu soruya da tereddütsüz şu cevabı veriyor. 
"Bu İsrail tarafından yıllar önce planlanmış bir şeydi. 1980 ve 1982'ye döndüğümüzde Oded Yinon planı adı verilen bir planın geliştirildiğini görüyoruz. İsrailli bir gazeteci tarafından yapılan planda Arap dünyasının kendi içinde savaşan kabile ve hizipler halindeki ülkecikler haline gelmesi planlandı."

Evet NSA ajanı Wayne Madsen da sözü getirip ODED YİNON planına dayıyor. 
Ve müthiş bir analiz yapıyor Madsen; 
"Şimdi tükenmekte olan Orta Doğu halkının birbirini öldürürken bilmesi gereken tek bir şey var: İsrail bunun kendisi için iyi bir şey olduğunu düşünüyor. İsrail'in, Arapların Arapları, Müslümanlarınsa Müslümanları öldürmesiyle hiçbir ahlaki ya da etik sorunu yok. Ayrıca bu tarz savaşlarda da fitili ateşlemekte çok başarılılar." 
NSA ajanı Wayne Madsen'a "Ortadoğu'da Müslümanları Müslümanlara karşı kışkırtan en etkili istihbarat servisi hangisi?" diye sordum.

 Verdiği cevapla son noktayı koydu Madsen; 
"En etkili olanı MOSSAD. CIA'yı, İngiliz MI6'yı, Fransız Direction Generale de la Securite Exterieure'yi de sayabiliriz. Ve tabii ki Suriye'de ve Irak'ta IŞİD'i destekleyen Suudi Muhaberat'ını da atlamayalım."

Evet, kazanın altına ateşi sürenler bunlar...

At izi de belli, it izi de belli aslında. Bakmak değil önemli olan... Görmek!!!

Bekir Hazar
Takvim


3.DÜNYA SAVAŞI VE IŞİD



İtalyan dergisi 30 Days, Washington'da çok değişik ve sıkı ilişkileri bunulan Profesör Gianfranco Miglio ile röportaj yaptı! Prof. Miglio kısaca şunları söyledi: "

Amerika, Sovyetler'in düştüğü duruma düşmemek için gelecekteki rakiplerini gözeterek adım atmak zorunda! Bunlar arasında Japon ve Alman ekonomik gücünün etrafında birleşmiş olan Kıta Avrupası da bulunuyor!
Amerika, bugünkü gibi bir Avrupa'ya, kendisiyle ekonomik ve teknolojik olarak baş edebilecek bir topluluğa asla katlanamaz! Bunun için yapması gerekenleri yapar!"

Profesör bunları şimdi değil ÇÖL FIRTINASI HAREKATI'nın dünyayı sarstığı 1990'larda söyledi!


Almanya, Japonya, Kuveyt ve Suudi Arabistan'dan SAVAŞ PARASI toplayan dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker, faturayı rakiplerinin önüne koyuyordu! Toplanan milyarlarca DOLARLA hem savaş yapılıyor hem de BERLİN-BAĞDAT Demiryolu yağan bombalarla yıkılıp gidiyordu! Bir dönemler Britanya ile Almanya arasındaki rekabetin görüldüğü alan devrini tamamlıyordu!

Charles De Gaulle döneminde Fransa, AKDENİZ donanmasını NATO'dan çıkarıp kendi yoluna gitmiş, ardından da ATOM BOMBASINI denemişti!

Arkasından Almanya ile BİRLİK oluşturmak için gereken adımları atmıştı! Alman lider Konrad Adenauer ile de el sıkışmıştı!
Tabii bu tıpkı bugün olduğu gibi katlanılması zor bir durumdu!

ANGLO-SAKSON AKLI ile Amerika buna kayıtsız kalamazdı! 
De Gaulle-Adenauer, ATLANTİK'ten Urallar'a kadar birleşik bir cepheden söz ediyordu! Amerika ve İngiliz finans imparatorluğunun gücü ARAP petrolü ile bundan elde edilen gelirin kullanılmasından geliyordu!
Asla buna kayıtsız kalamazlardı...

Yani dünyayı kontrol etmek için Müslüman coğrafyasındaki petrolü ve gazı elde tutmak şarttı!

Suudi Arabistan, Irak ve Türkiye çok ama çok önemliydi! Suudlar'la petrolün fiyatını, Irak'la "Riyad'a alternatif" çıkmasını, Türkiye ile de trafiği yönetebiliyordun!

Avrupa, Atlantik'ten Urallar'a kadar olan hayalin peşinde koşarken gizli manşetlerine TÜRKİYE'yi alıyorlardı! Ama Türkiye çok uzun zamandır İNGİLİZ kontrolünde olduğu için ORTAK olarak içlerinde yer veremiyorlardı! Ankara'nın aralarında olması belki BİRLİĞİN İÇTEN YIKILMASI anlamına gelecekti! 
Londra oyunu böyle kurmuştu! 
Bu nedenle Avrupa ile İngiltere arasında "Türkiye'yi kim, nasıl kontrol edecek!" kavgası vardı! SOL ve SERMAYE İngiliz patentini taşıyordu! Alman ve Fransızlar ise PKK, DHKP-C ve KARA SES'e kadar kullanabilecekleri her oluşuma sahip çıkıyordu. Ama SOL'la birlikte LAİKLİĞİ YA ŞATAN , onu DOKUNULMAZ ve tartışılmaz kılan İngilizler hep galip geliyordu!

Çünkü ülkenin içinde kendilerine bağlı insanlar yetiştirmişti!

SOL bilmeden, istemeden Londra'ya bağlıydı! Bunun için de SOL'a hayat verecek olanların AKILLICA seçimi vardı!

Mesela ODTÜ gibi İngiliz elinin değdiği üniversitelerde zaman zaman SATRANÇ turnuvası düzenlenirdi! (Ben değil William Binney söylüyor! YAZBOZ'a konuşan NSA ajanı!) Bu turnuvalarda AKLI ile öne çıkanlara her ne şartta olursa olsun çengel atılırdı! Çünkü Londra için SOL ve SOLCU önemliydi! Mesela MI6 Müslüman ve sağ öğrencilere ilgisini düşük seviyede tutup SOL'u bırakmazdı! Çünkü SOLCULARIN davalarına çok daha sıkı sıkıya bağlı olduğu sonucuna varmıştı!
Kendilerine verilen değerlerin peşinden gidenlerle daha büyük sonuçlar alacağını düşünmüşlerdi!

Ki ölüme giden gençlerimiz idam sehpasında sandalyeyi kendileri tekmelemişti!

GEZİ olaylarında SOL'un etkisi ve gücü bir kez daha ortaya çıkmıştı!
Amerika askeriyle AVRUPA'yı Ortadoğu'da durdurmak istese de İngiltere AKLIYLA oradaydı!

Meydana getirdiği ideolojileri ülkelerin içinde yeşerterek KENDİSİ ADINA KENDİNİ SAVUNANLARI oluşturuyordu!

Amerika züccaciye dükkanına giren fil gibi DÜŞMAN toplarken İngilizler'i kimse görmüyordu!

Londra, hem Avrupa'yı ve Rusya'yı Washington'un karşısına dikiyor, hem de istediği noktaların GÜNDEM olmasını sağlayabiliyordu! Afrika ve Ortadoğu'daki gelişmeleri ateşleyip Çin'in rahat etmesini sağlıyordu!
Boko Haram'ı MI6 kurup yönetiyor, dünyanın dikkati oraya çekiliyordu!

Erdoğan'ın gittiği SOMALİ'yi bombayla sarsıyor, Ankara'ya yine MÜSLÜMAN görünümlü terörist üzerinden mesaj veriyordu! Zaten SAVAŞ artık GRUPLAR üzerinden yürüyordu! Aslında Kraliçe, Amerika'yı ASYA'dan uzak tutuyordu! Buradaki sorunlarla boğuşmasını istiyordu!

Bakın; IŞİD kaçırdığı iki Japon gazeteciyi katletti!

IŞİD ve Japonya arasında nasıl bir çekişme olabilirdi ki!
Ama vardı!

Japon Başbakanı Şinzo Abe gözyaşları içinde "Bu barbarca yapılan adi terör saldırısına karşı çok güçlü bir öfke hissediyorum. Uluslararası topluluk ile birlikte IŞİD'e yaptıklarının bedelini ödetmek için çalışacağız" diyordu! Yani "Avrupa ve Rusya ile birlikte Amerika'yı durduracağız" demek istiyordu! Çünkü Almanya-Rusya ve Fransa Atlas Okyanusu'ndan Japonya'ya kadar bir eksenden söz ediyordu! CIA da IŞİD vasıtasıyla Japonya'ya "Oradan çekil!" uyarısı yapıyordu!
Nerede?
Ortadoğu'da!

Çünkü hem Amerika'nın, hem de Avrupa'nın gücü eline geçirebilmesi için Müslüman coğrafyasına hükmetmesi gerekiyordu! Japon gazeteciler öldürülürken Suudlar'ın yeni kralı SELMAN , Amerika'nın en güvendiği isimlerden biri olan Prens Bender'i görevden alıyordu!

Londra'da okuyan ve oradaki bağları çok güçlü olan Prens Nayef öne çıkıyordu! ABD başkanlarıyla bacak bacak üstüne atarak konuşan ender isimlerden olan Bender'in gidişi saray içi darbeydi! Çünkü IŞİD, SUUDLAR'ın kapısına dayanmıştı! Petrol fiyatlarını indirsen de ortağına yaranamıyordun!

Dengeleri ve oyunu hep BATI kuruyordu!

Türkiye işte tam bu noktada MÜSLÜMANLIĞINI tekrar keşfetti! LAİKLİK üzerinden Ortadoğu'dan koparılan Ankara, her oyunun dışında kalıyordu!

Laiklik, İngilizler'in ustaca attığı bir formattı! 
Ne Ortadoğu'ya, ne Avrupa'ya, ne de Amerika'ya yanaşabiliyordun! Bir İDEOLOJİK temelle seni herkesten koparıp kendi hizmetlerine sokuyorlardı!

Oysa diğer güç odaklarının bize çok ihtiyacı vardı! Hangisi işimize gelirse onunla birleşip yolumuza devam ederdik! Ama yapamadık! İçeride birbirimizin boğazına sarılacak kadar DÜŞMAN oluvermiştik!
Hem de hiç düşünmeden! Adamlar bunlarla uğraşırken bizler ülke yönetimini ETEK BOYU İLE izah etmeye çalışıyorduk!

Hem DAR, hem SIĞ, hem de vizyonsuzduk!

En büyük gücümüzü kuma gömmeye bayılıyorduk! Eee sen büyümek istemeyince kimse gelip elinden tutmazdı! Bütün dengeleri değiştirecek tek bir ülke vardı, o da TÜRKİYE idi... Tarihimiz, dinimiz, dilimiz bize bu gücü veriyordu!
İngilizler bir süre sonra "bizi tamamen ortadan kaldıramadıkları için" çok pişman olacaklar! 100 yıl önce bizi küçümsemelerinin faturasını ödeyecekler! ORTADOĞU onlardan gidince BÜYÜK BRİTANYA masallarda kalacak!

Ama hayat boşluk kabul etmez!

Büyük Britanya gidince BÜYÜK TÜRKİYE gelecek!
Her şartta!

Çünkü bölgeye inenlere OSMANL I'nın hayaleti huzur vermiyor!
Kim olursa olsun BÖLGEYİ bize bırakmak zorunda! İkinci bir şık yok!
Bir de bizim çocuklar anlasa!
Ergün Diler
Takvim



YAHUDİLERİN YÜZYILLIK KARANLIK OYUNLARI : Ne zamanki uçağımızı devasa olmasa da orta boya çıkardık, yeni köşk yaptık BARONLARIN medyası havlamaya başladı.



Yahudi Sulzberger ailesi yaklaşık 150 yıl önce kafayı yemişti.
Yenmiş kafanın içindeki beyinde Osmanlı düşmanlığı, pitbull köpeği gibi havlıyordu.

Beyindeki havlama sahibi olduğu gazetenin sayfalarından SALYA olarak akarak dışa vuruyordu.

Evet o dönemde New York Times'ın sahibiydi bu aile.
Filistin topraklarını Osmanlı borçlarına karşı isteyip İsrail'i kurmak isteyenlere kapıyı göstermişti Sultan Abdülhamid.

Satılık olmadığımızı tüm dünyaya ilan etmişti.

Osmanlı'nın PARA ile satın alınamayacağını görenler işte bu Sulzberger ailesinin kapısını çalmıştı.

İnsanlar ölüyor, New York Times'da ölü ilanları yayınlanıyordu. İşte bu ölü ilanlarının editörlüğünü yaparak gazetede işe başlayan Yahudi Sulzberger, kısa zamanda New York Times'ın sahibi oluyordu.
İsrail'i kurmak için Osmanlı'dan Filistin'i parayla satın almak isteyenler işte bu HAVLAMA UZMANI Ölü Sevici Sulzberger'de soluğu alıyordu. "Saldır Abdülhamid'e" diyorlardı.

Önüne kemik konan köpekler gibi saldırdılar New York Times'tan o günlerde Abdülhamid Han'a.

Ne diktatörlüğü ne de kızıl sultanlığı kaldı.

O dönemde Sultan Abdülhamid Dolmabahçe Sarayı'na yatırım yapıyor, Yıldız çevresini devlet binaları ile donatıyordu.
Devlet erkanının tamamını çevresinde topluyor, böylece gelen yabancı heyetlere GÜÇLÜ İmparatorluk mesajı veriyordu.

Osmanlı'nın belini kıran ve batırma noktasına getiren Kapitülasyonlara karşı ihtişamlı binalarla savaşıyordu.

"Biz EZİK millet değil BÜYÜK Devletiz" diyerek masada psikolojik üstünlük kuruyordu.

O dönemde bizi eşeğe bindirmek istiyorlardı.

Osmanlı düşmanı işbirlikçilerine AT veriyorlar, kendileri DEVE'ye biniyordu.
Aradan 100 yılı aşkın süre geçti. Türkiye Cumhurbaşkanları ve Başbakanları 34 kişilik pırpırlarla yabancı ülkelere gidiyordu düne kadar.
Aynı havaalanına ABD başkanı devasa uçakla iniyor, ardından dublörü olan aynı büyüklükte ikinci uçak piste dalıyordu.

Bizim pırpır iki devenin yanında eşek bile etmiyordu.

Çin de Japonya da Avrupalısı da aynı şekilde Uçan Develerle iniyordu bizim devlet pırpırının yanına.

Ne zamanki uçağımızı devasa olmasa da orta boya çıkardık, yeni köşk yaptık BARONLARIN medyası havlamaya başladı.

Önceki gün "Hoop" diyordu işte bu Sulzberger ailesinin New York Times'ı...
Bizim ortaboy uçak ve yeni köşkü diline dolamış, tıpkı Abdülhamid Han'a olduğu gibi SALYA akıtıyordu Türkiye Cumhurbaşkanı'na...

Hemen ertesi gün de torun Sulzberger ile başbasa içtiği şarapları köşesine taşıyıp ballandıran yazarları olan Hürriyet manşetine taşıyordu aynı konuyu.
Belli ki güzel bir ortaklıkları vardı.

Hürriyet'i anlıyorum da Ulan New York Times sana ne? Bizim Ortaboy Köşk uçağına sallayacağına ABD Başkanı'nın iki DEVASA uçağına havlasana.

Bitti bizi eşeğe bindirmeye çalıştığınız günler.

Ne yaparsanız yapın, ne kadar anırırsanız anırın, içerden kimleri koroya dahil ederseniz edin farketmez....

YENİ TÜRKİYE hepinizi eşeğe semer yapıp üzerine istediğini bindirecek.

Şu anda Ata biniyoruz.

9 yıl sonra bel Deve ile geleceğiz oralara....

Devenin ne olduğunu anlatayım mı bir daha.

Bekir Hazar
Takvim


İsrailin Kaos Projesi Ve Işid Peki Ortadoğu'da bugün Müslümanlar neden Müslümanları boğazlıyor.




Ortalık toz duman. At izi it izine karıştı... Birileri kazanın altına ateş sürüyor.
Ama biz onları göremiyoruz, günlük yaşıyoruz, çözemiyoruz.

Çıkarları için her türlü melaneti, fitneyi ve fesadı mübah görenleri es geçiyoruz.


Ortadoğu'da aynı inancı taşıyanlar birbirini boğazlıyor, tavuk gibi insan kesiyor, hatta canlı canlı yakıyor. "Aynı havayı koklayanlar nasıl bu hale geliyor" diyoruz ama İZ süremiyoruz.


Gelin Şubat 1982'ye gidelim birlikte. İsrail'de bir adam çıkıyor, adı ODED YİNON... Bir rapor hazırlıyor.


Dünya Siyonist Teşkilatı yayın organı Kıyunim (Yönelişler) bu raporu yayınlıyor. "A strategy for İsrail in the Nineteen Eighties" adını taşıyor rapor. Yani; "Bin dokuyüz seksenlerde İsrail stratejesi" Tarihe ODED YİNON PLANI olarak geçiyor bu stratejik proje.


İçeriği ise çok ilginç;


"Ortadoğu'da İslam coğrafyasında dini ve mezhep ayrışmalarıyla irili ufaklı PAR ÇALARA AYRILMIŞ bir bölge şarttır" deniyor. "İsrail'in varlığı için bu planın hayata geçirilmesi elzemdir" diye vurgulanıyor.


1996'da bu plan doğrultusunda ABD'deki İsrail yanlısı NEOCONLAR harekete geçiyor.


İsrail Başbakanı Netenyahu'ya "ODED YİNON" planını destekleyen "A Clean Break" adlı rapor sunuyorlar. İsrail'in aşkına "BÖL-PAR ÇALA " projesi için iki kilit ülkeye dikkat çekiliyor. "Tel Aviv mutlaka Türkiye ve Ürdün'ü yanına almalı ki, parçalama harekatı başarıya ulaşsın" diye not düşülüyor.


Ve bu plan çerçevesinde Refah-Yol hükümeti POST-modern darbeyle iktidardan indiriliyor.


Ankara Tel-Aviv'e bağlanıyor. Bağlama operasyonun yöneten Douglas J. Feith, Eric Edelman, Morton Abramowitz, Alan Makovsky (Şimdi CHP'ye danışmanlık yapıyor), Richard Perle, Paul Wolfowitz ve Harold Rhodo gibi NEOCON'lar ÜST AKIL karagahlarında Ortadoğu haritasını masaya yatıryorlar.


Parçalanacak ülkeleri işaretliyorlar.


Paul Wolfowitz 2003'te çıkıyor pervasızca konuşuyor; "Suriye ve Irak'ta yakında nasıl değişiklikler olacağını göreceksiniz" diyor.


Büyük İsrail için ileride rahat yutabilmek için küçük devletler oluşturuluyor.


NSA'da yıllarca subay olarak görev yapan Madsen, İngiliz eski Dışişleri bakanı Robin Cook'un geçmişte ELKAİDE hakkında yaptığı açıklamaya dikkat çekiyor.


"İngiliz Bakan Cook, El Kaide'nin CIA için paralı askerleri, destekçi şirketleri, bir takım muhatapları ve Afganistan'da mücahit hareketi destekleyecek insanları içeren bir veritabanı niteliğinde olduğunu söylemişti. Ancak tabii ki bu veritabanı zamanla El-Kaide Örgütüne dönüştü.


Şimdilerde de kendini İslam Devleti olarak adlandıran IŞİD gerçeği mevcut. IŞİD dünyanın dört bir yanından insanın katıldığı bir örgüt, özellikle CIA'nın radikalleştirme çabalarının olduğu ülkelerde savaşıyor.
CIA tıpkı El Kaide'de yaptığı gibi IŞİD'in kurulmasında önemli bir rol oynadı" diyor.


Peki Ortadoğu'da bugün Müslümanlar neden Müslümanları boğazlıyor.


NSA ajanı Madsen bu soruya da tereddütsüz şu cevabı veriyor.


"Bu İsrail tarafından yıllar önce planlanmış bir şeydi. 1980 ve 1982'ye döndüğümüzde Oded Yinon planı adı verilen bir planın geliştirildiğini görüyoruz. İsrailli bir gazeteci tarafından yapılan planda Arap dünyasının kendi içinde savaşan kabile ve hizipler halindeki ülkecikler haline gelmesi planlandı."


Evet NSA ajanı Wayne Madsen da sözü getirip ODED YİNON planına dayıyor.


Ve müthiş bir analiz yapıyor Madsen;


"Şimdi tükenmekte olan Orta Doğu halkının birbirini öldürürken bilmesi gereken tek bir şey var: İsrail bunun kendisi için iyi bir şey olduğunu düşünüyor. İsrail'in, Arapların Arapları, Müslümanlarınsa Müslümanları öldürmesiyle hiçbir ahlaki ya da etik sorunu yok. Ayrıca bu tarz savaşlarda da fitili ateşlemekte çok başarılılar."


NSA ajanı Wayne Madsen'a "Ortadoğu'da Müslümanları Müslümanlara karşı kışkırtan en etkili istihbarat servisi hangisi?" diye sordum.


Verdiği cevapla son noktayı koydu Madsen;


"En etkili olanı MOSSAD. CIA'yı, İngiliz MI6'yı, Fransız Direction Generale de la Securite Exterieure'yi de sayabiliriz. Ve tabii ki Suriye'de ve Irak'ta IŞİD'i destekleyen Suudi Muhaberat'ını da atlamayalım."


Evet, kazanın altına ateşi sürenler bunlar...


At izi de belli, it izi de belli aslında. Bakmak değil önemli olan... Görmek!!!

Bekir Hazar
Takvim


YENİ KÖLELİK DÜZENİ : Silah seslerini duymayacağımız bir ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI bölgemizde başladı bile!




Kadim bir bilgi , bir menfaat  kırıntısı için yüzbinlerce kişi dolaylı yada doğrudan işkence gördü, katledildi ya da savaş meydanlarında parçalanarak can verdi. İnsanlık tarihinde gizli sırlara ulaşmaya çalıştıkça onlar daha ve daha derine gömüldüler. Hatta öyle ki her geçtiğimiz gün bir yerlerde bazı gerçekler başka gerçekleri örtebilmeleri için biçimlendiriliyor.


Algı yönetimi adına birçok silah kullanılmakta… Elbette bu silahların en başında görsel ve yazılı medya gelmekte… Ardından kitaplar, sinema, tiyatro… Hepsinde müesses düzenin tesirini bulabiliriz. Her birinde birbirleriyle rekabet hâlinde olan güçlerin karşısındakilere gözdağı vermek amacıyla mesaj gönderdiğine şahitlik edebiliriz.

Zira Türkiye’nin son dönemde içerisinden geçtiği süreci değerlendirirken hadiselere bu veçhesiyle yaklaşmamız gerekiyor. Bir yandan Batı ve işbirlikçileri tarafından Türkiye’nin çok kötü bir durumda olduğunun propagandası yapılırken, Türkiye aynı yöntemlerle bu manipülasyonun karşısında durmaya çalışıyor. Her türlü araç kullanılarak gerçekler halka anlatılmak isteniyor.

 İnsanların idrakleriyle oynanarak şahsiyetsiz bireyler yetişmesini sağladığı da iddia edilebilir. Oysaki insanların algılarını hak ve hakikate nisbetle şekillendirebilmek de pek tabiî mümkündür. Mühim olan hakikatin ne olduğu sorusuna verilen cevap...

Senelerce “enformasyon çağı” maskesiyle Batı tarafından dezenformasyon taarruzuna maruz bırakıldık ve bu taarruz hâlâ sürmekte… Öte yandan teknolojik vasıtaların tüm dünyaya yayılması neticesinde bu kontrol Batı’nın ellerinden kayıp gidiyor. Bugün dünyanın her neresinde olursa olsun yaşanan bir hadisenin en ücra köşelere bile saniyeler içerisinde aktarılabilmesi mümkün. Toplumsal hâdiseleri takip etmekten uzak bir insan bile ister istemez zamanın getirmiş olduğu tesir ile beraber yaşananlardan haberdar oluyor. Analiz yapabilmek için bir mihrak fikre sahip olmayan fertler ise gardı düşmüş bir boksörün kombine yumrukları yiyip sersemlemesi misali enformasyon kirliliği ile sersemliyor. 

Baskın şidetli olarak medya yolu ile sürdürülen bu savaşta, Türkiye de Tayip Erdoğan Tüm Maskeleri Düşürüyor .


Tüm bu kadim bilgileri sonsuza kadar gözlerimizin önünden kaçırabileceklerini sanıyorlar. 

Hatta bunun için büyük bir planları var, kaosu sürekli hale getirip kendi kurdukları sistemin çökmekte olduğuna inandıracaklar herkesi. Hükümetler düşecek ve tarihin en karanlık sayfalarına sahip Avrupa her yerden önce karanlığa gömülecek. Bu yüzyıllardır şımarmış ve semirmiş halk kaosu ve sokaklardaki dehşeti görünce…. İşte o zaman her yerde bu çaresizlikten kurtulmak için gene çoğunluğun çoğu bulabildikleri her otorite parçasına tutunup DÜZEN isteyecekler…

İşte sizden istedikleri bu tuzağa düşmeniz; böylece zaten başta olanlar yeniden başa geçecekler ancak bu kez doğrudan Tiran olacaklar. Meydanlarda bu sefil oyuna gelmiş halk büyük ihtimalle şu sözlerin söylendiğini duyacak: “Başkaldırı ve isyanın tüm dünyayı sürüklediği bu noktada, bundan sonra mutlak otorite kurulacaktır. Tek bir televizyon, tek bir gazete, radyo, tek bir verici ve alıcı olacaktır. Sokağa çıkmak sadece belli saatlerde serbesttir” evet bu cümleler daha sadece başlangıcı olacak yeni kölelik düzenin. Tüm kadim bilgileri kendi çıkarlarına uygun kullanacak, onlarla yeni yeni kara büyüler, kitlesel manipülasyonlara başvuracak; yeni dünya düzeni aristokratları ve kuklaları kendilerine hiç çekinmeden Tiran, İmparator, Sultan, Kral ya da Halife diyecekler ve ne olduklarını her söylediklerinde kendileri için ölecek ve taparcasına sevecek halkı karşılarında bulacaklar.

Dolayısıyla organize edilmiş bir kaosun bir kaos olamayacağını, #occupy gurubunun Yeni Kölelik Düzenine hizmet ettiğini bilmeliyiz. Onlardan uzak durmalıyız. Aslında çevremizdeki neredeyse her şey o kadar satılmış ve çarpıtılmış durumdaki bi dağ başına kaçmaktan başka çare yok gibi. Daha doğrusu bu sancıya katlanmamız gerekecek. Ne kadar acılı olursa olsun bu plan büyük ihtimalle başarılı olamayacak.


Dün sessiz sedasız bir haber düştü ajanslara. RAF Milldenhall, RAF Alconbury ve RAF Molesworth kapanıyor.
Üçü de Amerikan üssü ve üçü de İngiltere'de.

Ayrıca aralarında Belçika, İtalya, Almanya, Hollanda ve Portekiz'in de olduğu ülkelerde toplam 15 Amerikan üssünden çekiliyor Washington. Yani ilk bakışta "Amerika kaçıyor" gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Dünyayı yöneten ÜST AKIL kabuğuna mı çekiliyor?

Küresel Güçler Washington'u ETKİSİZ ELEMAN haline mi getiriyor? Bu soruları sadece ortaya çıkan fotoğrafa bakarak cevaplamaya kalkarsak tereddütsüz "EVET" demek mümkün.

Pentagon'un yılda "500 milyon dolar tasarruf yapacağız" şeklindeki bahanesi de "KAÇIŞ" habercisi gibi karşımızda sırıtıyor. Ancak kazın bir de ayağına bakmak lazım. İşte maalesef hiç yapamadığımız da bu!!!

Amerika kaçmıyor, savaşın şeklini değiştiriyor.

Yıllarca bu projeye yatırım yaptılar. Afganistan'a girdiler, sayelerinde EL-KAİDE doğdu. Irak'a girdiler, sayelerinde IŞİD dünyaya geldi. Ortadoğu kan gölüne döndü, etrafında hatta çok uzağında olanlar bile etkilendi. Şimdi kucaklarında iki tane SAVAŞÇI çocukları var. Kıtalararası uçak kaldırmaya, masraf yapmaya, Amerikan askerlerinin artık ölmesine lüzum yok.

2015 yılını milat ilan ettiler.

Televizyon programlarına en ünlü analizcileri, CIA'ya çalışan dünyaca ünlü gazetecileri sürüyorlar. "2015 çok hareketli geçecek. Dünyada yeni haritalar çizilecek" diye yaygara yaptırıyorlar.

Amerika'nın işine gelmeyen liderlerin bu yıl içinde halledileceğini ilan ediyorlar.

Hem Avrupa'daki üslerini kapatıp, binlerce askerini çekeceksin hem de istediğini "TIK" diye halledeceksin... Peki bu nasıl olacak?

Dedik ya ellerinde EL-KAİDE ve IŞİD gibi gözünü budaktan sakınmayan iki savaşçı evlat var diye. Suudi Arabistan'a bu iki çocuğu sopa olarak gösterip "Gönderirim ha üzerinize" dersin, petrol fiyatlarını düşürürsün... Petrol fiyatları düşünce en büyük üreticilerden Rusya batma noktasına gelir.

Putin'i minicik Suudilerle halletme rüyasını gerçeğe yaklaştırırsın. Hatta bu öyle bir silah ki, yıllardır halledemediğin Küba'nın devrimci Castro'sunu bile hizaya getirip Washington'a yaklaştırırsın. Çünkü EL-KAİDE ve IŞİD sopasıyla tehdit ettiğin Suudi Kral sayesinde düşen petrol fiyatları üretici-satıcı Venezuela'ya da diz çöktürmüştür.

Venezuela Küba'ya yıllardır bedava petrol vererek Castro'yu sübvanse etmekte, rejimin ayakta kalmasını sağlamaktadır.. Fiyatlar düşünce zarara uğrayan Venezuela'dan petrol yardımı kesilir... Biz de televizyonlardan büyük şovlar eşliğinde "Aaa ABD ile Küba barıştı" diye bakarız. Bizim solcularımızdan "Yaşasın dünya barışı" diyenler bile çıkabilir.

Avrupa'da, Paris'te yaşananların arkasında da hep bu ÜST AKIL var.

Avrupa'ya diz çöktürmek istiyorsan, savaşçı evlatları Paris'e sürersin... Almanya'da, İsviçre'de, Avusturya'da da camiler yaktırırsın. Hristiyan-Müslüman savaşına çanak tutarsın...

Müslümanları Avrupa'da hallettirir, göçe zorlarsın.

Çıkan kaoslardan, yıkımlardan ve yangınlardan Yahudi baronlara ve ülkene tek mermi atmadan milyar dolarlar kazandırırsın.

İstediğini de Washington'a bağlarsın.

İsrail'i rahatlatırsın.

Kaoslardan beslenip, enerji hatlarına inen ve Amerika'yı ahtapot gibi saran üst akıl işte bu mermisiz silahı keşfetmiş durumda.

Dünyanın her yerinden binlerce askerini çekip, üslerini kapatmaya hazırlanırken, CIA beslemeli gazetecilerine "Yeryüzünde yeni haritalar çizilecek" diye bağırtmanın altında bu yatıyor. Adamlar onun için" 2015 çok hareketli geçecek" diyerek kendinden emin olmanın doruk noktasına çıkıyor.

Gezi olaylarının kokusunu alıp Tünel'deki cafelerde o dönemde kamp kuran PULİTZER ödüllü bir Amerikano da ekranlara çıkıp aynı sözleri haykıranlardan.

"Türkiye'nin alacağı kararlardan bir gün sevinip, ertesi gün üzülen olmak istemiyoruz artık" diyerek de ekliyor.

Yani bağlı olduğu ÜST AKLIN 2015'te Türkiye'yi de ihmal etmeyeceğine işaret ediyor pervasızca.

Tel-Aviv, Londra, New York şeytan üçgeni belli ki bizim için epey proje hazırlamış durumda.

Pervasızca ve fütursuzca saldıracaklar.

Önemli olan biz ne yapacağız?

Mersin'de birileri çocukların eline para verip bayrak yaktırdığında birbirimize mi gireceğiz? "Yeni haritalar" çizenlere cetvel mi olacağız?

Evlatlarımızı iki ağaca sokaklara mı teslim edeceğiz? Oyunlara mı geleceğiz?

Yoksa oyun bozan mı olacağız?
Ne?

Bekir Hazar
Takvim




3. DÜNYA SAVAŞI YAKLAŞIYOR MU?


"Dünyada soğuk savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Sıcak savaş kapımızda, her an patlayabilir" diye. O bir bilense, boşa söylemiyor.



Sovyetler Birliği'ni dağıtan adam olarak tarihe geçti. O dönem dünyayı yöneten iki süper güçden biri Sovyetler'in en tepesinde oturmak ve ardından darmadağın etmek kolay iş değildi.
Zoru başaran adam Mihail Gorbaçov'du.

Ülkesini parçalara ayırırken yalnız değildi. 

Dünya Para İmparatorlarından muazzam destek aldı. Ülkeler nasıl parçalanır, kimlerden destek alınır, hangi tezgahlar devreye sokulur ve bu uğurda nasıl savaşılır en iyi bilen kişiydi Gorbaçov.

Bir açıklama yaptı bir bilen olarak dün;

"Dünyada soğuk savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Sıcak savaş kapımızda, her an patlayabilir" diye. O bir bilense, boşa söylemiyor.

Evet yeryüzü yeryüzü olalı böyle bir çekişme ve bel altı savaşı görmedi bugüne kadar. Ortadoğu kan gölüne döndü, Afrika'da kan akıyor zaten. Yıllarca terörü besleyen Avrupa'nın göbeğinde terör saldırıları ayyuka çıktı. Fransa, CIA operasyonu Charlie Hebdo saldırısı ile darmadağın oldu. Yıllarca PKK kamplarını ziyaret eden Fransız devlet başkanları eşlerini gördük. Şimdi "Terör bize geldi, yandık" diye ağlıyorlar. Çıkardığı fitnelerle, kurduğu örgütlerle Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İngilizleri şimdi terör korkusu sardı.

Her an bir saldırı bekliyorlar. 

Ülkedeki basın organlarının tüm üst düzey yöneticilerini İngiliz istihbaratı toplantıya aldı geçtiğimiz haftalarda. Ve muhtemel bir terör saldırısı durumunda ülkedeki televizyonlara canlı yayın yasağı getirildi. Yıllarca teröre Avrupa'dan hayal edemeyeceğimiz kadar destek geldi. Geçtiğimiz günlerde sohbet ettiğimiz bir General "Belçika'da görev yaptığım yıllarda Sabancı'nın katilleri ile karşılaşıyordum AB'nin başkenti Brüksel sokaklarında. Arkasında bir yığın Belçikalı istihbaratçı vardı ve katili koruyordu" diyordu.

Terörle beslendiler hep, şimdi mideleri bozuldu. 

Ukrayna'yı sokakları terörize ederek birbirine kattılar, yüzlerce insan öldü. Almanya'yı dolduruşa getirdiler, Ukrayna'yı parçaladılar. Şimdi Almanya Ukrayna'da Ruslarla karşı karşıya geldi.

Avrupa Birliği'ne diz çöktürmek isteyen Amerika ve Euro bölgesini çökertmek isteyen DOLAR BARONLARI bir taşla üç kuş vurdu. Almanya bugünlerde nasıl tuzağa düşürüldüğünü anladı, Rusya ile anlaşma yolları arıyor, barış tekliflerinde bulunuyor. Rusya, petrol fiyatlarını düşüren Suudi Arabistan'a burnundan soluyor.

Dünyada saflar belirleniyor, bir bilen Gorbaçov'un dediği gibi savaş tamtamları çalıyor. 

Her ülke istihbarat ajanları ile sızdığı örgütleri kullanma yönteminin dibine kadar daldı. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) istihbarat biriminde yıllarca ajan olarak çalışan Tom Drake bugün ahaber'de yayınlanacak Yazboz programına önemli açıklamalar yaptı;

"İstihbarat servisleri politikaları etkilemek ve operasyonlar düzenlemek için her türlü aracıyı kullanır. Hatta bazen düşmanımın dostu benim dostumdur ya da düşmanımın düşmanı benim dostumdur gibi yaklaşımlarda bulunmak gerekebilir. Tabi bu hangi tarafta olduğunuza bağlı." diyor. 

Yemen'de görev yapan iki Alman istihbaratçı on metreden atılan kurşunlarla ağır yaralandı. Suudi Arabistan'da 3 Alman ajan silahlarla tarandı. Afganistan'da da üç Alman ajana bombalı saldırı yapıldı. Avrupa Birliği'nin lideri hedefte... ÜST AKIL birliği dağıtmakta kararlı ve burnumuzun dibindeki Yunanistan'a fena daldılar.

Radikal solcu, sermaye düşmanı, proleterya çocuğu yeni Başbakan'ı fena sıkıştırıyorlar. "Borçların var ona göre" diye her gün sopa vurarak aşırı solcuyu kapitalizmle terbiye ve dizayn ediyorlar. 

AB'yi Atina ile parçalamaya çalışıyorlar. 380 milyar euroluk borç batağına batmış Yunanistan'ın zavallı savunma bakanı ise ilk ziyaretini Kardak kayalıklarına yapıyor. Belli ki PARA'nın gücü önümüzdeki günlerde maşa olarak, tarihte olduğu gibi yine bu batmış cücük ülkeyi üzerimize sürecek. Maşa her zaman maşadır... Ve savaşlarda ateşin içine maşalar sokulur. Sobanın ateşi sönmesin diye!!!

Böylesine bir ortamda Ankara, oynanan her hamleyi görüyor. 


Ve satrancı çok iyi oynuyor. Çünkü bu ülkeyi artık tarihini bilenler yönetiyor.
Tarihinden ders almayanlar ve sövenler ise günümüz dünyasında maalesef dünyadan bihaber acınacak durumda kalıyor.
Ve oyun kuruculara malzeme oluyor!!!

Bekir Hazar
Takvim



Bizde özellikle 1980 darbesinin öncesi ve sonrasında, düşünen tüm gençler kılıçtan geçirildi!







Dünyayı anlama ve sorgulama gibi amaç taşıyanlar ya hapsi boyladı ya da ipin ucunda sallandı!

Şanslı olanlar ise seken kurşunlardan kurtulanlardı!

Kenan Paşa asla ve kat'a neden yaptığını bilmediği bir DARBEYE imza attı!

Çıplak gözle bakıldığında sokaklarda çatışma, kan ve ölüm vardı! Asker sokağa inip süngüsünü gösterdiğinde olaylar bıçak gibi kesilirdi! Askerin bence en büyük hatası her olaya TAKTİK gözüyle bakması STRATEJİK düşünmeyi bir kenara atmasıydı!



Yazarlara, sanata, kitaplara da yasaklama getirildi.  937 film, 927 yayın sakıncalı olduğu gerekçesi ile yasaklandı.  Türkiye yazarlar sendikası üyeleri illegal örgüt kurdukları gerekçesiyle yargılandılar. Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar, Leyla Erbil gibi yazarlar hakim karşısına çıktı.

1253 üniversite hocası ve 3254 öğretmen işten çıkarıldı.

Üniversitelerde başıbozukluğun engellenmesi için Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) kuruldu. İhsan doğramacı YÖK başkanı oldu.

Taramalar başladı. Sağ ve sol örgütle ilişkisi olan herkes göz hapsine alındı. İşkenceler yapıldı. Avrupa ülkelerine göçler başladı.

İşkenceye uğrayanlardan Sadun Aren- Barış Derneği Davası sanığı: falakaya çekildi. Şaban Dayanan-ortaokul öğrencisi- ayak parmağına ve cinsel organına elektrik verildi. Muhsin Yazıcıoğlu- tamamen soyuldu, havaya kollarından asıldı, elektrik verildi.

MGK’ya göre DİSK, MHP, DEV SOL, Barış derneği üyesi aydınları 12 Eylül gözünde hepsi anarşistti. Sağ-sol ayrımı yapmadan anarşist olduklarını düşündükleri herkese işkence edildi.

587 kişilik MHP-Ülkücü davası 6 yıl sürdü. 220 sanık için idam istendi. Faşistlikle suçlandılar. Türkeş’e 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası verildi. Ülkücüler her şeyi devleti korumak için yaptığını düşünüyordu.

Barış derneği davası- 30 kişi hakkında 8-30 arasında hapis istendi. Aziz Nesin, Rutkay Aziz, Tarık Akan, Mahmut İkerdem, Sadun Aren, Jülide, Turgut Kazan bu kişilerden bazılarıydı.

DEV SOL duruşması. 1243 kişi sanıktı. 250 sanık hakkında idam istendi. Davalar 11 yıl sürdü. Karar boş salona okundu çünkü şartlı tahliye nedeniyle sanık kalmamıştı.

Komutanlar anarşiye karşı idamın caydırıcı olacağı görüşündeydiler. İdam kararları peş peşe çıktı. “Mümkünse bir sağcı bir solcu asılsın” dendi. Sağcı ya da solcuların gözünde töhmet altında kalmamak için bunu yaptıklarını söylediler.

En acı olay ise hiç kuşkusuz Erdal Eren olayıydı. Er Zekeriya Öngel’i öldürmekle suçlandı. Olaya karıştığında 17 yaşındaydı. 3 ay içinde mahkemesi tamamlandı ve idam edildi. Yaşı 18'den küçüktü. İdam edilmemesi gerekti ancak yaşını tespit edecek olan kemik testi yapılması talebi kabul edilmedi. Üstüne üstük vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açmıştı ama otopside yakın atışla öldüğü görüldü. Tüm bunlar Erdal Eren’in asılmasına engel olamadı.

“Karıştır-Barıştır” sistemi altında solcu ve sağcılar aynı koğuşlara atıldı. Solcular buna itiraz etti. Ölüm orucu ve kendilerini yakarak protesto ettiler. 14 kişi bu yüzden öldü.


Ayrıca Anayasa’da köklü değişiklikler yapıldı çünkü 12 Eylülcüler anarşinin nedeni  1961 anayasasını görüyordu.

Sıkıyönetim yasasının 44 maddesi birden değiştirildi.

MGK 1 yıl içinde 268 yasa çıkarıldı. İdam kararları, gözaltı ve tutukluluk süreleri, yasaklar ve iç güvenlikle ilgili olan pek çok yasa vardı.

Grevler yasaklandı. Lokavt (greve çıkan işçileri işverenin topluca işten uzaklaştırması) anayasal hak haline getirildi. Sendikalara siyaset yasağı kondu.

Halka bol geldiği düşünülen bazı özgürlükler de kısıtlandı. Toplantı ve gösteriş yürüyüşleri, vatandaşlık yasası, milli eğitim temel yasası değiştirildi. Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu, kuramayacaklardı. Hakimler, savcılar, yüksek öğretim kurumu elemanları, YÖK üyeleri, memurlar, öğrenciler ve askerler siyasi partilere giremeyeceklerdi.

MGK Eski parti yöneticilerine 10 yıl siyaset yasağı koydu. Kapatılan siyasi parti liderlerinin anayasa taslağını eleştirmesi yasaklandı. Anayasayı övmek serbestti. Ve tüm bunların neticesinde anayasa %91lik bir oyla kabul edildi ya da mecburen kabul ettirildi.

İşte böyle, kısaca özetleyecek olursak 12 Eylül'ün utanç tablosunda şunlar yer alıyor:

1 milyon kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, yaklaşık 100 bin kişi 'örgüt üyesi' olmak suçundan yargılandı. 7000 kişi için idam istendi, 517 kişiye ölüm cezası verildi, 259 kişinin idam dosyası meclise gönderildi, 55 kişi idam edildi, 17 yaşındaki Erdal Eren'in yaşını büyütülüp idam edildi, binlerce kişiye müebbet hapis cezası, on binlerce kişiye çeşitli hapis cezaları verildi.



Oysa dünyada oyun kuranlar STRATEJİK davranırdı! 

Birinci, ikinci, üçüncü hamleler hesap edilir, kurdukları oyun ve oyuncuların hangi şartta nasıl fayda vereceği en ince yönleriyle hesap edilirdi!

Mesela en büyük derdimiz olan PKK'ya da böyle baktık! Hemen TAKTİK geliştirip nasıl yok edeceğimizi düşündük! 
Oysa AKIL, PKK'yı kimin niçin kurduğunu anlamakla işe başlamayı emrediyordu!

PKK ile varılmak istenen sonuçları masaya yatırıp karşılığında KONTR oyunu kurmamız şarttı! Mesela Öcalan, PKK lideri olarak yaşarken, AVRUPA özellikle ALMAN İSTİHBARATI Faysal Dunlayıcı'yı ortaya çıkardı. Dunlayıcı İngiltere'de tutuklanmış ancak Almanya'ya iade edilmişti! Almanya'da "Dükkanların ateşe verilmesinden" içeri atılmış ancak bir şartla (!) bırakılmıştı! Ardından da İngiliz yazar Sheri Laizer ile evlenmişti! Dunlayıcı yani Kani Yılmaz suikasta kurban gideceği ana kadar Almanlar'ın kontrolündeydi! BND, PKK'yı ele geçirip kontrolü ele almak ve böylece bölgede söz sahibi olmanın derdindeydi! Bir başka güç de bunu bildiği için Dunlayıcı'yı ortadan kaldırdı!

Ama biz DEVLET olarak gerekli hamleleri uzun süre yapamadık!

Başımıza bela olan her şeyi izledik!




Bu PKK'da da, Paralel Yapı'da da böyle oldu! İkisini de ele geçirmeye yönelik hamleler düşünülmedi! İngilizler IRA'nın içine istedikleri yere istedikleri adamlarını koyup giderken bizler kendi topraklarımızdaki YAPILARA yeterince sızamadık! Bir YAPI tehlike arzettiği an SIZARAK (Sızıntı!Paralel'in ilk dergisi!) ele geçirmek ilk iş olmalıydı! 


Devlete kastetmiş bir oluşumun İKİNCİ adamı sizden olmalıydı! 
Bu adam da ya BİRİNCİ adamı tasfiye ya da hareketi bölerek yola devam etmeliydi! YABANCILAR ülkemize böyle bakıyor, istedikleri oyunu hiç zorlanmadan kuruyordu!

Onlar masa başında purolarını tüttürürken bizler acı çekiyorduk!
Şimdi de yeni bir oyun sahneye konuluyordu!

En azından bana öyle geliyordu! Mesela dün çok ilginç bir haber vardı! Oxford Üniversitesi bünyesinde yoksulluk üzerine çalışmalar yapan sivil toplum örgütü Oxfam'ın yayınladığı son rapor, yoksullar ve zenginler arasındaki farkı ortaya koyuyordu.

Rapora göre, dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesimi dünyanın geri kalanından daha fazla servete sahip olacaktı. Dünyanın en zengin yüzde 1'lik bölümünün serveti, dünyanın toplam servetinin 2009 yılında yüzde 44'ünü, 2014'te ise yüzde 48'ini oluşturuyordu. TABLO değişmezse bu rakamlar BARONLARIN lehine olarak artarak devam edecekti!

Dünya 10 bin kişi tarafından yönetiliyordu. 


10 bin kişilik bu liste, 2 düzine ailenin üyelerinden oluşuyordu. O iki düzine aile de Rothschild ve Rockefeller egemenliğine bağlıydı! Ancak ahtapot Rothschild, Rockefeller ailesini de içine alacak bir yapıydı. Rothschild ailesinin mali gücü, Amerika Birleşik Devletleri'nin yıllık gayri safi milli hasılasından daha büyüktü.

Bilderberg, Trilateral Komisyon, CFR, Atlantik Konsül, Bohemian Club, Pilgrem Society ve SBS... Bu örgütlerin hepsi Rothschild aileleri tarafından kuruldu. Bu örgütler, dünyada dönen paranın büyük bölümünü yönlendirmekteydi! Bu toplantılara katılanlar enerji, finans, gıda, ilaç ve silah şirketlerini yönetirdi.

O toplantılarda alınan kararlar, devlet politikaları olarak algılanırdı. Özellikle Bilderberg toplantılarına devlet adamları da katılırdı!

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip de Rothschild ailesinin akrabalarındandı.
İngiltere'de külçe altının alış ve satış işlemi tamamen Rothschild'in izni ile gerçekleşirdi. 1912 yılından beridir bu kural hiç değişmedi.
Soros gibi isimler Rothschild ailesinin çok küçük çalışanlarıydı!

Soros gibi birçok önemli isim ailenin kararlarını uygulardı. 
Dünya devletleri ne kadar para kaybederse, Rothschild ailesi o kadar zenginleşirdi.

Rothschild ailesi tarafından inşa edilen imparatorluk, monarşi tarafından benzersiz bir şekilde korundu. Son 200 yıldır Avrupalı liderlere, krallara, kraliçelere, prenseslere para trafiğinde yardımcı olundu! Büyük bir ittifak vardı!

Birileri PARASINI birilerine verip İTTİFAKIN doğmasına yol açıyordu!

Başımıza gelen BELALAR bu ittifakın daha çok kazanması içindi! Tabii bizlere bunu öğreten yoktu!

BBC gibi normalde bu haberi yapamayacak olan kanallar niçin bu bilgileri açıklıyordu! BATI'da saygınlığı olan pek çok kurum da buna sessiz kalmayıp "Evet! Yüzde 1'lik bir bölüm dünyayı yönetiyor ve onlar kazanıyor!" diyordu! Düne kadar bunu yazanlara KOMPLOCU diyenler taraf mı değiştirmişti! 
Yoksa yeni bir oyun mu kuruluyordu? Yeni bir tezgah olacaksa Türkiye ne yana düşecekti?

Bu yüzde 1'lik kesimin baş aktörü olan ROTHSCHILDLER, AVRUPA kökenli bir aileydi!
Gücünü Londra merkezli Avrupa topraklarından alıyordu! Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya ve Hollanda en güçlü oldukları yerlerdi!

Renkleri TURUNCUYDU! ING BANK gibi! Futbol takımları bile vardı! TURUNCU'yu gördüğünüzde, TURUNCU DEVRİMLERDEN aklınıza gelsin, hep bunlar vardı! ASLAN figürü vazgeçilmezleriydi! (Sigara, film, banka, finans, reklam gibi sektörlerde kimler ASLAN kullanıyordu!) Gücü simgelerdi! Ve kendilerini yenilmez olarak görürlerdi! AMERİKA'yı da etkileyebildikleri için şanslıydılar!

Daha doğrusu oyunu kurallarına göre oynuyorlardı! 
Bu aile de bizdeki PARALEL gibi öğrenciye, insana yatırım yapardı! YAHUDİ olmasa da parlak beyinleri kendi LİGİNDEKİ oyuncuya dönüştürürdü! PARA ve KARİYER karşı konulamaz bir silahtı!
Ama bizdeki akademisyenler öğrencilerine dünyayı iki cümle ile anlatırdı! Kendilerinin bilmediklerini çocuklarımız da öğrenemezdi! Kısır döngü buydu!

Bilen olmadığı için de ne askere ne sivile bu bilgileri aktarabilirdik!

Ama bu para sahipleri PARALEL gibi oluşumları kurup yönetecek akla sahipti! Avrupa gücünü bize tarih derslerinde öğretilmeyen bir ÜÇGENDEN alırdı! Hindistan, İran ve Mısır bu işin olmazsa olmazıydı!
Büyük Britanya bu üçgeni iyi tuttuğu ve Türkiye'yi de kontrol ettiği için BÜYÜK'tü! 
Dün bir dostum bir video paylaştı!

Videodaki Mısırlı bir MÜFTÜ, Kraliçe Elizabeth'in Ehl-i Beyt anlayışından geldiğini söylüyordu!

Bir televizyon programına katılan müftü "Peki niçin Müslüman olmadı o zaman?" sorusuna ise "Onun dedesi Müslümanlar'a çok çektirdi! Onun korkusundan olamadı! Ama eminim yakında bu olacak!" diyordu!
Bizim durumumuz buydu!

Dünya üzerinde krallarla, Rothschildler'in birlikte kurduğu sistem yenileniyordu! 



Daha doğrusu yıkılıyordu! 
Merkez de Müslüman coğrafyasıydı!
Hristiyanlar'la Müslümanlar'ın karşı karşıya geleceği, gelmek zorunda kalacağı yeni hesaplar yapılıyordu! 
Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerde birileri İSLAM'ı istemeyecekti! Londra ise daha geçtiğimiz yıl siyah vatandaşlarının ateşi ile test edilmişti!
BBC'nin bile kaçamadığı hatta bizzat OXFORD'a yaptırılan araştırmanın yayınlanması asla tesadüf değildi! Yeni dönemde büyük ZENGİNLER olmayacaktı! İnsanların DEVLETLERİN önüne geçmesi engellenecekti!

Devlet ekonomik hayatta son sözü söylerken DİNİ alanlar da resmi kişilerle doldurulacaktı! 
Liberalizmin doğurduğu cemaatler ve onları savunan aslında BÜYÜK PATRONA bağlı olanlar da elenip gidecekti! Çünkü ÇİN'in saheye çıkması yeni oyunu zorunlu kıldı! Kişiler üzerinden ÇİN gibi bir güçle mücadele edilemeyeceği görüldü! Washington bunu gördü! Hem içinde hem dışında bu isimlerle mücadele sürecekti!

Silah seslerini duymayacağımız bir ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI bölgemizde başladı bile!

Müslüman Ortadoğu'yu kontrol eden Afrika'yı da kontrol edecekti!

Hem üretim, hem tüketim kalıplarının değişeceği, pazarların yeniden şekilleneceği bir dönemden geçiyoruz!

Yüzyılın başında İngilizler'in bölerken kullandığıı mezhep, din farkı şimdi tersten onlara, yani Avrupa'ya, yapılıyordu! 
Böylesine büyük kavgada isimlerin ve yapıların önemi yoktu!

Anlamak ve doğru yerde durmak önemliydi! Ricciardone gittiği ülkesinden ne diyordu: Türkiye'ye muhtacız! Çalışmak zorundayız! Peki, biz ne diyorduk!

Ergün Diler
Takvim


İNGİLİZLERİN VE YAHUDİLERİN KİRLİ 

OYUNLARI


Osmanlı'nın yıkılması, petrolün üretim için önemli element haline gelmesi, Müslüman coğrafyanın elimizden alınması ve gözyaşına boğulması tıpkı Cromwell'in gelişi ve KAPİTALİZMİ getirişi gibi önemliydi!



IŞİD'in bölgeye inmesiyle, daha doğrusu bir emrin yerine getirilip bu örgütün oluşmasıyla bambaşka bir sayfa açıldı! Yakında zaten bunu yaşayıp göreceğiz!
Bütün bunları yaşarken heyecanlanacağız, terleyeceğiz, şaşıracağız, "Vay be!" dedirten oluşumları izleyeceğiz!

Resmi tarih'ler o ülkeyi yöneten yerli ve yabancı güçler tarafından yazdırılırdı!

İstedikleri olaylar çarpıtılır ve bu TARİH olarak önümüze gelirdi! Kurdukları sistemin devamı için bu şarttı!
Öyle durumlar vardı ki bazen iki ülkede birden aynı savaş ZAFER günü olarak kutlanırdı! Bir savaştan iki GALİP çıkarmayı bile becermişlerdi!

Resmi tarihi GÜÇLÜ olan yazar, o devlet de bunu uygulardı!

Ancak yaşatan ise MEDYA'ydı!

Bu nedenle çağımızdaki en büyük güç medyaydı! Kural dışı hiçbir oluşuma izin vermezlerdi! Zaten bu nedenle büyük medya Yahudiler'in elindeydi!
Manşetler ve köşelerle DÜŞÜNCELER kontrol edilirdi! Soran ve muhakeme yapan insan istenmez ve barındırılmazdı!

Bu, Türkiye'de tavan yapmış bir kuraldı!

Yüzeysel, öz'den uzak konular bilerek seçilirdi. UYUTMAYA yönelikti!
Uyuduğunuz sürece sorun yoktu! Hiçbir şeyi derinliğine bilmez ve böylece mutsuz da olmazdık!

Ama oyunu kuranlar, çevremizde!

Öyle ya da böyle bizi de içine çekecek bir tezgah var! İstesek de kaçamayacağımıza göre şekillendiren ve sonuç alan hamleler yapmalıyız!

YAZ-BOZ'da geçtiğimiz hafta Oliver Cromwell'den söz ettik!

Cromwell, KRAL I. Charles'ı indirip boynunu baltayla kestirdikten sonra ülkeye CUMHURİYET'i getiren isimdi!

Püriten'di! Dinine bağlıydı! Zengin bir ailenin çocuğuydu! Kralın harcamalarını ve yüksek vergileri bahane ederek SİYAH DIŞINDA bir şey giymeden yaptığı konuşmalarla ülkeyi ikiye böldü!
İç savaş çıktı! Kral kaybetti! Kafası da gitti! Cromwell AMSTERDAM'la yani KUDÜS'ten sonra en kutsal ikinci Yahudi kentiyle sıkı bağ kurdu! Zaten darbeyi buradaki Yahudi bankerlerden aldığı para ile yaptı!

Darbeden sonra YAHUDİLER'e kapı sonuna kadar açıldı!

Bu TARİHİN akışını değiştiren bir hamleydi! Bu saatten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı! INVISIBLE COLLEGE, Cromwell'in arkasında durup Yahudi politikasını destekledi! Bu okulun bütün yöneticileri masondu! Püriten olan Cromwell bir ara St. Paul Kilisesi'ni bile sinagog olarak kullanıma vermeye kalktı! Bu kadar Yahudiler'le içiçeydi! Zaten AMERİKA'yı kuran NEW ENGLAND denilen, içine New York, Pensilvanya, Boston, Massachuetts gibi onlarca önemli noktayı alan bölge PÜRİTEN ve Yahudi dayanışmasının sonucu oluşmuştu! New York'un adı bu nedenle New Amsterdam'dı! Tabii sonra değişti! Hıristiyanlık, Püritenlik ile YAHUDİLİĞE dönüşüyordu! Aradaki çizgi belirsizleşiyordu! Püritenler zenginliği bir SEÇKİNLİK olarak görüyordu!

Böylece hem KAPİTALİST burjuvazinin oluşması hem de parlamentonun yerleşmesi sağlandı!

Daha sonra da liberal Protestanlığın gelişmesinin yolu açıldı...

Püritenlik YAHUDİLEŞTİKÇE kapitalizm Avrupa'ya girdi! Yahudilikle Hıristiyanlık arasındaki PARA ilişkisine vurgu yapan MARX şöyle diyordu: Hıristiyanlık Yahudilik'ten doğdu!

Şimdi ise Yahudilik'e geri döndü!

Cromwell, YAHUDİ parasıyla İngiliz Kralı'nı devirince DİN tamamen devredışı kaldı! FAİZ, Protestanlık deforme edilerek kabul ettirildi! Bu KAPİTALİZM için gerekli ilk adımdı! Başarılı olundu! İkincisi ise kapitalizm için gerekli olan PARA ve BİRİKİMİN bulunmasıydı! İşte burada bizim çok bilmediğimiz EAST INDIA CO. ve BRITISH EAST INDIA Co. isimli şirketler devreye girdi! Hollandalı ve İngiliz Yahudiler ele verip Çin ve Hindistan'a girdi!

İngiliz şirketinin en önemli isimlerinden biri ABRAHAM NAVORRO idi. Hollandalılar'la da çalışan bu isim DOĞU'daki değerli taşları tekeline aldı! Destek verip yanına aldığı JACOP de JEQUEIRA, ALVARO de FONSECA, ISAAC ABENDANA, DOMINGO de PORTO, JACQUES de PAIVA gibi Yahudi tüccarlarla TEKELİ iyice sağlamlaştırdı! Lyon Prager isimli Yahudi de bu ticaretten büyük servet kazandı! Taş ticaretinden UYUŞTURUCU ticaretine dönüşü sağlayan da bu isimlerdi!
Çin'den getirilen malları Avrupa'ya götürüyorlar ve çok para kazanıyorlardı!

Ancak ÇİN'e verdikleri para canlarını acıtıyordu! Tıpkı bugün ARAPLAR'a yaptıkları gibi! Bunun için bir yol bulmaları gerekiyordu! AFYON'u keşfedip Çin'e vermeye başladılar! Başlarda BEDAVA dağıtıldı! Her 10 Çinli'den birinin kullandığı bir ihtiyaç haline gelince PARA ile satılmaya başlandı! Artık Çin'den aldıkları malların karşılığı AFYONDAN geliyordu!

Çift taraflı kazanmaya başlamışlardı!

Çin itiraz edince Westminster Meydanı'ndaki PALMERSTON devreye girdi! Ve savaş ilan edildi! Deniz gücü sayesinde kazanıldı! İngiltere, Yahudi bankerler için savaşıyordu! Palmerston, Yahudi olmadığı halde SİYONİZME büyük hizmet veriyordu!

Cromwell'dan önce baskı gören Püritenler ya Hollanda'ya ya da Amerika'nın DOĞU kıyılarına özelikle de Massachuetts'e yerleşti! Bir süre sonra da bugün de etkisi açıkça görülen New York-Londra-Amsterdam-Tel Aviv hattı kuruldu! Hıristiyanlar FAİZ olgusuyla Yahudileşmiş ve kapitalizm her yere girmişti! Kazananlar hiç görünmezken savaşlar ve sorunlar hiç bitmiyordu! Ve nedense MÜSLÜMAN DÜNYASI hiç gülemiyordu! Acıların beşiği Ortadoğu olmuştu! Kimse geniş bakıp asıl AMACIN ne olduğunu bulmaya çalışmıyordu! Arnold Toynbee ya da Smith gibi isimler bu sistemin devamı için fikir üretiyordu!

Osmanlı'nın yıkılması, petrolün üretim için önemli element haline gelmesi, Müslüman coğrafyanın elimizden alınması ve gözyaşına boğulması tıpkı Cromwell'in gelişi ve KAPİTALİZMİ getirişi gibi önemliydi!

Cumhuriyet'in içinde de bu adamlar vardı! Kadrolara bakıldığında KUHN LOEB gibi bir şirketi yani Rothschildler'in en önemli silahını parlatan BERNARD BARUCH'un izlerini görüyorduk! Tabii kimselere bu gösterilmiyordu! Türkiye'deki AKRABALARINI ya da DOSTLARINI ıskalıyorduk! Durum böyle olunca içerideki KAPİTALİZMİN kimin omuzlarında yükseldiğini hiç anlamıyorduk! Paranın sahibini bilemeyince de İKTİDARIN kimde olduğunu da anlayamıyorduk!

Bunların elindeki silahlardan biri ve en önemlisi olan MEDYANIN kaşımasıyla da birbirimizin boğazına sarılıyorduk!

KÜRT meselesi de böyleydi!

IŞİD var! Tamam! Görevi daha sonra ortaya çıkacak tamam! Ama Süleyman Şah Türbesi'nin alınmasını nasıl görüyorladı: KÜRTLER İZİN VERDİ TÜRK ASKERİ ALDI!
Bilinçaltına posta yani!

Özellikle son iki yüzyıl oyun kuranlar ilk kez TÜRKLER karşısında panik içindeydi! Karşımızda İngiliz-Yahudi ittifakı vardı!

Onların çizdiği sınırların bize dönmesi büyük ihtimal! Ama bunun olmasını istemiyorlardı! Bunu görmememiz için de küçük oyunlarla bizi aldatmayı ve oyalamayı deniyorlardı!
Daha önce sonuç aldıkları bütün enstrümanları kullanıyorlardı! IŞİD de bunlardan biriydi!

Dünyada İSLAM'ı terörle yanyana getirip bölgede Müslüman'la Müslüman'ı kavga ettirmek istiyorlardı!

Medeniyetler Çatışması'ndan önce bizi birbirimize kırdırıp zayıflayan tarafı da gelip torbaya atmayı düşünüyorlardı!

Hiçbir olaya son KAREDEN bakmayın! Buraya sığmadığını, hepsini yazamadığımı biliyorum! Karşımızda büyük bir AKIL var! Onların bize ezberlettiği tarih ve alışkanlıklardan bakarsak içeride kavga kaçınılmazdı! Zaten startı verildi bile! Ama AKLIMIZI kullanırsak ilk kez TUŞ olacaklar! Bölünürsek biteriz, çoğalırsak tarihi onlar değil biz yazarız! Hepsi yakapaça kavga etmemizi bekliyor!

Sizce hangisi doğru yol!

Ya DİNİ verip FAİZİ alacağız, ya da kurdukları faiz sistemini yıkıp ülkemizi…
Sorun bu aslında!
Gerisi teferruat!

Olaylara böyle bakın!

Haa Cromwell demişken aklıma geldi!
Neden acaba IŞİD hep kafa kesiyor! Ne demek istiyorlar!
Bilen var mı?

Ergün Diler
Takvim



Türkiye, dışarıdan ve içeriden uygulanan kuvvetle MENGENEYE alınmak isteniyor! Ama devlet eski devlet olmadığı için bunu kabul etmiyor! Gereken cevabı veriyor ve mücadeleye karakteriyle katılıyor!


Tarihimizin bize verdiği rolle soyunduğumuz her kavgadan başımız dik ayrılıyoruz! Kendimizi keşfettiğimiz her ringde zaferle yumruğumuzu kaldırıyoruz! Hem içeride hem dışarıda böylesine rakiplerle mücadele eden yeryüzündeki tek ülke Türkiye!

1815'lerde küçük küçük TİCARETanlaşmalarıyla başlayan süreçte bu toprakların bütün çocukları esir alındı! Eş zamanlı olarak Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Pomak diye ayrıldı! Yetmedi; Alevi-
Sünni zenginliğimiz ayrılık tohumları olarak piyasaya sürüldü!

Bu tür operasyonların çoğu maalesef TÜRK BAYRAKLARININ yer aldığı logolu gazeteler tarafından yapıldı!

O logolardaki bayrağımızın arkasındaki gerçek BAYRAĞI hiç göremedik! Gösterilmedi! Önümüze çıkan herkes sahteydi!

Güçlerini dışarıdan aldıkları için onlara bağlıydı! Bu toprakların değerlerine düşmandılar! Bunu draje draje manşetlerle hayata geçirdiler! Hiç tanımadığımız coğrafyaya düşman olmuştuk! Ne Kürt ne de Arap dostumuzdu artık! Sadece bizim kaybedeceğimiz bir oyunun en ateşli savunucusu yine biz olmuştuk!

Gelin size GÖRÜNÜŞÜYLE ÖZÜ ARASINDA UÇURUM olan bir hikaye anlatayım!

Hikaye dediğim şu an bölgeyi sarsacak olanIŞİD'in kurucu kahramanı!

Anlatacaklarım da bana ait değil!

Amerika'da konuşulan ama ne hikmetse bize bir türlü gelmeyen tartışmalardan...

Şu an ABD devleti IŞİD'i kontrol etmek, durdurmak, belki de yok etmek için ayakta! Ya da öyle olduklarını söylüyorlar! Bölgede korku salan örgüt militanlarının altındaki koca ciplere ve monte edilmiş yüksek teknolojik silahlara kimse sahip çıkmıyor!

Kuzeyde BEYAZ, aşağıda ise SİYAH cip kullanan IŞİD militanlarının sahibi yok! Bu kadar silah, bu kadar cephane, bu kadar insan, bu kadar para... Ama sahipsizler!
Ve maskeliler! İLGİNÇ!

Neyse... Devam edelim...

Biliyorsunuz CIA eski BAŞKANI David Petraeus'un IŞİD örgütünü Bağdadi ile konuşup Irak'ta kurduğunu yazmıştım!

Bunu ilk kez burada okumuştunuz!

Amerika'da faaliyet gösteren "Veterans Today" adlı bir internet sitesi var!

Günümüzde neredeyse bütün büyük haberler internete kaymaya başladı!

Birileri artık bu kanalları kullanıyor!

Bu site, IŞİD terör örgütü lideri Ebu Bekir el-Bağdadi'nin gerçek adının Simon Eliot (Eliot Shimon) olduğunu yazdı...

Bunu da Edward Snowden'ın elindeki belgelere dayandırdı!

Bu küçük ama çok önemli ayrıntı Amerika ile İsrail'i zor durumda bıraktı!

Ben, David Petraeus'un ünlü işadamı Kravis'e bağlı çalıştığını yazdım! Yahudi sermayesi IŞİD'i destekliyordu! Kravis sıradan biri değildi! Başkan Obama'nın yüzüne "Türkler'e verdiğin desteği artık çek!" diyebilecek kadar kendinde güç bulan biriydi!

Konuyu anlatmak için hatırlatıyorum!

Petraeus ile Biden da akrabaydı! "Veterans Today"in bu açıklaması şiddetle yalanlandı! Böyle bir şeyin mümkün olamayacağı açıklandı!
Ancak Snowden'ın cevabı vardı...

Elindeki belgelere göre IŞİD'in başında görülen Ebu Bekr el-Bağdadi, 1971 yılında Tel Aviv'de Yahudi bir anne ve babadan dünyaya gelmişti!

11 yaşında MOSSAD tarafından eğitilen ve Filistinliler'in arasına konulan Simon Eliot, 17 yaşında MOSSAD'ın en güvendiği ajanlar listesine girdi.

Ardından Bağdat'a gitti. Bağdat'ta okudu ve El Kaide'ye girdi. Çok önemli işlere imza attı. MOSSAD, Samarra'da hayatını kaybeden aynı isimli Ebu Bekr el-Bağdadi'nin kimliğini Simon Eliot'la birleştirdi.
Artık Simon yoktu ve dünya onu Ebu Bekir el-Bağdadi olarak tanıyordu!

Edvard Snowden tarafından sızdırılan Amerika NSA teşkilatının çok gizli bilgilerinden birinde de IŞİD teşkilatının yapısı anlatılıyordu! Amerika, İngiltere ve İsrail gizli servislerinin IŞİD lideri ile olan ilişkileri net olarak görünüyordu.

Bunu gören çok isim yoktu!

Ama Türkiye ile Rusya bunları biliyordu!

Putin, Snowden'dan gelen bütün bilgilere satır satır hakimdi!

B DOSYASI isimli klasör sadece IŞİD'i ve bölgede yakında kurulacak olan planı içeriyordu!

BIDEN'in BARZANİ ile yaptığı 11 telefon konuşmasını doğru okuyunca IŞİD'e verilen son görevin ne olduğu da ortaya çıktı!

Irak'a iki kez giren ve Kürtler'i Türkler'le birleştirmek isteyen Amerika, şimdi işi yavaşlatıp biraz da uzatma derdindeydi! Biden bu nedenle Barzani'yi telefonda IŞİD'le korkutup REFERANDUMDAN vazgeçirmek istiyordu!
Kürt kardeşlerimizin Anadolu ile buluşması ve beraberinde petrol kartının dünya piyasalarına sürülmesi büyük korku yarattı! Baronların kurduğu sistemin alarm vermesiydi bu! Rusya ile İran'ın para birimi olarak DOLARDAN çıkması zaten atılmış büyük bir adımdı!

Ankara'nın Kürt petrolünü Akdeniz'le buluşturması ikinci büyük travmaydı!

Bakın; Enerji Bakanı, 16. petrol dolu geminin Ceyhan'dan hareket ettiğini açıklar açıklamaz İngiliz medyası ateş açtı!

Saniye saniye Ankara takip ediliyordu!

Rahatsız olanlar belliydi!

Çayın taşıyla çayın kuşunu vurup eti de kimselere bırakmayan Kraliçe ve adamları şimdi bölgede huzursuzdu!

Maliki'den sonra onun koltuğuna gelen ismin de İngiltere'de uzun yıllar tahsil hayatı olmuştu!

Bu adamlar hiç zar atmıyorlardı!

Ancak Türkiye'den gelen ezberlerini bozacak bir çıkış hiç hesaplarında yoktu!

Bütün bu aksiyonları bozmak için içeriden vurmaya kalktılar!

İçeride görev alanların görünümü YERLİ olsa da akıl ve kalpleri yabancıydı!

Obama çok net söyleyemese de Türkiye'nin rotasının arkasındaydı!

Onun da içeride sorunları var!

Dengelerin üzerinde gitmek zorunda!

Irak'ta bu nedenle bir orta yol bulma derdindeler!

Türkiye'nin içinde olmadığı hiçbir formül hayata geçirilemez! Her senaryo Ankara'ya göre yazılmak zorunda!

Irak'ta referandumun iptali de geçici bir erteleme! İsteseler de istemeseler de Fatih'in torunlarıyla Selahaddin Eyyubi'nin torunları elele verecek!

Bizi bizden ayıranlar buradan sökülüp atılacak!

Bu büyük oyundu ve 150 yıl önce bu tuzağa düştük!

Dünyanın dengesi için bu tezgahı bozmak zorundayız!

BAĞDADİ örneğinde olduğu gibi karşımıza çıkanların gerçekte KİM OLDUĞUNUçözmekle işe başladık!

Arkası gelecek!

Pirincin içindeki siyah taşlar atıldı, gitti!

Şimdi en zor olan evredeyiz!

BEYAZ TAŞLARI ayıklıyoruz!

Artık 77 milyondan da çok fazlayız!

Bütün bölge biziz! Herkesin gözü İstanbul'da, Ankara'da!

Kendimizi fark etmek, zafere giden yoldaki ilk taş!

Ne mutlu ki özümüze döndük! Bizi, bir kez daha bulduk!

Mesele buydu!

Gerisi teferruat!

Devletinizle gurur duyun!





KUM SAATİNİN SIRRI!
PEKİ KUM SAATİNİN NE ZAMAN MASONİK SİMGE 
OLDU :


Türkiye kendi gerçeğini hiç görmedi! Ne liselerde, ne akademilerde, ne üniversitelerde, ne de Harp okullarında okutuldu!

Hiç kimse BÜYÜK GERÇEĞİ bilmiyordu! 


Müstemlekeydik, haberimiz yoktu! Aklımız çalındığı için SOLCU da olsak SAĞCI da olsak ASKER de olsak polis de olsak ÜLKEYİ kurtardığımızı sanıyorduk! Oysa bize başka hiçbir ülkeye atılmayan FORMAT atılmıştı! İçeride bölünerek bir DÜŞMANA ihtiyaç duymayacak hale getirilmiştik!

Ama siviller ve askerler içinde bunu bilerek yaşayanlar vardı! Mesela Derviş! Mesela Madanoğlu... Aklıma bu ikisi geldi! Yüzlerce sayabilirim! 

Ama işimiz isimlerle değil! Aklımızla, bize dayatılan sistemi kırıp atmalıyız! Türkiye'de adı John olan CIA, Smith olan MI6, Hans olan BND, Yuri olan FSB, David olan MOSSAD ajanı ararsak bulamayız!
Bunların hepsine çalışan ve geleceğimizi çalmaya çalışanlar TÜRK'tü! Bizim gibi görünen ama bize benzemeyenlerdi... Hikaye buydu!

Dışarıdan emir alanlar hep arkalarındaki gücü "ÜLKE ELDEN GİDİYOR!" korkusuyla harekete geçirip kullandı! Çünkü dünyadaki en vatansever insanlar bizlerdik! En güçlü yanımızdan en zayıf noktamızı buldular! Ve buraya çalıştılar!

Gören olmadı! Olsa da kimseyle paylaşamadı!

Bakın dün HSBC bankasını yazdım!

El konulan bankayla çok ama çok içiçeydi! Ama bizler de, o harekete gönül veren kardeşlerimiz de bilmiyordu! Hep YALAN üzerine kurulurdu sistem burada!
Zaten itirazım da bunaydı! Yabancının gelip burada hüküm sürmesi hep içimi acıttı! Tarih yazan bir milletin bu hale gelmesini kabul edemedim! Neyse... Türkiye çok değişik bir yerdi!

Burayı kontrol eden Avrasya'yı da Ortadoğu'yu da yönetirdi! Bu nedenle de YABANCI GÜÇLER savaşını burada verirdi!

Dün ismini vermediğim ama uzun yıllar HSBC'yi yöneten hanımefendi ve ailesi çok değişiktir!
Mesela araştırsanız çok ama çok titiz davransanız bile bu aile hakkında bir bilgiye ulaşamazsınız!

Kayıt bulmakta zorlanırsınız! Bu hanımefendinin eşi de çok ilginç bir isimdi! İŞ hayatında başarılı biriydi! Merrill Lynch'in Türkiye'deki stratejik ortağı olan Antika Partners'ı kurdu ve yönetici ortak olarak görev yaptı...

Antika Partners'ı kurmadan önce, J.P. Morgan'da Orta ve Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Yatırım Bankacılığı Grup Başkanlığı'nı yürüttü! J.P. Morgan'ın Global Yürütme Kurulu'nda yer aldı!
Kurumdaki 18 yıllık deneyimi süresince Türkiye, BDT, Balkanlar ve İsrail Bölge Başkanlığı, Türkiye ve Orta Asya Bölüm Başkanlığı ve Türkiye Ülke Başkanlığı görevlerini yürüttü!

Kariyerine ise Londra'da J.P. Morgan Chase & Co.'nun Global Piyasalar Grubu'nda başladı! Şimdi ne iş yaptığını yazmaya gerek yok!

Dediğim gibi işimiz kişilerle değil sistemleydi!

Dün KUM SAATİ ile ilgili çok soru geldi! Kum saati kardeşliği belli ki dikkat çekmişti! Dün yazamadım ama şimdi sırası geldi...

Kum saati, Süleyman Mabedi inşaatı esnasında çalışma saatlerini ölçen bir aletti... Bilindiği gibi bu inşaat sırasında kullanılan her şey daha sonra MASONLUĞUN simgesi haline dönüştü!
Kum saati de böyleydi! ZAMANIN nasıl tükendiğini, hayatın akıp gittiğini ve geriye dönüşün olmadığını simgelerdi! ZAMAN vurgusu yapardı!

Bir başka anlamı daha vardı! Şans bir kere kapıyı çalardı! Tekrarlanmazdı! Kum saatinde de öyleydi! Kum akar ve geri gelmezdi! Tek gidişli bir yöndü! Değerini bilmek ve gerektiğinde doğru hamleyi yapmak şarttı! MASONLAR bu simgeyi ÜÇÜNCÜ DERECEYE geldiği zaman öğrenirlerdi!

Peki KUM SAATİNİN ne zaman MASONİK simge olduğu açıklandı!

Çok önceleri! 1627'de! Yani el konulan bir banka, ROTHSCHILDLER'in sahibi olduğu dev HSBC, Türkiye'deki operasyonunu yöneten hanımefendi, eşi, masonluk, Yahudilik ve içeride bitmek tükenmek bilmeyen bir Müslüman karşıtlığı! Anadolu'ya direniş! Garip! Oysa gerçekte garip olan bir şey yoktu!

El konulan banka PARALEL'in kalesiydi!

Peki nasıl kurulduğunu, kimin destek verdiğini biliyor muyduk?

Paranın nasıl getirildiğinden haberimiz var mıydı? YOKTU! 

Daha öncesinde Türkiye'de bir dönem TEHLİKE OLARAK görüldüğü için (Nedense!) Risale-i Nur basmak yasaktı!

Peki Türkiye'ye Risale-i Nur nereden ve nasıl geliyordu?

Nereden olacak gemilerle Amerika'dan! Bir PETROL DEVİ para verip bastırıyor, sonra da gemilerle gönderiyordu! İLİŞKİ kuruluyordu!

Gemilerle getiren de KARADENİZLİ ve BEŞİKTAŞLI tanınmış bir isimdi! İLİŞKİ AĞI öyle büyüktü ki saf ANADOLU insanı bu hareketi ayakta tuttuğunu sanıyordu! Asla öyle bir şey yoktu! İçeride toplanan paralar operasyonlara harcanan paraların yanında çok küçüktü! Ama gücün içeriden alındığı duygusu vermek için herkes elini cebine atıyordu! Ciddi miktarda para toplanıyordu! Bu paralar da KUM SAATİNİ sevenler tarafından kendi bankalarında değerlendiriliyordu!

Ve bunu kimseler bilmiyordu! 

FAİZ LOBİSİ Müslüman kitlenin parasını alıyor, DUBAİ'de değerlendiriyor ve bu gizleniyordu! Dubai kritik bir yerdi! İngilizler'in kalesiydi!
Bugün Türk Dışişleri'nden kim bir yere gitse arkasından bunlar gidip hemen KÖTÜLÜYORDU! Demek ki TEMAS eskiye dayanıyordu!

Kimse boşuna iş yapmıyordu! Son 15 yıldaki bütün para operasyonu DUBAİ üzerinden yürütülüyordu! "28 Şubat'ta bu kadar DARBE almadık" diyenler bir şeyi atlıyordu! 28 Şubat'ta sadece TÜRK BANKALARI batıyordu! DEMİRBANK'ı silerek HSBC'yi alanlar ve şampanya patlatarak kutlayanlar şimdiki el koymayı "TÜRK BANKACILIĞINA DARBE!" diye eleştiriyor ama komik oluyordu! Ne kendileri ne de el konulan banka hiçbir zaman darbe almamış, aksine DARBELER inerken onlar parlamıştı!

EL konulan kurumun hikayesi çok ilginçti! Önümüzdeki günlerde inanılmaz ilişkiler ortaya çıkacaktı! Hangi iş adamı YAHUDİ BANKASINDAN kredi çekip hangi fonu aldı! Hangi manipülasyonlarla, hangi kağıtlarla oynanarak bu borç ödendi? SOL ve SAĞ'dan hangi iki işadamı operasyonun arkasındaydı?

Yani hem soldan hem sağdan gelip aynı yere hizmet edenler kimdi?

Paralel Yapı, devletin içinde kurulmuştu! Asker de sivil de vardı! Milli Güvenlik kararı bile vardı! Madanoğlu gibi Türkeş de destekliyordu bu yapıyı! Devlet Planlama'nın içinde görev yapan 30'dan fazla kişi çok önemli yer tutuyordu!

Amerika'daki şef sadece bunları görünce ayağa kalkıyordu! Ve bu yapı için kimsenin bir şey yazmasına çizmesine gerek yoktu! DEVLET her şeyi biliyordu! Çok sayıda ÜLKÜCÜ genç bu yöne kanalize edilmişti! Devlet içindeki etkili isimlerin de ÜLKÜCÜ kökenli olmasına dikkat ediliyordu! Tercih sebebiydi!
Ancak bu yapıyı kuran ve yeşerten AKIL bambaşka bir oyun kurmuştu!

Hizmet süresi dolan bu yapıyı MUHAFAZAKAR hükümete ortadan kaldırtacak, sonra da bütün güçleriyle hükümete yükleneceklerdi!
Önceden sol-sağ, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışırdı! Şimdi AYNI KULVARDA görünen iki akım kapışıyordu! Hizmet'in ömrü dolmuştu!

Ama Ankara'nın bunu tasfiye ederken yapacağı yanlışlar sonra önüne getirilecekti! Bu yanlışlarla Ankara da tasfiye edilecekti! Plan buydu!

Napolyon'un dediği gibi YAVAŞ YAVAŞ HIZLI GİTMELİYİZ! Bizden beklenen hataları yapmamalıyız! Ankara hizmetin çoğunluğuyla değil KUM SAATİNE gönül veren birkaç kişiyle ilgilenmeli!

NOT: IŞİD'le de bize gelecekler! Gelmeye çalışacaklar!

Ergün Diler
Takvim