İnsanoğlunun atası Adem yaratılmadan çok önce cinler yaratılmıştı. Cinler, Dünya'dan önce Mars gibi başka gezegenlerde muhtemelen yaşamlarını sürdürdüler. Bu gezegenlerde yaşayan "cin toplumları", insan toplumları gibi kendilerine gelen elçilerin İslam'a çağrılarını kabul etmeyip, elçilerini öldürmek istediklerinden dolayı, yaşadıkları gezegenle birlikte helaka uğramışlardır.
Allah, insanlar gibi cinleri de takva ve fucura yönelme potansiyelleriyle yaratmıştır. Bir süre Allah'a köle olarak yaşayan cinler, daha sonra sapmışlardır. Cin toplumlarına da içlerinden elçiler gönderildi ve uyarıldılar. Ancak uyarılardan yüz çeviren, yaşadıkları gezegeni ifsad eden ve kan döken cin toplumları, sünnetullah gereği helak edildiler. Cinlerin boyut ve hızları dikkate alındığında helaklarını, "zalim cin toplumu"nun yok oluşuyla beraber yaşadıkları gezegenin yaşanmaz hale geldiği şeklinde anlayabiliriz. İslam'a çağıran elçilere icabet edenlerin ise kurtuluşa ererek; başka bir gezegende; en son Dünya'da yaşamaya devam ettikleri bir gerçektir. Bu helakların sayısını Allah bilir. Ancak şu da bir gerçektir ki; Adem daha yaratılmadan önce dünyanın sorumlu sakinleri elbette cinlerdi.
İblis, Allah'tan en çok korkan ve O'na itaatte en önde
bulunan "cin toplumu"nun öncülerinden birisiydi. Allah onu, kendisine
olan bu "samimi itaati ve ibadeti" sebebiyle yükseltti ve başmelekler
boyutuna çıkardı.
O artık meleklerle beraber Allah'ı zikreden "nefis
sahibi bir melek"ti ve ismi de Azaz-El'di. Yani "El"in(Allah'ın)
azizi; şereflisi, değerlisi. Dünya'da yaşayan "cin toplumu"nun
uyarıcı elçilik görevini ve liderliğini de üstlenen Azaz-El, zaman zaman
Dünya'ya gelip müslüman cinlerle beraber, kafir cinlere karşı savaşmış ve büyük
yararlıklar göstermiştir. Bu durum, Adem yaratılıncaya kadar böyle devam
etmiştir.
İlk önce Adem'in kendisine bağlı olacağını sanan Azaz-El,
daha sonra "meleklerle beraber Adem'e saygı"ya çağrılacağını
anlayınca; kalbinde sakladığı kibrini açığa vurmuştur. Azaz-El, Sonsuz Yüce
Allah'ın kendisine verdiği "yükselme nimeti"nin şımarıklığı ve sapkın
cinlerle mücadeledeki başarılarının sarhoşluğuyla; günbegün kendisini, diğer
meleklerden de üstün görmeye başlamıştır. Daha sonra bu saklı kibrini, Sonsuz
Yüce Allah ortaya çıkarmış ve kovmuştur. Böylece "melek boyutu"ndan
düşürülmüş, Azaz-El iken İblis; ümitsiz, değersiz bir cin-şeytan olmuştur.
Adem'in cennette denenmesinde de kendisine rol verilen İblis; Adem'i de
cennetten kovdurmuş ve yeryüzünde Adem ve oğularının, yeminli-intikamcı bir
düşmanı olmuştur:
Biz meleklere dediğimiz zaman: "Adem'e secde edin!"
(Melekler), İblis müstesna, secde ettiler. O, cinlerdendi. Böylece Rabb'inin
emrinden dışarı çıktı. "Beni bırakıp, onu ve soyunu mu veliler
edineceksiniz? Onlar(şeytanlar), sizin düşmanlarınızdır. Zalimler için ne kötü
bir bedel!"
[KEHF(18)/50]
Biz meleklere, "Adem'e secde edin!" dediğimiz
zaman; İblis müstesna, secde ettiler. (İblis), diretti, büyüklenmek istedi ve
kafirlerden oldu.
Biz söyledik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette oturun.
Siz ikiniz dilediğiniz yerden bol bol yiyin, şu ağaca yaklaşmayın. (Şayet
yaklaşırsanız) zalimlerden olursunuz."
Şeytan(İblis), oradan o ikisini kaydırdı. Böylece içinde
bulundukları o (cennetten), ikisini çıkardı. Biz de dedik ki: "Bazınız
bazınıza düşman olarak (Arz'a) inin. Arz, sizin için karar yeridir ve bir vakte
kadar da geçim vardır."
[BAKARA(2)/34-36]
Muhakkak Biz, sizi yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra
meleklere: "Adem'e secde edin!" dedik. İblis müstesna secde ettiler.
(İblis), secde edenlerden olmadı.
(Allah) dedi ki: "Sana emrettiğim zaman, senin secde
etmene mani olan nedir? (İblis) dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; (çünkü)
onu çamurdan, beni ateşten yarattın."
(Allah) dedi ki: "Öyleyse oradan in! Burada senin
büyüklenmen olmaz! Çık! Muhakkak sen, aşağılık olanlardansın."
(İblis) dedi ki: "Bana kalkış gününe kadar süre
ver."
(Allah) dedi ki: "Şüphesiz sen, süre
verilenlerdensin."
(İblis) dedi ki: "Sen'in, beni azdırman sebebiyle,
Sen'in doğru yolunda onları (saptırmak için) elbette oturacağım."
"Sonra da onların(insanların) önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından elbette geleceğim ve Sen onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın."
(Allah) dedi ki: "Sen oradan kınanmış ve kovulmuş olarak
çık! Onlardan (insanlardan) her kim sana tabi olursa, elbette sizin hepinizi,
cehenneme dolduracağım."
[ARAF(7)/11-18]
Allah'ın şerefli bir kölesiyken; büyüklenerek, kovulmuş
şeytan olan İblis, "cin toplumu"nun önderlerinden bazılarının da
ayaklarını kaydırarak; kendisiyle birlikte onları da şeytanlaştırdı. Böylece
Dünya'da ilk "şeytani çekirdek kadro" oluştu. Önceden Müşrik ve
Müslüman olarak ayrışan cin toplumu; daha sonra Müslümanlar, Müşrikler ve
Şeytanlar olarak üç millete(topluma) ayrılmış oldular. İblis'in başını çektiği
cin-şeytanlar; bir taraftan kendi aralarında hiçbir ahlaki sınır tanımayan
ilişkilerle çoğaldılar. Diğer taraftan İblis, cinlerden birçoklarını saptırıp
kendisine köle edindiği kimselerle "şeytan milleti"ni çoğalttı ve
insanların peşlerine düştü. Tarih boyunca da insanlardan İblis'e köleler
devşirdiler. Bu yolla devşirdikleri "insan şeytanları"yla yeryüzünde
giderek güçlendiler.
DEVAMI:
Hanok'un Kitabı'nın Kumran mağaralarında bulunan Aramca
aslında; İblis'in, "düşmüş melekler" olarak yutturmaya çalıştığı
cinlerden 19 yardımcısı, isimleriyle sayılmaktadır. Ayrıca cinlerden olup,
İblis'i, Allah'a tercih eden bu sapkınların, insan kızlarıyla birleşerek
"devler"i; yani "Ye'cuc-Me'cuc"u oluşturduğu ifade
edilmektedir:
"..Bütün bunlar(19 İblis'e tabi cin), seçtikleri
arasında kendilerine eş seçtiler, onların yanına gitmeye başladılar ve onlarla
kendilerini kirlettiler. Onlara büyücülük ve sihirbazlık öğretmek için
...onlardan hamile kalıp 'devler'i doğurdular."
Nitekim Kur'an, bu konuya şöyle ışık tutmaktadır:
O gün (Allah) onların hepsini toplar: "Ey cin topluluğu,
siz insanlardan kendinizi çoğaltmak istediniz." (Bunun üzerine)
onların(cinlerin), insanlardan dostları olan kimse dedi ki: "Rabb'imiz,
bazımız, bazımızdan yararlanıp, bizim için takdir ettiğin süreye ulaştık."
(Allah) dedi ki: "Allah'ın dilediklerinin dışında, onların barınağı
ateştir ve orada kalıcıdırlar. Muhakak senin Rabb'in Hakim'dir, Alim'dir."
[ENAM(6)/128]
Bu mesele, bilindiği gibi Tevrat'da da, saptırılmış bir
ifadeyle; "Tanrı oğulları, insan kızlarıyla evlendi, Nefilimler(Devler)
ortaya çıktı" şeklinde ifade edilmiştir. Buradaki Tanrı oğulları; bir
İblis yalanıdır. Tevrat'ta geçen "Tanrı oğulları", İblis kovulduğunda
onunla beraber şeytanlaşan yukarıda söz ettiğimiz cinlerdir.
Bu temel tespitleri yaptıktan sonra; "cinlerin toplumsal
yaşamları"nı ve "karakteristik özellikleri"ni gözden
geçirebiliriz. Tabii ki cinlerin sapkın kardeşleri cin-şeytanların,
"toplumsal yaşamları"nı ve "karakteristik özellikleri"ni
ayrı bir araştırma konusu yapacağız.
İnsan nesli, yeryüzünde yaşama başladığında, kendisinden daha
önce yaratılmış, insan gibi sorumlu ve nefis sahibi cinler de yanı başlarında
bulunmaktaydı. Aynı "dünya uzayı"nı paylaşan bu iki "cin ve
insan toplumu"nun yaratılış gayesi aynıdır. Nitekim Kur'an da Sonsuz Yüce
Allah şöyle buyurur:
''Ben, insanları ve cinleri, ancak Bana köle olsunlar diye
yarattım.''
[ZARİYAT(51)/56]
Biz bu yazımızda, Kur'an ve hadis kaynakları ışığında, cin
toplumu üzerinde duracağız. Bilim ve teknoloji; matematik, fizik, astrofizik,
mühendislik, kimya, tıp v.s. alanlarındaki gelişmelerle birlikte; evrenin
yaratılışı, madde-antimadde yapısı ve özellikleri, boyut kavramı, zaman, hız,
insanın yapısı gibi temel konuların daha iyi anlaşılması nedeniyle
"cinler"in, yaratılışı-yaşayışı ve özelliklerini daha iyi kavramamız
mümkün olmuştur.
KUR'AN'DA "CİN" VE KELİME ANLAMI
Kelime olarak "cin", "cnn" kökünden
türemiştir. "Cenne" fiilinin anlamı; bir şeyin duyu organlarından
saklı kalması, gizlemek, saklamaktır. Bu kökten türemiş kelimelerden birkaçı
şunlardır;
"Cinne"; cin demektir. Topluluk ismidir.
"….İblis müstesna, secde ettiler. O,
cinniler(cinler)dendi…" [KEHF(18)/50]
"Cinnet"; delilik, çılgınlık, cinler.
"Yoksa onda bir cinnet(delilik) mi var diyorlar…"
[MÜMİNUN(23)/70]
"….Elbette cehennemi, tamamen cinnet(cinler)den ve
insanlardan dolduracağım." [HUD (11)/119]
"Canne"; cinler, bir tür yılan.
"(Musa), onun cannu(yılan) gibi hareket ettiğini
gördü." [NEML(27)/10]
"Canne(cinleri), dumansız, karışık ateşten
yarattı." [RAHMAN(55)/15]
Elmalı Hamdi Yazır, tefsirinde, "Cânn" kelimesiyle
ilgili şu ifadeleri kullanır: "Nûn"un şeddelenmesiyle "cin"
demektir. "cin", cins ismi; "cânn" da, sıfat ismidir.
Cenne; karanlığın basmasıyla çevremizdekilerin görünmez
olması, örtü.
"Vaktaki gece (İbrahim'i) cenne(örtünce), bir yıldız
gördü..." [ENAM(6)/76]
Cenin; Anne rahmi içinde gelişip büyüyen çocuk. Doğumdan
önceki bu insan yavrusuna, cenin adı verilir.
"..Annelerinizin karınlarında ecinnetun(ceninler)
iken.." [NECM(53)/32]
Mecnun; deli, cinli demektir.
"Sen, Rabb'inin nimetiyle mecnun değilsin."
[KALEM(68)/2]
Cunnete; kalkan, siper.
"Onlar, yeminlerini cunneten(kalkan-siper)
edindiler….."[MÜNAFİKUN(63)/2]
Cennete; Ağaçlı yer, bahçe.
"… sen, cennete(bahçe)ye girdiğin zaman…."
[KEHF(18)/39]
"Cnn" kökünün, Kur'an'daki tüm türevlerine
bakarsak; "örtülü, saklı, gizlenen, gizli bir saik-illet" ortak anlam
etrafında yoğunlaştığını görürüz.
Kur'an'da geçen "cinler", insanlar gibi sorumlu;
ahirette amellerinden hesaba çekilecek olan akıl ve nefis sahibi; yiyip içen,
evlenen, çoğalan; kendi istekleri dışında gözlerimizle göremediğimiz farklı
boyutta; daha doğrusu bir üst boyutta yaratılmış ve dünya yaşama alanını ortak
paylaştığımız "varlıklar"dır. Cinler, sizi görürler, siz onları
göremezsiniz. Bu da ancak bir üst boyutta bulunabilmelerinden
kaynaklanmaktadır. Bir üst boyut varlık, alt boyuttan saklıdır, ancak
istediğinde alt boyut formuna girebilir:
Ey Ademoğulları, Şeytan, anne ve babanızın elbiselerini
onlardan soyup, edep yerlerini göstererek, cennetten çıkardığı gibi, sizi de
'fitne'ye düşürmesin. Muhakkak o ve kabilesi(cin-şeytanlar), sizin onları
göremediğiniz bir yerden(boyuttan) sizi görüyor. Muhakkak Biz, şeytanları, iman
etmeyenler için dostlar kıldık.
[ARAF(7)/27]
CİNLERİN ÖZELLİKLERİ
Cinlerin Yaratılışı
Akıl ve nefis sahibi olarak insanlar gibi "Allah'a köle
olsunlar" diye yaratılmış olan bu varlıklar, insanlardan elbette
farklıdırlar. İşte İblis'in fitneye düştüğü bu farklılık argümanı:
"(İblis) dedi ki: 'Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten
yarattın, onu ise çamurdan yarattın.'"
[SAD(38)/76]
"Cann'ı(cinleri) de, önceden semum(kavurucu) ateşten
yaratmıştık."
[HİCR(15)/27]
"Semme"nin; iğne, burun ve kulak deliği gibi
anlamları vardır. "Semum"; zehir, zehir etkisini yapan "sıcak
rüzgar"dır.
Tefsirlerde "semum" için şu bilgiler verilir:
"Semum" kelimesi, öldürücü sam yeli; gece ve gündüz esen "sıcak
yel"; "nüfuz edici" veyahut "zehirleyici" anlamlarına
gelir.
"(Allah), Cann'ı(cinleri), maric(dumansız-karışık)
ateşten yarattı."
[RAHMAN(55)/15]
"Merece" kökünün anlamı; salıvermek,
karıştırmaktır. "Maric"; dumansız ateş. Tefsirlerde
"maric"; dumansız ateş için şu bilgiler verilir: Halis ateş ya da
dumansız sâfi alev; karışık dumanlı bir ateş; her şeye nüfuz edebilen ve
karışan mânâsında ateş; karıştırıcı; çalkalanıp duran ızdıraplı ve çoşkun bir
halde bulunan saf bir ateş veya elektrik halinde olduğu gibi her şeye
karışabilen bir ateş, veyahut eşyayı birbirine karıştırmak özelliği taşıyan bir
ateş.
"Semum"(kavurucu, maddeye nufuz eden) ateş ve
"maric"; dumansız ateş tanımlamaları, cinlerin; ışın, ışık veya bir
elektrik(elektron akımı) gibi hareket edebilen, manyetik etkileri de olan
varlıklar olduğu çağrışımını yapmaktadır. Bu durum, cinlere, farklı bir boyut
ve ışık hızına yakın bir hız yeteneği kazandırmış gözüküyor.
İblis'in büyüklenmesine sebep olan da böyle bir kökten gelip,
"melek boyutu"na yükselmesi değil midir? Yaratılışları farklı olsa da
cinler, aynı insanlara benzer şekilde bedenlere; kalp, göz, kulak gibi
organlara; nefse ve akla sahiptirler. Nitekim insanlar ve cinler bu melekelere
sahip oldukları halde; şayet "Hak"kı; "Gerçeği"
görmüyorlarsa; Kur'an şöyle der:
"...Onların(cinlerin ve insanların) kalpleri vardır
onunla anlamazlar, onların gözleri vardır onunla göremezler, onların kulakları
vardır onunla duyamazlar… "
[ARAF(7)/179]
Cinlerin: Formları ve Boyut Farkı
Sonsuz Boyutlu Allah'ın, tüm yarattığı varlıklar, elbette
sonlu boyutludur. Tüm varlıklar ve melekler arasında bir boyut hiyerarşisi
vardır. Sonsuz Yüce Rabb'imiz, cinleri, insanları, yarattığı her varlığı, kendi
boyutuna mahkum etmiş ve belli yasalara bağlamıştır.
Muhakkak o ve kabilesi(cinler), sizin onları göremediğiniz
bir yerden(boyuttan) sizi görüyor. Muhakkak Biz, şeytanları, iman etmeyenler
için dostlar kıldık.
[ARAF(7)/27]
Yaşadığımız bu gezegende; cinler ve cin-şeytanlarla birlikte
yaşıyoruz. İnsanoğlu, 3 boyutlu; zaman boyutuyla 4 boyutlu iken, cinler, bir
üst boyutludur. Üst boyuttakiler, kendilerinden alt boyutta olanları görür ve
alt boyut formuna geçebilirler. Ancak alt boyuttakiler, üst boyuttakileri
göremezler ve üst boyuta kesinlikle geçemezler. Sonsuz Boyutlu olan Allah, her
şeyi, bir şeymiş gibi görür ve kuşatır, ancak O'nu, yaratılmış hiç bir varlık,
ne görebilir ne de kuşatabilir.
Yaratılmış hiçbir varlık, ne kendisine ne de kendisinden alt
boyuttaki bir varlığa boyut atlatamaz, ancak Allah'ın dilemesi ve emri
müstesna. Boyut atlamanın veya düşmenin ne demek olduğunu en iyi cin-İblis
bilir. Allah'a olan köleliği ile "Başmelekler boyutu"na
çıkarılmışken, itaatsizliği ile tekrar "cin boyutu"na düşürülmüştür.
"Melekler"in de, gerektiğinde alt boyut varlıklarından birinin
formuna girdiklerini Kur'an'dan bilmekteyiz:
"…O'na(Meryem'e), Ruhumuz'u(Cebrail'i) gönderdik,
(Cebrail), düzgün bir beşer olarak göründü."
[MERYEM(19)/17]
Melekler, ancak Allah'ın emri ile hareket ederler.
Meleklerin, önce İbrahim'e, sonra da Lut'a "insan formu"nda
gittiklerini biliyoruz.
ABD Denver'da amatör bir kamerayla çekilen görüntü:
muhtemelen bir cin.
Cin-şeytanlar da, bu yeteneklerini kullanarak, bizim
görebileceğimiz formlara bürünebilirler. Biz onları göremediğimiz için de
kendilerini "melek" olarak pazarlayabilirler. Çünkü onların en temel
karakterleri, yalancı ve oyuncu olmalarıdır. Hatta bu yalancılık karakteri,
cinlerin adeta bir vasfıdır.
Burada, Allah'ın koyduğu yasalar işlemektedir. Cin-şeytanlar,
boyut değiştirme kabiliyetleri kendi insiyatiflerinde olsa, istediği zaman
birisinin formuna girer, onun yerine işler yapar veya istediği birine hayaller
gösterirdi. Cin-şeytanların böyle keyfi yetkileri olamaz. Ancak kişinin
sapkınlığı, şeytani vahye açık olması, Allah'a sığınmak yerine cin-şeytanlara
sığınması, onlardan korkması yahut onları çağırması-reddetmemesi gibi olumsuz
tavırları, bu ilişkilerde belirleyici olmaktadır. Elbette cin-şeytanlar
kafirlerin ve zalimlerin dostudur. Onlara vahyeder; tahrik eder ve hatta zafer
vadedebilir. Ancak "zafer, Allah'ın ve O'nun kölesi olan
müminler"indir. "Bedir savaşı"nda, Süraka kılığında, kafirleri
galeyana getiren İblis, "melekler ordusu"nu gördüğünde, tabana kuvvet
kaçmıştır:
"…ben sizden uzağım, sizin görmediklerinizi görüyorum ve
şüphesiz ben Allah'tan korkuyorum…"
[ENFAL(8)/48)]
[ENFAL(8)/30]'de; "kafirler, seni tutuklamak, öldürmek
yahut çıkarmak istiyor ve tuzak kuruyorlar, Allah da tuzak kuruyor"
ifadeleriyle, Peygamberimiz'e kurulmak istenen tuzak haber verilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v)'in hicret edeceği günün gecesinde; onu hapsetmek,
öldürmek veya çıkarmakla ilgili Kureyş ileri gelenlerinin toplantısına;
cin-İblis, "Necid'li bir ihtiyar" kılığında katılmıştır. Ve şöyle
demiştir: "O'nu, kabilelerin ortak temsilcileri eliyle; kanı-sorumluluğu
dağıtarak öldürün!"
İtalya'da 2000 yılında çekilmiş bir resimde, arka planda
muhtemel bir cin görüntüsü.
Günümüzde Yaklaşansaat'in bir belirtisi olarak, kendilerini
insanlara göstermeye teşebbüs etmektedirler. Bu teşebbüsleri, "İblis'in
planı" gereğince giderek artacaktır. Geçmişte de cinlerin, "kendi
formları"nda göründüklerine dair kanıtlar vardır. İslam kaynaklarında da
buna dair delillere raslamak mümkündür. Abdullah bin Mesud'tan rivayet edilen
aşağıdaki hadis, bu konuya ışık tutmaktadır:
"Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ashabından bir adam,
cinnilerden bir adamla karşılaşmış ve onunla güreşmiş. Derken insan, cini yere
atıp yenmiş. O zaman insan, cine şöyle demiş:
'Doğrusu ben, seni gerçekten zayıf ve çelimsiz görüyorum.
Küçücük kolların, sanki köpeğin küçücük kolları gibi! Siz bütün cinler mi
böylesiniz, yoksa onların arasından sen mi böylesin?'
Cin, şöyle cevap vermiş: 'Hayır, vallahi, doğrusu ben onların
arasında gerçekten güçlü kuvvetliyim…'"
Darimi, C.6, Hno: 3384, s.435-436.
Kafa ve gözün büyüklük olarak öne çıktığı bir cin formu.
Ayrıca cinlerin, biyolojik yapılarının, insanlara göre daha
zayıf ve sıvı ihtiyaçlarının daha fazla olduğu; bu durumun "madde-enerji
dönüşümü"nü kolaylaştırdığı anlaşılmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca ve
günümüzdeki gözlemlere ve İslam kaynaklarındaki bilgilere dayanarak; bir cin
tasvirini şöyle yapabiliriz:
"Kavimlerine göre boyları değişse de, genelde kısa
boylu, oldukça zayıf; adeta iskelet gibi, tüysüz, sürüngen derili, vücuda
oranla büyük kafalı ve iri gözlü insan benzeri bir varlık..."
Her şeyi yaratan Sonsuz Yüce olan Allah, yarattığı her şeyi
de takdir eden, yasalara bağlayan, sınırlarını çizendir. Yarattığı hiç bir şey,
kendi yaratılış sınırlarının dışına çıkamaz, yaratılışını değiştiremez. Her ne
oluyorsa, Allah'ın yaratması ve izniyledir.
Cinler, ya "kendi formu"nda, ya "insan-hayvan
gibi alt form"da, ya da bir "enerji-ışın formu"nda
bulunabilirler. Ve maddeyi, enerjiye; enerjiyi, maddeye dönüştürebilirler.
Madde- enerji dönüştürmelerinin bir kanıtı; kendilerinin, "maddi bir
biyolojik yapıları" olmasına rağmen, görünmez "enerji boyutu"na
ve geriye dönüşmeleridir. Madde-enerji dönüşümünün bir başka kanıtı ise
aşağıdaki ayettir:
(Süleyman) dedi ki: "Ey ileri gelenler, sizden hanginiz,
o (Belkıs), bana teslim olmuş olarak gelmeden önce, onun(Belkıs'ın) 'taht'ını
bana getirecektir?"
Cinlerden bir ifrit, dedi ki: "Sen makamından kalkmadan
önce, ben onu, sana getiririm. Muhakkak ben, (bu işte), kuvvetli ve
eminim."
[NEML(27)/38-39]
İfrit, Süleyman Peygamber'in emrindeki cinlerdendir. Ayette
geçen konu, "Sebe Melikesi Belkıs'ın tahtı"nın getirilmesidir. İfrit,
Süleyman Peygamber daha oturduğu yerden kalkmadan bu işi yapabileceğini ifade
etmektedir. Başka bir ülkeden ve muhafızlarla korunan bir yerden
"cin-İfrit"in, "taht"ı getirebilme potansiyeline sahip
olmasının anlamı açıktır. Bu, cinlerin, madde-enerji arasındaki dönüşümü
sağlama yeteneklerinden ileri gelmektedir. Bugün, bilimin peşinde olduğu madde-
enerji dönüşümüyle; "madde"nin bir yerden bir yere taşınması; cinler
tarafından, Allah'ın onlara yaratılıştan verdiği bir potansiyelle
başarılabilmektedir.
Cinlerin Hızları
Cinler ve insanlar, kendi boyutlarına hapsedilmişlerdir.
Zamanda ne geri ne de ileri gidemezler. Zamanda geri gitmeleri için ışık
hızından, daha hızlı olmaları gerekir. Bu ise ancak "melekler"e has
bir hız ve özelliktir. Sonsuz Yüce Allah'ın hızı ise "sonsuz"dur. O,
"zaman"ı, bir boyut olarak yaratmış, yaratılmışları o zaman boyutuna
bağlamıştır. Allah'ın üzerinden zaman geçmez, O, zamana haşa tabi değildir.
Onun içindir ki O, ezeli ve ebedidir. O, her an her yerdedir. O'nun için her
şey, bir şey gibidir.
Tabi ki yaratılmışların, boyut farklılığı; dolayısıyla
hızları ve buna bağlı yaşam süreleri farklıdır. Boyut arttıkça hız artar ve
buna bağlı olarak ömür uzar. Cinler ve insanlar, "ışık hızı"na mahkum
edilmiştir. Bu bizim evrenimizin hapsedildiği "üst sınır hız"dır.
Bunu ne insanlar, ne cinler aşamazlar. Bu evrenin sınırlarından aşıp
gidemezler:
"Oysa biz, duymak(kulak hırsızlığı yapmak için), (Göğün)
oturma yerlerinde otururduk. Ancak şimdi, kim dinleyecek olursa, onu gözleyen
bir 'ışın topu' bulur."
[CİN(72)/9]
"Ey cin ve insan toplulukları, eğer göklerin ve Arz'ın
sınırlarından, nüfuz etmeye(aşıp-geçmeye) güç yetirebilirseniz, yapın! Nüfuz
edemezsiniz, ancak bir 'sultan'(üstün bir güç) müstesna."
[RAHMAN(55)/33]
Cinler, "ışık hızı"na yakın bir hızla hareket
edebildikleri için; bizim şimdilik gitmekte zorlandığımız gezegen veya
galaksilere rahatlıkla gidebilmektedirler. Evrenimizin sınırlarına
yaklaştıkları, Kur'an ayetlerinden anlaşılmaktadır. Ayette geçen "(Göğ'ün)
oturma yerleri", birinci semanın(Göğ'ün) sınırlarıdır. Ancak cinlerin,
mevcut hızla bunu başarmaları mümkün değildir. Bu durumun izahı ancak şöyle
yapılabilir:
"Genel Görelilik Teorisi"ne göre, ''kurt deliği''
adı verilen "karadelik merkezi"nin, uzay-zamana bir köprü-tünel olma
olasılığı, söz konusudur. Kuramsal olarak, bu yolların, kestirme yollar olduğu
öngörülüyor. İnsanoğlu, karadelikler-kurtdelikleri ile zaman bakımından
kestirme yolculuk yapabileceğini, bilimsel olarak mümkün görmektedir.
Kanaatimizce cinler, bu potansiyeli kullanarak, birinci Sema'nın(Göğ'ün)
sınırlarında, kulak hırsızlığı yapabilmektedirler.
Cinler: Gaybı Bilmezler
Gayb, Allah'ın elindedir, başmelekler, peygamberler dahil
göklerde ve Yer'de hiçbir kimse, gaybı bilemez. Ancak, Allah, peygamberleri
aracılığıyla, insanları uyarmak için olacak olaylarla ilgili bilgiler
vermiştir. Hesap günü, dalalette olanların konuşmaları, cehennemdekilerin
yakarışları, yaklaşansaatte olacak olan olaylar, Deccal fitnesi v.s. bunlardan
bazılarıdır.
"Gaybın anahtarları, Allah'ın yanındadır, onu hiç kimse
bilmez, ancak O bilir. Karada ve denizde olanların tümünü, O bilir. Bir yaprak
düşmez ki, O bilir. Arz'ın karanlığındaki bir
"habbe"(tanecik-çekirdek), yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir
Kitap'tadır."
[ENAM(6)/59]
"Ne zaman ki onun(Süleyman'ın) ölümünü takdir ettik.
Onun ölümünü cinler anlamadı, ancak onun asasını yiyerek yere düşmesine sebep
olan bir Arz canlısı(ağaç kurdu), onun ölümünü fark ettirdi. Şayet cinler,
gaybı bilselerdi, aşağılayıcı bir azabta(Süleyman'ın emrinde) kalmazlardı."
[SEBE(34)/14]
Allah Resulü (s.a.v.), elçi olarak gönderilmeden önce
cinlerin, "Birinci Sema"nın oturma yerlerinde, "melekler
hiyerarşisi" arasında geçen bazı konuşmaları, kulak hırsızlığı yaparak
dinlediklerini, Kur'an'dan muhkem şekilde biliyoruz. Peygamberimiz (s.a.v.),
elçi olarak gönderildikten sonra bunu yapamadılar.
"(Cinler): 'Doğrusu biz Göğü yokladık, ancak onu, 'güçlü
koruyucular' ve 'ışın topları'yla dolu bulduk.'
"Oysa biz, duymak(kulak hırsızlığı yapmak için), (Göğün)
oturma yerlerinde otururduk. Ancak şimdi, kim dinleyecek olursa, onu gözleyen
bir 'ışın topu' bulur."
''Biz anlamıyoruz, Yer'deki kimseler için şer mi isteniyor,
yoksa onlara Rab'leri doğru yolu mu göstermek istiyor."
[CİN(72)/8-10]
Cinlerin, yaptıkları bu dinlemeler, kahin ve medyumlara yaptıkları
fısıltılar, Resulullah (s.a.v.) tarafından şöyle açıklanıyor:
"Allah, Gök'teki 'melekler'e bir şeyin infaz edilmesini
emrettiği zaman, düz bir taş üstünde hareket ettirilen zincir sesi gibi
heybetli olan bu ilâhî buyruğa (korku içinde) tam mânasıyla itaat etmek için
melekler, kanatlarını birbirine vururlar. Kalblerinden bu korku gidince de
bunlar; Cebrail, Mîkâîl gibi mukarrebin meleklere: Rabb'iniz ne söyledi? diye
sorarlar. 'Mukarrebin melekler'i: 'Allah, hak söz söyledi', diye Allah'ın emir
ve hükmünü bildirirler. Allah yüce ve büyüktür, derler. İşte bu suretle kulak
hırsızı 'şeytânlar'; Allah'ın verdiği emir ve hükümleri işitirler. Bu esnada
kulak hırsızı o 'şeytânlar' (yerden Göğe kadar) birbirlerinin üstünde
(zincirleme) sıralanmış (kulak hırsızlığına hazırlanmış)lardır. Bu durumda iken
en üstteki 'şeytan', 'melekler' arasında cereyan eden konuşmayı işitir ve bu
sözleri, altındaki 'şeytan'a hemen aktarır. Bazen üstteki 'şeytan', işittiği
haberi altındakine ve o da kâhin veya sâhirin diline atmadan önce bir ateş
topu, üstteki 'şeytan'a erişir (ve onu yakar). Bazen de haberi alttakine
ulaştırıncaya kadar ateş ona ulaşmaz. Nihayet kendisine haber ulaşan kâhin veya
sihirbaz, o habere, yüz yalan katıp (sağa sola) söyler. Neticede Gök'ten
işitilmiş olan sözün(doğru olan kısmı) gerçekleşir. (Kâhin veya sâhir bunu
istismar eder ve ettirir)."
İbn-i Mace, C.1, H.no: 194, s. 346-347.
Cinlerin yaptığı kulak hırsızlıkları, haşa Allah'a rağmen,
izin vermediği bir bilginin ele geçirilmesi veya olacak bir olayın
engellenmesi, değiştirilmesi değildir. Allah'ın izni olmasaydı bunu da
yapamazlardı.
Cinler de Kavimlerden Oluşur: Toplum Halinde Yaşarlar
Cinler, aynı insanlar gibi evlenirler, çoğalırlar,
yaşlanırlar ve ölürler. Toplum yaşantıları ve soy bağları vardır. Onlar da
çeşitli kavimlerden oluşmuş toplumlar-fırkalar halinde yaşarlar. Dünya yaşamı,
onlar içinde bir sınav yeridir. Onlar da çeşitli fırkalara-tarikatlara(yollara)
ayrılmıştır. Allah'a, layıkı vechiyle köle olmayı başaranlar, cennete girmeye
hak kazanırlar. Sonsuz Yüce Allah'a şirk koşanlar ve İblis'e köle olarak
şeytanlaşanlar, cehennem azabını hak ederler.
"O zaman ki; cinlerden Kur'an dinlemek isteyen bir
topluluğu sana yöneltmiştik. Orada hazır oldukları zaman dediler ki:
'Susun!(Dinleyin!)' Kur'an'ı dinledikten sonra oraya, kavimlerini uyarıcı olmak
için döndüler."
[AHKAF(46)/29]
Biz, onlara yakınlar(cin-şeytanlar) hazırladık.
Onlar(cin-şeytanlar), onların önlerinde ve arkalarında olanları güzel
gösterirler. Onlardan önce geçmiş olan ümmetler içindeki insan ve cinler gibi,
onlara da söz(azap) hak oldu. Muhakkak onlar hüsrana uğrayanlardır.
[FUSSİLET(41)/25]
Bunlar(hakkı örtenler) üzerine, onlardan önce yaşamış olan
insan ve cin toplumlarına olduğu gibi söz(azap) hak olmuştur. Muhakkak böyle olanlar,
hüsrana uğrayanlardır.
[AHKAF(46)/18]
"Bizden(cinlerden) salih olanlar da var, bunun dışında
olanlar da var. Bizler çeşitli yollara(fırkalara) bölünmüşüz."
[CİN(72)/11)]
"CİN TOPLUMU" VE "UYARICI ELÇİLER"
Cin toplumunu şu şekilde sınıflandırmıştık: Hak üzere olan
Müslümanlar, Hak'tan sapan Müşrikler-kafirler ve İblis'e tabi olan şeytanlaşmış
cinler; Cin-şeytanlar. Müslüman olmayan "cin ve insanlar"a Kur'an;
"nefsine zulmedenler, Allah'ın hukukunu çiğneyenler; zalimler" der.
"(Ey Muhammed) de ki: 'Cinlerden bir grubun beni
dinlediği bana vahyedildi.' (Cinler) dediler ki: 'Muhakkak biz, hayret
uyandırıcı bir Kur'an dinledik.'"
"O doğruluğa iletiyor ve ona iman ettik. Elbette
Rabb'imize hiç bir kimseyi ortak koşmayacağız."
"Muhakkak Rabb'imiz Azamet ve Ululuk sahibidir. O bir
arkadaş ve evlat edinmemiştir."
"Doğrusu bizim beyinsizimiz(İblis), Allah konusunda
saçma şeyler söylüyor."
[CİN(72)/1-4]
"Bizden(cinlerden) Müslümanlar da, zalimler de var. Her
kim teslim olursa; böyle olanlar, doğruluğa(Hakk'a) erişenlerdir.''
''Ancak zalimler, cehennemin odunu olacaklardır."
[CİN(72)/14-15]
"(O cin ve insan) kafirlerinin, onlara vadedilen o azap
gününden dolayı vay haline!"
[ZARİYAT(51)/60]
Allah, cinleri ve insanları "Kendisi'ne köle
olsunlar" diye yarattı. İlk olarak denenen cinlerdi. Yaratılmış her şeyi
başlangıçta, cinlerin emrine verdi. Dileyen iman etsin, dileyen küfretsin.
Allah, cinleri, Rabb'ini tanıyacak ve ona "köle" olması gerektiğini
anlayacak potansiyellerle yarattı ve onları "özgür" bıraktı. Onlara,
Rahmeti'nin gereği olarak ayrıca elçiler gönderdi. Kim, vahye kulak verir,
kalbini kibir-hırs ve arzularla doldurmaz, Sonsuz Yüce olan "Rabb'ine
teslim olursa", kendi kurtuluşunu hazırlamış olur. Kim de bunun tersini
yaparsa Allah, ipini uzatır, ahiretini(geleceğini) mahveder.
Kendilerine verilen tüm nimetlere rağmen,
"elçiler"in uyarılarını dikkate almayarak, ilk defa fesat çıkaran ve
kan dökenler elbette cinlerdir. Allah, meleklere: "Bir halife yaratacağım"[BAKARA(2)/30]
dediğinde; meleklerin cevabı: "Biz, Sen'i tespih ve takdis ederken
yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?"
olmuştur. Meleklerin bu bilgisi, önceden nefis sahibi ve sorumlu cinlerin fesat
çıkardıklarına ve kan döktüklerine şahit olmalarındandır. Allah, cinlere de
içlerinden elçiler göndermiştir:
"Ey cin ve insan topluluğu, size, içinizden ayetlerimi
size açıklayan ve sizi bu karşılaşma gününüzle uyaran resuller gelmedi mi?
Dediler ki: 'Biz kendimize şahidiz.' Dünya hayatı onları aldattı ve onlar,
şüphesiz kendilerinin kafir olduklarına da şahit oldular."
[ENAM(6)/130]
"Şayet onlar(cinler), (doğru) yol üzere gitselerdi, Biz
onlara bol bol su verirdik,"
"Ki onları 'orada' deneyelim. Ve kim de Rabb'inin
zikrinden yüz çevirirse, (Allah) onu artan azaba sürükler.'"
[CİN(72)/ 16-17]
Mısır'da Kuzey Sakara Mastabas'ta bulunan Ptahhotbe'nin
mezarının duvarına çizilmiş bir cin figürü.
Allah, insanlar gibi, cinleri de, özgür bırakmıştır. Dileyen
iman eder, dileyen Hakk'ı örter, zalim olur. Cinlere de kendi içlerinden
elçiler gönderilmiştir. İblis de, Azaz-El; yani melek boyutundayken, cinlere,
elçilik ve hakemlik yapmıştır. Zaman zaman da insanlara gönderilen elçilere,
cinlere de tebliğ etme(elçilik) görevi verilmiştir. Musa, Süleyman ve Muhammed
(s.a.v.) de bu peygamberlerdendir. Hatta Hz.Süleyman'a, cin-şeytanlar üzerinde
tam bir hakimiyet verilmiştir. Cin-şeytanların azgın lideri İblis dahil birçok
azgın şeytanlar, Hz. Süleyman'ın emrinde-hizmetinde bulunmuşlardır. Süleyman,
onları "Süleyman Mabed"inin inşasında çalıştırmıştır. "Antik Masonluk
Örgütü", İblis'in(Lusifer'in) kurdurduğu bir rövanş örgüttür. Zamanın
sonunda "Küresel Dünya Hakimiyeti"nin ve son aşamasında da
"Deccal Hakimiyeti"nin bir aracı olarak bu örgüt kullanılmaktadır.
Cinlerin, Peygamberimiz'in tebliğinden önce Musa'ya ve
Tevrat'a muhatap oldukları ve Kur'an'dan önce Tevrat'ı dinledikleri
anlaşılmaktadır:
"O zaman ki; cinlerden Kur'an dinlemek isteyen bir
topluluğu sana yöneltmiştik. Orada hazır oldukları zaman dediler ki:
'Susun!(Dinleyin!)'' Kur'an'ı dinledikten sonra oraya, kavimlerine uyarıcı
olmak için döndüler."
"(Cinler) dediler ki: 'Ey kavmimiz, muhakkak biz,
Musa'dan sonra indirilmiş bir kitap dinledik ki, önündekini (Tevrat'ı) tasdik
ediyor, oraya Hakk'a; doğru yola iletiyor.'''
[AHKAF(46)/29-30]
Alemlere rahmet olarak gönderilen son elçi Muhammed (s.a.v.),
aynı zamanda "cin toplumu"na gönderilmiş evrensel bir peygamberdir.
"Cinler"i de İslam'a çağırmıştır. Cinlerin, Kur'an dinlediklerini
Kur'an'dan ve Hadis kaynaklarından bilmekteyiz. Peygamberimiz'in tebliğine
muhatap olan cinler de, kendi toplumlarını İslam'a çağırmıştır:
"(Cinler) dediler ki: 'Ey kavmimiz, Allah'ın çağrısına
icabet edin ve ona iman edin ki; sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir
azaptan korusun.'''
[AHKAF(46)/31]
CİNLERİN EKONOMİK-SOSYAL HAYATI
Cinler de insanlar gibi toplum halinde yaşarlar. Her türlü
ailevi-sosyal-ekonomik farklılaşma ve bunun sonucu olarak da sosyal
gruplar-kavimler halinde bütünleşme aşamalarını geçirdikleri muhakkaktır.
Hayati idame ettirmeye yönelik ekonomik faaliyetlerinin de insan toplumlarına
benzer şekilde geliştiği var sayılabilir. Ancak, cinlerin daha doğal bir hayat
yaşadığı; insanların yiyecek-yemeklerinden de yararlandıkları, uzak yerlerdeki
su-yiyecek-meyvelere hız farkından dolayı kolayca ulaşabildikleri açıktır. İnsanlara
göre yiyecek ve içecek elde etmek, yahut kazanmak konusunda daha avantajlı
oldukları, sıvılara daha çok ihtiyaç duydukları bir gerçektir. Nitekim suyun,
cinler için insanlardan daha hayati bir öneme sahip olduğunu aşağıdaki ayetten
anlamaktayız:
"(Allah): 'Şayet (cinler), (doğru) yola yönelselerdi,
Biz onların sularını bol bol kılardık.'"
[CİN(72)/16]
Nitekim kendileri de "madde- enerji dönüşümü"nü, su
içersinde kolayca yapabilmektedirler. Beyinlerinin ve gözlerinin büyük
olmasının da; bu dönüşümde önemli rolü olmalıdır. Bazı yiyecek kırıntılarını,
bu yolla çoğaltarak; az çabayla kolayca besin elde etmeyi başardıklarına
Peygamberimiz işaret etmiştir:
Cinlerin, Allah Resulü (s.a.v.)'e gelerek, azık istedikleri
hadis kaynaklarında mevcuttur:
"Nusaybin cinlerinden bir heyet, benden azık istediler;
sakın 'kemik'le ve 'tezek'le taharetlenmeyin. Çünkü onlar, cin kardeşlerinizin
yiyecekleridir."
"Bunlar, cinlere ne fayda sağlayabilirler ki?" diye
sorduklarında, şöyle buyurdu;
"Buldukları kemik üzerinde behemehal biraz et bulurlar;
buldukları tezek içinde de mutlaka bir tat bulurlar."
Rudani, C. 1, H.no: 505, s. 182.
Hadisten anlaşıldığı kadar, kemiklerin üzerindeki et
kırıntılarından hareketle; o kemikleri etli hale getirebiliyorlar. Tezeklerinde
yaydığı kokudan yararlanbiliyorlar. Başka bir rivayette de tezeklerin içindeki
arpa-ot kırıntılarını çoğalttıkları ifade edilmektedir. Cinlerin, hayvanlarının
da olduğu, hadislerde geçmektedir. Bu nedenle bazı hadislerde tezeklerin,
cinlerin hayvanlarının yiyeceği olduğuna işaret edilmiştir.
Peygamberimiz'in birçok hadisinde; Müslüman cinlerin,
Müslümanlar'ın yiyeceklerinden yararlandıkları; cin-şeytanların ise besmele
çekilmeyen yemeklere ortak oldukları; her türlü "domuz eti, kan, leş,
insan kanı ve temiz olmayan şeyleri yedikleri" ifade edilmiştir. Şurası
kesindir ki; besmele çekilmeyen her işte; cin-şeytanların o işe ortak olma
tehlikesi mevcuttur. Bu işler, ister yemek yemek, seyehat etmek, eve girmek
veya uyumak için yatmak, isterse kişinin hanımıyla halveti olsun,
"cin-şeytanlar"dan "Allah'a sığınmak" gerekmektedir.
Elbette Allah'ın kölesi olan kimse, tüm işlerini, "Allah'a itaat ederek ve
O'nun himayesinde" yapar. Bunu yapmayan kimse de adeta: "Ben Allah'ın
himayesinde değilim, O'nun izniyle hareket etmiyorum" demiş olur ki; o
zaman Allah'tan koruma bekleyemez ve böylece "şeytanın etkileri"ne
açık olur.
"Cin toplumları"nın, insan toplumları gibi
mesleki-sosyal farklılaşmış zümrelere sahip olduğu açıktır. Cinlerin de,
bireysel yeteneklerine göre mesleki farklılık gösterdiği, Kur'an ayetlerinden
açıkça anlaşılmaktadır. Süleyman Peygamber, emrine verilmiş cinleri, mesleki
yeteneklerine göre görevlendirmiştir:
"Süleyman'a, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay
olan rüzgarı (verdik). Erimiş bakır kaynağını onun için akıttık. Ve cinlerden
de Rabb'inin izniyle onun elinin altında çalışan (kimseler) vardı. Onlardan kim
emrimizden sapacak olsa, ona ateş azabını tattırırız."
"(O cinler), ona(Süleyman'a) dilediği mihraplar,
temsiller(heykeller), oyma tekneler ve sabit kazanlar yapıyorlardı. (Ey) Davut
Ailesi, teşekkür edin. Kölelerimden teşekkür edenler azdır."
[SEBE(34)/12-13]
"Şeytanlardan kimisi, ona(Süleyman'a) dalgıçlık ve
bundan başka işler yaparlar. Biz onları(şeytanları) gözetleyenleriz."
[ENBİYA(21)/82]
Dünya gezegenini insanlarla paylaşan cinlerin, yaşama
alanları; genellikle insanların yaşamadığı tenha-terkedilmiş yerler, helak
olmuş kavimlerin yurtları, su havzaları, ormanlar, dağlar, mağaralar, denizler
ve adalar... Peygamber (s.a.v.)'den nakledilen bir hadisde cinlerin meskenleri;
"Yer'in oyuk yerleri" olarak ifade edilir.(Rudani, C. 1, H.no: 444)
Bir başka zayıf hadis kaynağında ise Peygamberimiz (s.a.v.)'in, Müslüman
cinleri; köylere ve dağlara; Müşrik cinleri ise; dağlara, adalara ve denizlere
yerleştirdiği zikredilmektedir.
Bugün "İblis'in tahtının su üzerinde olduğu" hadisi
ışığında; Süleyman peygamberle ilgili hadisler ve Kur'an'daki işaretlere
baktığımızda rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: İblis ve cin-şeytanlar,
"Pasifik Okyanusu'nda, Solomon adaları merkezli bölgeyi yurt ve üs"
olarak seçmişlerdir. Nitekim, İblis'in adamlarının "Lemurya toplumu"
diye anlattıkları "şeytan toplumu"nun yurdu burasıdır.
SONUÇ
Avustralya'da 16 yaşındaki Bilambil Heights, evinin arka
bahçesinde 28 Kasım 2010'da çektiği görüntüyü, ilk kez görmediğini, bunun
dördüncü kez gerçekleştiğini söylüyor. Kendilerini uzaylı diye yutturmaya
çalışan İblis'in cinleri, önümüzdeki günlerde daha çok görünecekler.
1) Sonuç olarak "cin ve insan toplumları" arasında,
Allah'ın özgür köleleri olmaları, denenmeleri; Allah'a gerçek anlamda teslim
olanlarla, olmayanların ayırımı; dünya hayatının sonunda mükafat ve ceza
bakımından bir fark yoktur. Kim cin-şeytanları reddeder, Allah'tan layıkı
veçhiyle korkar-sakınırsa; böyle olanlar, mahzun olmayanlar ve kurtuluşa erenlerdir.
2) Cinlerden Müslüman olanlar, insanlardan Müslüman olanları
sever, kardeşleri bilirler ve onlara hiçbir zarar vermeden, mahremiyete saygı
göstererek, onların yakınlarında yaşayabilirler ve onların ilimlerinden
yararlanırlar. Aynı şekilde Müslüman insanlar, görmedikleri Müslüman cin
kardeşlerini severler ve onlara hiçbir zarar vermek istemezler. Aralarında
herhangi bir iletişim ve ilişki meşru değildir.
3) Ancak müşrik cinler, bu sınırları zorlarlar, besmele
çekilmeyen yemeklerden yemeye çalışırlar. Mahremiyete saygı göstermezler. Bu
nedenledir ki Müslüman insanlar, evlerine girerken-çıkarken, evlerinde
yaşamlarını sürdürürken, besmelesiz bir iş yapmamalıdırlar. Müşrik cinler,
cin-şeytanlar gibi insanlarla ilişki kurmaya çalışıp, bu ilişkiden bir takım
yararlar sağlamak isteyebilirler. Bir Müslüman, bu ilişkilerin meşru olmadığını
bilir ve cinlerle hiçbir ilişki kurmaz. Nitekim Sonsuz Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
"O gün (Allah) onların hepsini toplar: 'Ey cin
topluluğu, siz insanlardan kendinizi çoğaltmak istediniz.' (Bunun üzerine)
onların(cinlerin), insanlardan dostları olan kimse dedi ki: 'Rabb'imiz,
bazımız, bazımızdan yararlanıp, bizim için takdir ettiğin süreye ulaştık.'
(Allah)'da der ki: 'Allah'ın dilediklerinin dışında, onların barınağı ateştir,
orada kalıcıdırlar. Muhakak senin Rabb'in, Hakim'dir, Alim'dir.'"
[ENAM(6)/128]
4) Cinler ve insanlar "sadece Sonsuz Yüce olan Allah'a
köle olsunlar" diye yaratılmıştır. Tarih boyunca müşrik cinler ve
cin-şeytanlar, insanları aldatmaya çalışmışlardır. Bunda da maalesef başarılı
olmuşlardır. Aldanan müşrik insanlar, cinlerle, Sonsuz Yüce Allah arasında
"şirk olan birtakım ilişkiler" kurmuşlardır. Cinler'e birtakım güç ve
yetkiler veren bu ilişkiler; batıldır, sapkınlıktır. Cinlerle, Allah arasında
hiçbir bağ-akrabalık yoktur. Cinler, Allah'a rağmen kimseye zarar ya da yarar
sağlayamazlar. Cinler, Allah'ın kızları değildir. Cinler, ne
"melek"tir, ne de meleklerle bir akrabalığa sahiptirler, ne de
"ruh"turlar. Bugün de müşrik cinlerin ve cin-şeytanların kendilerini;
"melek", "filanın ruhu","kötü uzaylı-griler",
"iyi uzaylı" vs. şeklinde yutturmaya çalışmaları, kibirli-ahmakların
cehaletinden ve aldanmasından başka bir şey değildir. Cinlerle-insanlar
arasında ilişki kuran hakkı örten kafirleri, Sonsuz Yüce Allah, şöyle uyarıyor:
"Hakkı örtenler, O'nunla(Allah'la), cinler arasında bir
nesep(akrabalık) kıldılar. Muhakkak cinler, (mahşer günü) hazır olacaklarını
bilmektedirler."
[SAFFAT(37)/158]
5) Cinlerin ve insanların kurtuluşu; alemlere rahmet olarak
gönderilmiş evrensel peygamber Muhammed (s.a.v.)'in getirdiği Kur'an'dadır.
İblis'in tüm hileleri, planları, insanlığın geçmişi-geleceği, Sonsuz Yüce
Allah'ın azab kamçısının kimin üzerine ineceği, insanların-cinlerin nasıl
"helak" olacağı, kimlerin yeryüzünün "halifeler"i olacağı,
dünyanın kimin "yurd"u olacağı, "kafirlerin ve şeytanlar"ın
akibetinin nice olacağı Kur'an'dadır. Kurtuluş Kur'an'a ve Kur'an'daki Hak Din;
"Gerçek İslam"a iman edenlerindir. "Helak" ve "ebedi
azab" ise elbette "İblis'in ve dostlarının"dır, bu böyle
biline...
Murat Reis
Kaynaklar:
1) Kur'an-ı Kerim
2) Elmalılı Hamdi Yazır, "Hak Dini Kur'an Dili",
Eser Neşriyat.
3) İbn Kesir, "Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri",
Çağrı Yayınları, Çev. Dr. Bekir Karlığa, Dr. Bedrettin Çetiner.
4) Ragıp el-İsfahani, "Müfredat", Çev. Doç. Dr.
Abdulbaki Güneş, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yolcu, Çıra Yayınları, 2006.
5) İmam-ı Şibli, "Cinlerin Esrarı", Ferşat
Yayınları.
6) "Barnabas İncili", Kültür Basın Yayın Birliği,
Çev. Mehmet Yıldız, 3.Baskı.
7) "Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit", Kitabı
Mukaddes Şirketi, 2006.
8) Geza Vermes, Ölü Deniz Parşömenleri Kumran Yazıtları, Çev.
Nurfer Çelebioğlu, Nokta Kitap, İstanbul, 2005.
9) Sadi Turgut, "Özel Görelilik", Bilim ve Teknik,
Şubat 2005.
10) yaklasansaat.com
11) tr.wikipedia.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder