18 Şubat 2015 Çarşamba

Irk ve Irkcılık : Irkçılık:Belli bir ırkı diğer ırklardan üstün tutmak, ona bazı özellikler vermek anlamına gelen bir kavram ve bu kavram doğrultusunda ge­liştirilen sistem demektir.


Irk: belli bir kesimde yaşıyan bir kabile ya da milletin veya ailenin kökü, soyu demektir.

Bilim açısından ırkçılığın yerine gelince: Bu, savunulması çok zor, hattâ imkânsız bir teori sanılmaktadır. Çünkü saf ırkların yer­yüzünde kalmadığı bir gerçektir. O halde herhangi bir ırkın üstünlüğünden söz etmek de o derece anlamsızdır.

İslâm, insanlığın ortaklaşa mânevi değeri ve yine bütün insan­lar için bir hayat düsturudur. O ne bir millet veya ırkın malı, ne de belli bir çağın sistemidir. Bütün insanların ve çağların değeri ve eskimeyen müşterek malıdır. İslâm’ı bu açıdan ele aldığımızda ilk na­zarda ırkçılığın bu dinde yeri olmadığı kesinleşir.
İslâm’a ırkçılığı soktuğumuz gün, onun sözü edilen cihanşümul vasfını ve kudretini reddetmiş oluruz ki, bu Allah’ın kitabına atılan büyük iftiralardan biri sayılır, O ne Arapların, ne Türklerin, ne Kürtlerin nede başka ırkların inhisarındadır, kapısı bütün ırklara ve milletlere her zaman açıktır.Irksal düşmanlıklarını , çeşitli kılıflarla , uydurma sebeplerle aklamaya çalışarak , insanların bir kısmı üzerinde , yüce Allâh’ın onlara verdiği doğal ırksal , haklarını gasba çalışan bir takım şeytana aldanmış gâfilin , insanlardan bir kısmının yüce Allâh’ın ayet olarak târif ettiği , kendi dillerinin özgür kullanımını kötülük olarak îlân edişleri ve özgürce dillerini kullanmalarını engelleyişleri sıkça tanık olunan , büyük zulümlerdendir.
Bunlar yüce Allâh’ın doğuştan onlara verdiği , doğal haklarını zulümle gasba kalkışan şeytana aldananlardır. buna itirazı olan bana değil dinin davetçisi Peygamber(a.s.) itiraz etsin.

Peygamber (a.s.) Irkçılığı Benimsemiş Midir?

Önce Kur’ân onun bütün milletlere gönderilen son Peygamber olduğunu ilân etmiştir:
“Ey Şanlı Peygamber! Biz seni ancak âlem­lere rahmet olarak gönderdik..”[Enbiyâ: 21/107.]

“Ey Peygamber! Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”[Sebe’: 34/28.]

Sonra da kendisi ırkçılık konusuna açıklık getirmiş ve bunu bir­çok hadîsleriyle belirtmiştir:

“Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Rabbiniz birdir; babanız da birdir. Bilin ki, Arabın Arap olmayan üzerinde, Arap olmayanın da Arap üzerinde; kızıl derilinin siyah derili üzerinde; siyah derilinin kızıl derili üzerinde hiçbir üstünlüğü ve fazileti yoktur, ancak takva (=Allah’tan korkup fenalıklardan sakınmak, ilâhî sınırlara uymak) ile üstünlük vardır. Tebliğ ettim mi?”
Buyurdu. Bunun üzerine, (orada hazır bulunanlar)[Müsned-i Ahmed b. Hanbel: 5/411.]

“Allah Re­sulü tebliğ etti..” dediler.
“Irkçılığa davet eden bizden değildir. Irkçılık üzerine savaşan bizden değildir! Irkçılık üzerine ölen de bizden değildir.”[Sünen-i Ebî Dâvud, Taç.: 5/46.]

“Irkçılık” diye çevrisini yaptığımız “asabiyyet” tabirinin sözlük mânası, yakınlık gayreti gütme, ziyade taraflılık, demektir. Terim olarak, baba tarafından olan yakınların oluşturduğu ve devamını sağlamaya çalıştıkları ırkçılık gayreti, anlamına gelir.

Ashab’dan Vasile b. el-Eska’ (r.a.) diyor ki:
“Peygamber (a.s.) Efendimize sordum:
“Asabiyyet (=Irkçılık) nedir?” dedim. Buyurdu ki:
“Kendi kavmine (yaptıkları ve yapacakları) zulümde yardım etmendir.”[Sünen-i Ebî Dâvud, Taç.: 5/46.]

Ashab’dan Sürâka b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:
“Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bize bir hutbe irad etti ve ezcüm­le buyurdu ki:
“Sizin hayırlılarınız, günah işlemediği sürece kendi aşireti (ay­nı asıldan gelen kavmi) ni (başkalarının zulüm ve saldırısına karşı) savunandır.”[Ebû Dâvud, Et-Taç: C. 5/46.]

“Kim haksız yere kendi kavmine yardım ederse, (bir çukura) yu­varlanıp kuyruğundan tutulup çekilerek (kurtarılmaya çalışılan) de­veye benzer.”[ Sünen-i Ebî Dâvud, Tac: 5/46.]

Kur’ân, bu meseleyi kesin hatlariyle belirleyip sonuçlandırmış ve her türlü şüpheleri kaldıracak şekilde açıklamıştır:
“Ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizleri bir erkekle bir dişiden ya­rattık. Sizi -birbirinizle tanişabilesiniz diye- milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en saygıdeğer olanınız, (Allah’tan) en çok kor­kup, (fenalıklardan sakınan ve ilâhî sınırlara) saygılı olanınızdır. Al­lah bilir ve haberlidir.”[Hücurat: 49/13.]

Yüce Allâh’ın değişik halklar ırklar olarak yaratılışımızın sebebini tanışmamız için olduğunu bildirmesinden , ırksal amaçlar için çalışanların , yüce Allâh’ın bildirdiğine aykırı , yanlış bir çaba içinde olduğu böylece anlaşılır. Irksal üstünlük iddialarının yüce Allâhın indinde değersiz , kötü bir iddia olduğu anlaşıldı. Üstünlük arayan , değer bulmak isteyen yüce Allâh’ın bildirdiği gibi ona karşı gelmekten sakınmalı , emrine itaat etmeli , böylece gerçek bir değer bulacaktır. Böylece “…elbette en verimliniz (değerliniz) indinde Allâh’ın , en çok sakınanınızdır…” sözü ile ebedî değer sâhibi olacaktır.


Bu konuda Hz. Ali (r.a.)’nin nefis birkaç mısra’ı da vardır, onla­rın tercemesini vermekle yetinmek istiyoruz:

“İnsanlar birbirine benzerlik cihetiyle denktirler, Babaları Âdem, anaları Havva’dır.
Soylarında iftihar edecek bir şeref yoksa. Çamur ve su (ile iftihar etsinler).
Fazilet ve üstünlük ancak ilim ehline mahsustur.
Onlar doğru yol üzerinde, doğru yolu bulmak istiyenlere yol göstericilerdir.
Kişinin değeri, yaptığı iyilide (ölçülür).
Cahiller ise ilim ehline açık düşmandır.
Soylu bir kimseden bir cömertlik (söz konusu edip) getirecek olursan,
Bizim soyumuz ve nisbetimiz, cömertlik ve yüceliktir.
Sen hep ilimle ayakta durmaya bak, ona hiçbir şeyi denk tutma. Bil ki, insanlar ölüler (gibidir), ilim ehli ise delilerdir.”[Nûrü’l-Ebsar: 1/84-85, Mısır: 1370.]

Irkçılık konusunda, Kur’ân’daii, Hadîslerden ve Hz. Ali’nin söz­lerinden naklettiklerim, zannedrsem, meseleye çözüm getirmiş, şüp­heleri giderecek bir açıklık sağlamıştır.

Ancak şunu belirtmemizde yarar vardır: İnsan kendi milletini her zaman zulüm ve tecâvüzden korunmakla yükümlüdür. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz de Vasile b. el-Eska’ın rivayet ettiği hadîste buna işarette bulunmuş ve savunmanın ölçüsünü belirtmiştir. İslâm, gayr-i müslim vatandaşların vatandaşlık haklarını korumuş, onları İslâm Devletinin himayesine vermiştir. Vatandaşlık vecibelerini yerine getirdikleri sürece bu böyledir.
Ayrıca haksızlığa uğrayan vatandaşların -dini ve inancı farklı da olsa-, onlara yardım etmek gerekir. Bu ırkçılık değil, suçsuz va­tandaşı, zulme uğrayan insanı korumaktır.

Vesselam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder