8 Mart 2015 Pazar

SELAHADDİN EYYUBİ’NİN 10 LİDERLİK SIRRI 4 Mart 1193'te Hakk'a yürüyen Selahattin Eyyübi’yi muzaffer bir komutan haline getiren düsturlar nelerdi? Kalbinin pusulası nereye işaret eder, zihninin çarkları nasıl çalışır, meşrebi zamane insanına neler söylerdi? Derin Tarih dergisi Mart sayısında, Muharrem Kesik imzalı dosya ile Eyyübiler’in kurucusu Selahaddin Eyyübi’nin şiar edindiği prensipleri açıklıyor.


İşte yaşadığı dönemde Selahaddin Eyyübi'yi eşşiz bir kumandan ve devlet adamı kılan liderlik sırları:
Ya ilim öğren ya cihad et
Selahaddin Eyyubî’nin şahsiyeti üzerinde Zengîler Devleti’nin ünlü hükümdarı Nureddin Mahmud Zen­gî’nin (1146-74) büyük etkisi olmuş­tur. Selahaddin, ölümüne kadar Mı­sır’ı Nureddin’in naibi sıfatıyla idare etmiş, iç ve dış düşmanlara karşı ko­rumuş ve bu bölge için gerekli idarî, askerî, kültürel ve iktisadî reformları yaparak ülkeyi içte ve dışta itibarlı hale getirmiştir. Yemen, Hicaz, Libya ve Kuzey Sudan’ı kontrolü altında tu­tan Selahaddin, 3. Haçlı Seferi sırasın­da verdiği mücadele ve sağlam duru­şu ile İslam dünyasının kahramanlık sembolü haline geldi. Aynı zamanda imarcı, kültürel ve insani değerlerin koruyucusuydu. Zamanını ilim, cihad veya devlet işleriyle geçirirdi.

Davana inan, hedefe kilitlen
Nureddin Zengî’nin ölümünden sonra iki ana gaye uğrunda çaba har­cadı: 1) Nureddin döneminde oluştu­rulan siyasî birliği dağılmaktan ko­rumak ve onun zamanında girişilen imar faaliyetlerini devam ettirmek, 2) bir türlü gerçekleştirilemeyen Ku­düs’ün ve sahil bölgelerinin Haçlı is­tilasından kurtarılıp İslam dünyasını düştüğü içler acısı durumdan çıkar­mak. İlk hedefine 10 yıldan fazla sü­ren bir mücadelenin ardından ulaştı. Hıttin zaferi ve sahil bölgesinin fet­hiyle ikinci gayesine ulaşmasına az kalmıştı ki, 3. Haçlı Seferi buna en­gel oldu. İslam dünyasının kendisini yalnız bırakmasına rağmen Haçlılara karşı giriştiği amansız mücadele, gös­terdiği gayret ve sebat Avrupalılara Kudüs’ü geri almanın imkânsızlığını gösterdi. Böylece Nureddin’in ölü­müyle boşalan mevkii hakkıyla doldu­rup, ondan devraldığı İslam sancağını daha ileri taşıyarak emsalsiz bir lider olduğunu ispatladı. Ölümünden sonra yerini doldurabilecek bir lider çıkma­dığı için sahilde birbirinden ayrı üç bölgeye sıkıştırılmış olan Haçlı dev­letleri varlıklarını bir asır daha devam ettirebildiler.

Biriktirdikçe değil dağıttıkça çoğalırsın
Cömertliği dillere destandı. Öldü­ğünde has hazinesinde topu topu 1 Mısır dinarı (altın para), 36 ya da 37 Nasırî dirhemi (gümüş para) vardı. Bir şey vereceği zaman uzun uzadıya düşünmezdi. Akka önlerinde Haçlılar karşısında kaldığı süre içinde develer hariç 18 bin at ve katır masraf etmiş­ti. Harcadığı para, altın, elbise ve si­lahların tespiti ise mümkün değildi. Mısır’daki Fatımî Devleti’ni ortadan kaldırdığı zaman (1171) sayılamaya­cak kadar çok ve çeşitli zahire ele ge­çirmiş ancak hepsini halka dağıtmış­tı. O dönemde çok zengin olan Âmid (Diyarbakır) şehrini ele geçirince ga­nimeti arkadaşlarının itirazlarına rağ­men Artuklulardan Nureddin b. Kara Arslan’a vermişti. Savaşta kendi atını askere verir, başkalarından at isterdi. Herkes onun atına biner, ondan iyilik ve ihsan beklerdi. Bir kaynak 3. Haçlı Seferi sırasında askerlerine 12 bin at dağıttığını söyler.

Tevazu ve saygıya misliyle döner.
Veziri ve sır kâtibi Kadı Fadıl, karde­şi el-Melikü’l-Adil, yeğenleri Takiyyüd­din ile Ferruhşah gibi akrabalarının, birçok değerli bürokrat, ilim adamı ve kumandanın Selahaddin’in başa­rısındaki payı büyüktür. Tevazu gösterip onlara danışmaktan ve başarılı uygulamalarını örnek almaktan çekinmemesi askerlik dehası ile ilmi buluşturup çağdaşlarının kolay kolay göze alama­yacağı başarılara imza atmasını sağlamıştır.


Hiç kimseye karşı bü­yüklük taslamaz, asla ki­birlenmezdi. Kibirlenen hükümdarları ayıplardı. Fakirler ve dervişler yanında toplanır, semâ merasimleri düzenler­lerdi. Biri semâ için kalksa o da ayağa kalkar ve semaını bitirinceye kadar oturmazdı.

Bilgiden Fayda var münakaşadan değil.
İyi bir eğitim görmüş olup Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Farsça biliyordu. Kur’an-ı Kerim ve Ebu Temmam’ın el-Hamase adlı eseri ezberindeydi. Tarih bilgisine sahipti ve tarihî tecrü­belerden sık sık faydalanırdı. Onun meclisinde bulunanlar hiç kimseden duymadıkları bilgileri ondan öğrenir­lerdi. Silefî, Kutbeddin en-Nişaburî, İbn Avf ve İbn Şeddad gibi zamanın­daki büyük din âlimlerinden hadis ve fıkıh dersleri almıştı. Bununla birlikte fakihlerin münakaşalarından ve felse­fecilerden hoşlanmazdı. Müneccimle­rin verdiği haberlere ise asla itibar et­mezdi. Amelde Şâfî, itikadda Eşari’ydi.

Adalet düşmanın da hakkı.
Yeğeni Takiyyüddin’i kendisin­den şikâyetçi olan bir kişiyle birlikte hâkim huzuruna çıkmaya zorladığı bilinir. Akka karşısında karargâh kur­duğu sıradaydı; ordu kadısı ile birlik­te at sırtında dolaşırken bir Yahudi onlara şöyle bağırdı: “Müslümanların şeriatından (hukukundan) yardım di­liyorum.” Gulâmlar (askerler) hemen adama sordular: “Kimden şikâyetçi­sin, sana haksızlık yapan kimdir, bize söyle.” Yahudi cevap verdi: “Sultan’ın kendisi. Gulâmları bana tecavüz etti.” Bu sözleri işiten Sultan’ın canı çok sıkıldı ve derhal atından indi. Onu gören kadı da hemen atından indi. Sultan Selahaddin, kadının karşında Yahudi ile yan yana durdu. Yahudi kadıya anlatmaya başladı: “Ben Şam tacirlerindenim. Deniz yolu ile İsken­deriye’den geliyorum. Yanımda 20 yük şeker vardı. Akka limanına çıkın­ca adamlarınız beni soydular ve bana, sen kâfirsin, malların Sultan’ın hakkı, dediler.” Bunun üzerine Selahaddin şekere el koyanları getirtti. Bunlar şekeri hazineye teslim ettiklerini söy­lediklerinden şekerin bedeli Yahudi tacire ödendi.

Bir gün adamlarından biri bir de­veci hakkında şikâyette bulunmuştu. Bunun üzerine Sultan, “Müslümanla­rın aralarındaki anlaşmazlıkları çözen kadıları vardır. Mahkemeye şikâyet kapısı herkese açıktır. Ben inzibatı te­min ile mükellefim. Mahkeme senin hakkında gerekli gördüğü kararı ve­rir” demişti.

Basit hataları büyütmek seni küçültür.
Sultan Selahaddin küçük hataları görmezlikten gelir, kızmazdı. Bir gün ileri gelen adamları ile birlikte oturur­ken çocuk yaşta olan gulâmlar oyun oynuyorlardı. Bunlardan biri ayağın­daki sandaleti çıkarıp arkadaşına fır­lattı, ancak ayakkabı Sultanın dizinin dibine düşmesin mi! O ise bir gönül sultanına yakışır biçimde hemen yü­zünü başka tarafa çevirdi ve yanında­kiyle konuşmağa devam ederek hadi­seyi görmemiş gibi davrandı.

Bir defasında sıcak bir günde adam­larından su istedi fakat su getirilmedi. İkinci ricasında yine kimseden ses çık­madı. Üç, dört, beş. Su getiren yoktu. Bunun üzerine dayanamayarak “Dost­lar, vallahi susuzluktan öleceğim” de­yince suyu içmek kısmet oldu.

Gönülleri fethet!
Güler yüzlü olup yüzünü asmazdı. İnsanlar hakkında iyi sözler söylen­mesini ister, kendisi de seviyesi düşük ve kaba sözler sarf etmezdi. Sultan’ı Kudüs’te ziyaret eden meşhur âlim Abdüllatif el-Bağdâdî onun hakkında şu sözleri sarf etmiştir: “Huzuruna vardığımda gözleri heybet, kalpleri muhabbetle dolduran bir hükümdar gördüm. Arkadaşları ona benzemeye çalışıyorlar, birbirleriyle iyilikte yarı­şıyorlardı. Huzuruna çıktığım ilk gece meclisini âlimlerle dolu buldum. Bu âlimler çeşitli ilim dallarında konu­şuyorlardı. İnsanlar, onda peygamber­lerde gördükleri meziyetlere benzer özellikler gördüler. İyi, kötü, Müslü­man ya da kâfir olsun herkes tarafın­dan seviliyordu.”

Selahaddin Eyyubi kimdir ?
Sözüne sadık, insani duyguları kuvvetli biriydi. Hata yapanları, ken­disine kaba davrananları ve suçluları affetmekten yanaydı. Hep şöyle derdi: “Haklı olarak cezalandırmaktansa af hususunda hata yapmayı tercih ede­rim.” Ama bunun da istisnaları vardı. Mesela Fatımîlere önce yumuşak dav­ranmış, ancak düşmanlarla birleşe­rek aleyhinde komplo hazırlamaları üzerine tutumunu değiştirmişti. Haçlı lideri Renauld de Chatillon’u yeminle­rini sık sık bozduğu için öldürmüştü. Bu kararı verdiği sırada hükümdarla­rın öldürülmesinin âdet olmadığını, ancak onu yeminlerini tutmadığı için öldürdüğünü söylemiştir. Kudüs ve sa­hil bölgesinin fethi sırasında Haçlılara gösterdiği merhametli davranışları Av­rupalı tarihçilerce büyük bir takdirle karşılanmıştır. Templier (Tapınak) ve Hospitalier şövalyelerine karşı da sert davrandığını biliyoruz. 3. Haçlı Sefe­ri’ne komuta eden İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard’ın Akka’da aman dile­yen Müslümanları kılıçtan geçirme­sinden sonra o da misilleme olarak ele geçirdiği Haçlıları öldürtmüştür.

Güven ver emniyet bul .

Hayatı boyunca verdiği sözden döndüğü ve ahdine vefa göstermediği görülmemiştir. Bu yüzdendir ki Haçlı Seferlerindeki en büyük rakibi Arslan Yürekli Richard ve onun nezdinde Av­rupa’nın büyük saygısını kazanmıştır. Askerleri ona karşı itaatkârdı; çün­kü adamlarına, askerlerine ve me­murlarına arkadaş gibi davranırdı. Herkes onun yanında kendisini rahat hisseder, bir sultan ile oturduğunun farkında olmazdı. Bu yüzden fikirleri­ni çekinmeden ona açabilirlerdi.


Selahaddin Eyyübi kimdir?



Selahaddin Eyyubi, Mısır, Suriye, Yemen ve Filistin sultanı ve Eyyubi hanedanının ilk hükümdarı. Kudüs’ü Haçlılardan alarak (2 Ekim 1187) kentte 88 yıl süren Frank işgaline son vermiş, Hıristiyanların misilleme olarak düzenledikleri III. Haçlı Seferi’ni etkisiz hale getirmiştir.

31 yaşında Mısır'ın tek yöneticisi oldu

Babası Necmeddin Eyyub, Selçuklu emiri İmadeddin Zengi’nin hizmetinde görevliydi. Baalbek ve Şam’da büyüyen Salaheddin iyi bir din eğitimi aldı. Askeri yaşamı Zengi’nin oğlu ve ardılı Emir Nureddin’in komutanlarından, amcası Asadeddin Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başladı. Şirkuh’un, Mısır’ın I. Haçlı Seferi sonucunda kurulan Latin-Hıristiyan devletlerinin eline geçmesini önlemek amacıyla düzenlediği üç sefer sırasında, Kudüs’ün Latin kralı I. Amalricus, Mısır’ın Fatımi halifesinin güçlü veziri Şavar ve Şirkuh arasında karşılıklı bir mücadele gelişmişti. Salaheddin Şirkuh’un ölümünden ve Şavar’ın öldürülmesinden sonra, henüz 31 yaşındayken hem Suriye birliklerinin komutanlığına, hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine atandı (1169).

Müslümanların maddi ve manevi güçlenmesini sağladı
1171’de Mısır’da Şii Fatımi halifeliğine son vererek Sünniliğe dönüldüğünü ilan eden Salaheddin Eyyubi böylece Mısır’ın tek yöneticisi durumuna geldi. Bir süre için kağıt üzerinde Emir Nureddin’in vasalı olarak kaldıysa da bu ilişki Suriye emirinin 1174’te ölmesiyle sona erdi. Mısır’daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Salaheddin, Nureddin’in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük, ama çok disiplinli bir orduyla Suriye’ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçerek, 1174’ten 1186’ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır’daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti. Zamanla sahtekarlık, ahlaksızlık ve gaddarlıktan uzak, cömert, erdemli, ama kararlı bir hükümdar olarak ünlendi. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmesini sağladı.

Haçlılara en büyük darbe 
Salaheddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini de kendi lehine çevirmeyi başardı. 1187’de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Düşmanlarının tümüyle yoksun olduğu komuta yeteneğiyle 4 Temmuz 1187’de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir Haçlı ordusunu, Kuzey Filistin’de Taberiye yakınındaki Hattin’de sıkıştırdı ve bir hamlede yok etti. Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı’nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Caesarea, Nablus, Yafa ve Aşkelon üç ay içinde düştü. Salaheddin Haçlılara en büyük darbesini ise 88 yıl Frankların elinde kalan Kudüs’ü 2 Ekim 1187’de teslim alarak indirdi.

Başarısına düşen tek gölge
Salaheddin’in başarısına düşen tek gölge Sur’un ele geçirilmemesiydi. 1189’da Haçlı işgali altında yalnızca üç kent kalmış, ama sağ kalan dağınık Hıristiyanlar zorlu bir kıyı kalesi olan Sur’da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı. Kudüs’ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılar yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. III. Haçlı Seferi çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekti.

Mezarını yaptırmaya yetecek para bırakmadı
III. Haçlı Seferi uzun ve tüketici oldu. I. Richard (Aslan Yürekli) tartışmasız askeri dehasına karşın hiçbir sonuca ulaşamadı. Haçlılar Doğu Akdeniz’de ancak güvensiz bir toprak parçasına tutunabildiler. Kral Richard Ekim 1192’de dönüş için yelken açtığında savaş sona ermişti. Salaheddin başkent Şam’a çekildi. Uzun seferler ve at üstünde geçen günlerden sonra çok yaşamadı. Akrabaları imparatorluğu paylaşırken, arkadaşları Müslüman dünyasının en güçlü ve en eli açık hükümdarının, mezarını yaptırmaya yetecek para bırakmadığını gördüler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder