BEDİÜZZAMAN'IN ZINDIKA DEDİĞİ KOMİTENİN OYUNUNU BOZMALIYIZ
Mahkemece varlığı kabul edilen ve mensupları hakkında çeşitli hapis cezalarına çarptırılan şimdilerde ise tahliye sürecine giren “Ergenekon Örgütü”, memleketimizin bilhassa son seksen-doksan senelik maddi- manevi hayatında çok büyük etkisi oldu. Hatta bu komite, devletin en üst mevkilerini işgal ederek ve devletin de nüfuzunu kullanarak millete zulüm etti. Anayasayı, darbeler yaparak ve kendi keyifleri anlayışında değiştirerek, antidemokratik kanunlarla zulümlerini kanun kılıfına soktular.
Mahkemece varlığı kabul edilen ve mensupları hakkında çeşitli hapis cezalarına çarptırılan şimdilerde ise tahliye sürecine giren “Ergenekon Örgütü”, memleketimizin bilhassa son seksen-doksan senelik maddi- manevi hayatında çok büyük etkisi oldu. Hatta bu komite, devletin en üst mevkilerini işgal ederek ve devletin de nüfuzunu kullanarak millete zulüm etti. Anayasayı, darbeler yaparak ve kendi keyifleri anlayışında değiştirerek, antidemokratik kanunlarla zulümlerini kanun kılıfına soktular.
Esasen Osmanlının yıkılışında rol alan bu örgüt-komite, Osmanlı sonrası ülkemizin düzenlenmesinde ve kendi gaye ve maksatları istikametinde yani dinsizliği yerleştirmek ve yaymak için kendilerine engel gördükleri herşeyi ve herkesi ortadan kaldırmaya karar verdiler.
Bu durumu Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder:
“Otuz sene evvel Dar-ül Hikmet a'zası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dar-ül Hikmet a'zasından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki:
"Kat'i bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız" diye senin i'damına hükmetmişler. Kendini muhafaza et."
Ben de "Tevekkeltü Alallah, ecel birdir, tegayyür etmez" dedim.”(Emirdağ Lahikası-1 sh: 193)
Şimdi Risale-i Nur'un bazı yerlerinde geçen ve şimdiki gizli çalışan şer odaklarının tarih içerisinde nasıl çalıştıklarını ve nasıl bir tavır takındıklarını gösteren yerleri görmeye çalışalım:
1. Görünüşte itibar sahibi olan ve hakikatte asıl menfi gayelerini gizleyen bir cereyan, daima hükümeti kandırıp, dindarların ve özellikle Nur talebelerinin kusurlarını araştırıp, cezalandırmaya çalıştığını ifade ediyor. Şu anda medyaya yansıyan haberlere ve savcıların iddialarına göre devletin içerisinde itibar sahibi olup, hükümetleri yanlış yönlendiren bir cereyanın bu gibi faaliyetleri nasıl bir iştahla yaptığı aşikar ortadadır.
"Bu defa, Ayetü’l-Kübra’yı dikkatle ve muarızları nazara alıp okudum. Şüphem kalmadı ki, Risale-i Nur’un çok şiddetli darbelerine karşı muarızlar zaif bahaneler ve sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz kusurları medar-ı mes’uliyet gördükleri halde, bu dehşetli darbeleri nazara almayıp hem beraatimizi, hem Risale-i Nur’un serbestiyetini kabul etmelerinin sebebi: Başta Ayetü’l-Kübra olarak Risale-i Nur’un “Meyve” ve “Hüccetü’l-Baliğa” gibi eczalarındaki harikulade ve sarsılmaz hakikatler, onların dehşetli inatlarını kırmasıdır. Çaresiz mecburiyetle serbestiyetini, beraatimizi resmen kabul etmişler. Fakat yine gizli zındıka komitesi, elinden geldiği kadar nazar-ı millette kendilerini lanetten, nefretten bir derece kurtarmak için, kusurlarımızı arıyorlar ve hükumeti iğfal etmeye çalışıyorlar. Onun için, biz, eskisi gibi ihtiyatımızı elden bırakmamalıyız."(1)
2. Yine bu komiteci ve asıl gayelerini gizli yürüten kişiler, din mensuplarını birbirlerinin aleyhine düşürmeye, Alevi- Sünni, Vehhabi- Sünni ve şu cemaat – bu cemaat gibi suni gündemler vasıtasıyla düşmanlıklarını artırıp, İslam’ı zayıflatmaya çalışmaktadırlar.
"İşte şimdi gizli münafıklar, Vehhabilik damarıyla en ziyade İslamiyeti ve hakikat-i Kur’aniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevilikle ittiham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslamiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasını mektubunda yazıyorsun. Hatta sen de biliyorsun; benim ve Risale-i Nur’un aleyhinde istimal edilen en tesirli vasıtayı hocalardan bulmuşlar."(2)
3. Fakirleşen alem-i İslam’ın bu halinden istifade etmeye çalışan gizli din düşmanları tüm alem-i İslam çapında maddi ve manevi bir istilaya girişmişlerdir. Bunlar ortada fazla görünmeyen kişiler olup, taraftarları vasıtasıyla dine zarar vermeye çalışmışlardır.
"Evet, o dalalet ve zındıkanın en azgın devirlerinde Bediüzzaman Said Nursi, daimi nezaret ve tarassut altında ve böyle müthiş ve pek çok ağır şerait içerisinde idi. Nemrutların, Firavunların, Şeddadların ve Yezidlerin yapamadığı zulümlerin envaı Bediüzzaman’a yapılıyordu. Ve yirmi beş sene böyle devam etti.
O zaman alem-i İslam, maddeten fakirdi ve müstevlilerin esaretinde bulunuyordu. Bütün gizli fesat ve dinsizlik komiteleri, hem Türkiye’de, hem alem-i İslamda müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor ve hepsi de İslamiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı."(3)
O zaman alem-i İslam, maddeten fakirdi ve müstevlilerin esaretinde bulunuyordu. Bütün gizli fesat ve dinsizlik komiteleri, hem Türkiye’de, hem alem-i İslamda müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor ve hepsi de İslamiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı."(3)
4. Müspet hareket eden ve dinlerinde samimi olan dindarlar ve vatanperverlerin aleyhinde herhangi bir hukuki dava açılamaz. Çünkü bu gibi kişi veya teşekküller, devletin işine karışmadıkları veya cinayetleri olmadığından cezaya müstahak olacak halleri de elbette olmaz. Çünkü kanunlar vukuat ile ceza verir, imkanat ile ceza veremez. Fakat kanun dışı iş yapmaya ve karanlıktan beslenen bazı komiteler, resmi memurları aldatmak suretiyle suçları olmayan kişileri daima rahatsız etmişlerdir.