18 Aralık 2014 Perşembe

KİM BU GİZLİ ZINDIKA KOMİTESİ : Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, eserlerinde yüz küsur yerde bu gizli zındıka komitesinden bahsetmiş, talebelerini ve Müslümanları o gizli komiteye karşı uyanık ve tedbirli olma konusunda uyarmıştır.


BEDİÜZZAMAN'IN ZINDIKA DEDİĞİ KOMİTENİN OYUNUNU BOZMALIYIZ
Mahkemece varlığı kabul edilen ve mensupları hakkında çeşitli hapis cezalarına çarptırılan şimdilerde ise tahliye sürecine giren “Ergenekon Örgütü”, memleketimizin bilhassa son seksen-doksan senelik maddi- manevi hayatında çok büyük etkisi oldu. Hatta bu komite, devletin en üst mevkilerini işgal ederek ve devletin de nüfuzunu kullanarak millete zulüm etti. Anayasayı, darbeler yaparak ve kendi keyifleri anlayışında değiştirerek, antidemokratik kanunlarla zulümlerini kanun kılıfına soktular.
Esasen Osmanlının yıkılışında rol alan bu örgüt-komite, Osmanlı sonrası ülkemizin düzenlenmesinde ve kendi gaye ve maksatları istikametinde yani dinsizliği yerleştirmek ve yaymak için kendilerine engel gördükleri herşeyi ve herkesi ortadan kaldırmaya karar verdiler.

Bu durumu Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder:

“Otuz sene evvel Dar-ül Hikmet a'zası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dar-ül Hikmet a'zasından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki:

"Kat'i bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız" diye senin i'damına hükmetmişler. Kendini muhafaza et."

Ben de "Tevekkeltü Alallah, ecel birdir, tegayyür etmez" dedim.”(Emirdağ Lahikası-1 sh: 193)

Şimdi Risale-i Nur'un  bazı yerlerinde geçen ve şimdiki gizli çalışan şer odaklarının tarih içerisinde nasıl çalıştıklarını ve nasıl bir tavır takındıklarını gösteren yerleri görmeye çalışalım:    

1. Görünüşte itibar sahibi olan ve hakikatte asıl menfi gayelerini gizleyen bir cereyan, daima hükümeti kandırıp, dindarların ve özellikle Nur talebelerinin kusurlarını araştırıp, cezalandırmaya çalıştığını ifade ediyor. Şu anda medyaya yansıyan haberlere ve savcıların iddialarına göre devletin içerisinde itibar sahibi olup, hükümetleri yanlış yönlendiren bir cereyanın bu gibi faaliyetleri nasıl bir iştahla yaptığı aşikar ortadadır.

"Bu defa, Ayetü’l-Kübra’yı dikkatle ve muarızları nazara alıp okudum. Şüphem kalmadı ki, Risale-i Nur’un çok şiddetli darbelerine karşı muarızlar zaif bahaneler ve sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz kusurları medar-ı mes’uliyet gördükleri halde, bu dehşetli darbeleri nazara almayıp hem beraatimizi, hem Risale-i Nur’un serbestiyetini kabul etmelerinin sebebi: Başta Ayetü’l-Kübra olarak Risale-i Nur’un “Meyve” ve “Hüccetü’l-Baliğa” gibi eczalarındaki harikulade ve sarsılmaz hakikatler, onların dehşetli inatlarını kırmasıdır. Çaresiz mecburiyetle serbestiyetini, beraatimizi resmen kabul etmişler. Fakat yine gizli zındıka komitesi, elinden geldiği kadar nazar-ı millette kendilerini lanetten, nefretten bir derece kurtarmak için, kusurlarımızı arıyorlar ve hükumeti iğfal etmeye çalışıyorlar. Onun için, biz, eskisi gibi ihtiyatımızı elden bırakmamalıyız."(1)

2. Yine bu komiteci ve asıl gayelerini gizli yürüten kişiler, din mensuplarını birbirlerinin aleyhine düşürmeye, Alevi- Sünni, Vehhabi- Sünni ve şu cemaat – bu cemaat gibi suni gündemler vasıtasıyla düşmanlıklarını artırıp, İslam’ı zayıflatmaya çalışmaktadırlar.

"İşte şimdi gizli münafıklar, Vehhabilik damarıyla en ziyade İslamiyeti ve hakikat-i Kur’aniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevilikle ittiham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslamiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasını mektubunda yazıyorsun. Hatta sen de biliyorsun; benim ve Risale-i Nur’un aleyhinde istimal edilen en tesirli vasıtayı hocalardan bulmuşlar."(2)


3. Fakirleşen alem-i İslam’ın bu halinden istifade etmeye çalışan gizli din düşmanları tüm alem-i İslam çapında maddi ve manevi bir istilaya girişmişlerdir. Bunlar ortada fazla görünmeyen kişiler olup, taraftarları vasıtasıyla dine zarar vermeye çalışmışlardır.

"Evet, o dalalet ve zındıkanın en azgın devirlerinde Bediüzzaman Said Nursi, daimi nezaret ve tarassut altında ve böyle müthiş ve pek çok ağır şerait içerisinde idi. Nemrutların, Firavunların, Şeddadların ve Yezidlerin yapamadığı zulümlerin envaı Bediüzzaman’a yapılıyordu. Ve yirmi beş sene böyle devam etti.
O zaman alem-i İslam, maddeten fakirdi ve müstevlilerin esaretinde bulunuyordu. Bütün gizli fesat ve dinsizlik komiteleri, hem Türkiye’de, hem alem-i İslamda müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor ve hepsi de İslamiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı."(3)

4. Müspet hareket eden ve dinlerinde samimi olan dindarlar ve vatanperverlerin aleyhinde herhangi bir hukuki dava açılamaz. Çünkü bu gibi kişi veya teşekküller, devletin işine karışmadıkları veya cinayetleri olmadığından cezaya müstahak olacak halleri de elbette olmaz. Çünkü kanunlar vukuat ile ceza verir, imkanat ile ceza veremez. Fakat kanun dışı iş yapmaya ve karanlıktan beslenen bazı komiteler, resmi memurları aldatmak suretiyle suçları olmayan kişileri daima rahatsız etmişlerdir.

15 Aralık 2014 Pazartesi

DECCAL KİMDİR : Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.

Deccal, دجَلَ “de-ce-le” kökünden türemedir. Yalan söylemek, bir şeyi bir şeye karıştırmak, gizlemek ve örtmek manalarına gelir. Kıyamet saatinin büyük alametlerinden biri de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Deccal ismini verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccal’e bu isim, hakkı örttüğü ve çok yalan söylediği için verilmiştir.

Deccal’in bir diğer ismide Mesih’dir. Mesih kelimesinin 50 tane manası vardır. Bunların içinde ‘doğru söyleyen’ ile ‘saptıran yalancı’ gibi birbirinin zıddı manalar da vardır! Allah-u Teâlâ iki tane mesih yaratmıştır ki, biri diğerinin zıddıdır. Mesih İsa (Aleyhisselam) doğru söyleyen ve insanlara doğru yolu gösterendir.
Mesih Deccal ise, insanlık için yaratılmış en büyük fitnelerden birisi olup çok yalan söyleyen ve insanları saptırandır. Ona Mesih denme sebebi, iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması da olabilir.
Deccal ise, mübalağalı ism-i fail olup anlamı, görülmemiş ve duyulmamış yalanlar söyleyerek hakkı batıla karıştıran, gerçeği ters çeviren demektir.
Deccal hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadislerine baktığımız zaman:
Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.
Deccal, Rab olduğunu iddia eder. İşte bundan dolayı yalancılığı ile isim almıştır. Deccal, insanlara olayları karışık göstermesinden ve batılı örtüp onu süslü göstermesinden dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir.
Deccal kendisinin ilahlığını ilan edip, Allah’ın izni ve imtihan gereği olağanüstü şeyler göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir! Bazı insanlar onun fitnesine kanıp yolunu saptırırken, Allah, iman edenleri iman üzere sabit kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır.
Daha sonra Allah-u Teâlâ, İsa (Aleyhisselam)’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır. Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den Deccal’le ilgili rivayet edilen hadislerden bir kaçını burada zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur.

Deccal Yahudi Milletindendir!

(1) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Deccal, Yahudi’dir, onun çocuğu olmaz! Allah, ona Mekke ve Medine’yi haram kılmıştır!”
Müslim 2927/90
(2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Deccal, kâfirdir! O kısırdır, çocuğu olmaz! O Medine ve Mekke’ye giremez!”
Müslim 2927/91
(3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Deccal’e İsbehan Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır. Onların başlarında ve omuzlarında miğfer vardır.”
Müslim 2944/124

Deccal’in Çıkma Sebebi ve Çıkış Yeri

(4) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olurlar.”
İbni Mace 4072
Yüzlerinin deri üzerine deri kaplı kalkan gibi olması, Tatarların ve Türklerin vasfıdır. Deccal’in çıkma sebebine gelince, mü’minlerin annesi Hafsa (Radiyallahu Anha) şöyle nakletmektedir.

10 Aralık 2014 Çarşamba

İSLÂM COĞRAFYASININ PROBLEMİ AMELİ DEĞİL İTİKADİDİR ZULÜMDEKİ EŞİTLİĞİN KAVGASI : Mert olanlar için en büyük talihsizlik, namert bir düşmana sahip olmalarıdır. Yarası iyileşmeyen taifelerden birisi de, iyi niyetlerinden vurulanlardır. Babaları uyarılmamış gafil bir kavimle karşı karşıyayız. Bu gafil kavimden biri şöyle diyor:


İSLÂM COĞRAFYASININ PROBLEMİ AMELİ DEĞİL İTİKADİDİR

 İslâm coğrafyasının sakinleri  bu asırda Kur’ân’la idare olunmayı kabul etmemenin faturasını ödüyorlar. İdarecilerimiz bizi Kur’ân’la idare etmekten vazgeçtikleri, Allah’ın kitabı konusunda seçmeci ve sentezci davrandıkları günden bu yana Rabbimiz azabımızı kendi aramızda kıldı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) buyuruyor:

“Bir milletin idarecileri Allah’ın kitabı ile hükmetmedikleri ve Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikleri zaman; Allah onların azabını kendi içlerinden verir. (Onları aralarındaki fitne, fesat ve anarşiyle cezalandırır.)” (Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l Fiten: 22)

İdarecileri Allah’ın kitabıyla hükmetmeyen, Allah’ın indirdiği hükümler karşısında seçmeci ve sentezci davranmayı alışkanlık haline getirmiş toplumların dini başka dünyası başka olur. Dini başka dünyası başka olan insanların içinde bulundukları hâl, imansızlık hâlidir. İşte şu asrımızda İslâm coğrafyasının problemi; Allah’a yedek ilahlar bulması, Allah’ın hükmünü ve hâkimiyetini bırakıp Allah’a rağmen bulduğu yedek ilahların hükmüne ve hâkimiyetine bağlı ve bağımlı kalmasıdır. İslâm coğrafyasının asli problemi budur. Müslüman’ın imanıyla mukayyet kalması unutulursa Müslüman’a tuzak kurulur. Münkir ve müşrike ihtiyaç kalmaz Müslüman bizzat Müslüman tarafından vurulur.

Memleketimizde kâğıda dokunan kalemler, oduna dokunan kibritten daha çok yangın çıkarıyorlar. Memleketimizin insanı Batıya baka baka boyun fıtığı oldu. Annesini, babasını inkâr eden haramzadelerle doldu. Memleketimizdeki laikliğe iman etmiş Demokrat sağcı ve solcu müşrikler sevdalanmışlar iklim-i Ruma. Hariçteki ecnebi düşmana gerek kalmadı şimdi onlar dinimize karşı geçmiş hücuma. Din haini, iman mahrumu memlekete yar olmadı. Ehl-i Rum rahat etsin ona çok ağyar kalmadı.

Satılmış ruhları esarete sevdalanmış güruhlarla geri alamazsınız. İmanınız arızalı ise, Müslümanlara örnek ve önder olamazsınız.  Şunu bilin ki; yüzünüz fikrinizin fihristesidir. İmanınızdan verdiğiniz her taviz, cehennemdeki yerinizin davetiyesi olacaktır.

Müslüman olarak düşmanları tarafından kendilerine atılan her bombanın İslâm’a, İslâm’ın asırlarca bu topraklarda örmüş olduğu Müslüman tarihe ve imaja isabet etmesinden en ufak bir rahatsızlık duymayanlar, evvela itikadda sonra da amelde duygusuzlaşmış olanlardır. İmanî ve ameli duyarlılığı kalmamış olanlar, “Biz  de Müslüman’ız”  deseler dahi kendilerinden her türlü kötülüğü beklemek mümkündür.  Çünkü onlar itikaden kuduz hastalığına yakalanmış olanlardır. 
İslâm coğrafyasında hesabı verilmeyecek bir hayat dayatılıyor. Böyle bir hayatı dayatanlar, âhiret gününe inanmayanlardır. Çünkü hesabı verilmeyecek bir hayat yaşayanlar, Hesap Günü’nden kaçanlardır. Onlar Firavunların kucağında takla attılar. İnsanların umutlarını yaktılar. Onların dini Allahû Teâla tarafından “İndirilmiş Din” değil, başka dinlerdir.
“Uydurulmuş Din”e karşı “Üretilmiş Din”in kavgasını verenler, Allahû Teâla tarafından “İndirilmiş Din”e düşman olanlardan sayılırlar. “Üretilmiş Din”in kavgasını verenler, Peygambersiz olarak Kur’ân’ı, Sahâbesiz  de sünneti anlamaya çalışan, ibadetlerin içini boşaltıp zevklerinin peşinde koşanlardır. Onlar, “İndirilmiş Din”i boş vermiş boş konuşan insanlardır.

İslâm coğrafyasında Firavunluk, Nemrudluk yeniden hortladı. Kuvvetin “Kuvvet Ahlâkı”ndan mahrum olanların eline geçmesi, Firavunların çoğalmasının garantilenmesine sebep oldu. Firavunluklarını garantilemiş olanlar, hemcinslerine saldırıyorlar. İnsanlık ölüyor; ölüyor babalar, ölüyor anneler, ölüyor kundaktaki bebekler. Vicdanlar kayıp, bu diyardan firar ediyor kuşlar, kelebekler. Zalimi ve zulmü engellemeye gücün etmiyorsa, bari zalimi zulmüyle birlikte ifşa et. Bu da zalimi ve zulmü engellemenin bir yoludur. Beşeriyet âlemi feryad ediyor. Şayet Şeriatullah ile yetişmezsek beşeriyet âleminin imdadına. Karanlıkta karanlık işler yaparız Firavunlar adına!

Müslüman Kavimlerden Türkler, Kürtler ve Araplar, dinlerine rağmen, imanlarına rağmen, küresel Firavun Amerika’nın, şer şebekelerinin planlayıcısı İngiltere’nin, Avrupa’nın uyuşturucu kapısı Almanya’nın verdikleri silahlarla birbirlerini bitiriyorlar. Onlar silah stoklarını tüketiyorlar. Müslümanlar ise birbirlerini öldürüyorlar. Onlar zenginleşip kâinatı kirletiyorlar, Müslümanlar ise tabutlarla yerin altına gömülüyorlar. Ey İslâm coğrafyasının sakinleri Araplar, Türkler ve Kürtler! Siz ne zaman uyanacaksınız? Ne zaman ellerinizdeki Amerika’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın silahlarını atıp birbirinizle kucaklaşacaksınız? Bilin ve inanın ki; İslâm coğrafyasında Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça ağıtlar Türkçe, Kürtçe ve Arapça, Zafer çığlıkları ise İngilizce ve İbranice olacaktır.


ZULÜMDEKİ EŞİTLİĞİN KAVGASI/1

 “Ateistim ama bunu kimseye kanıtlamak mecburiyetinde değilim. Allah biliyo ya o bana yeter!”  İşte burası, gafletin ve cehaletin buluştuğu yerdir. Biz cehaleti saadet diye belletenlerin devrindeyiz.


İslâm Cihad’sız, ümmet Mücahid’siz olmaz : İslâm’dan gayrisiyle amel etmek, İslâm’dan gayrisini sevmek ve savunmak, Müslüman’ın Müslümanlık iddiasını bitirir. ve IŞİD gibi mürted akımları getirir

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Muhakkak ki Hamd Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O'na sığınız. Allah'ın hidayet verdiğini saptıracak yoktur, saptırdığına da hidayet edecek yoktur. Ve şahitlik ederiz ki Allah'tan başka ilâh yoktur, O tektir ve ortağı yoktur. Ve yine şahitlik ederiz ki H.z Muhammed O'nun kulu ve Rasulüdür. 
 
Kıyamet öncesinde Alemlere rahmet olarak gönderilen Allah'ın Rasulü H.z Muhammed'e ailesine, ashabına ve onların yolunu yol edinenlerin üzerine olsun.

Hadislerde belirtilen Hz. Mehdi'nin öncü ordusu olan Siyah bayraklılar, 3.Dünya savaşında ağır darbe alacak ve dağılacak olan İran'ın doğusu ile Afganistan'nın batısında bulunan Horasan bölgesinde ortaya çıkacaklardır. Süfyan zamanında çıkacak olan bu ordu hedefleri Kudüs fethetmek yani İsrail'i ortadan kaldırmaktır. 

Bugün belli ki hadisleri dikkate alan Amerika,

 Türkiye,Irak ve Afganistan'da kurmuş olduğu üsler 

aracılığı ile Siyah Bayraklıları kuşatmaya çalışmıştır.

 Ancak, hadislerdeki gaybi konular

 Amerika'nın planı suya düşeceğini işaret eder.








SAHTE Siyah sancaklılar,
Abbasoğulları içinden çıkar.




SAHTE Siyah sancaklılar, Abbasoğulları içinden çıkar. Sonra bir başka defa da Horasan’dan çıkar ki; Takkeleri siyah, elbiseleri beyazdır.
Onların kumandanı Temim’den Şuayb bin Salih denilen bir adamdır ki, Süfyanî’nin adamlarını hezimete uğratır. 

Ta Beyt-i Makdis’e iner, Mehdî’nin hakimiyetine zemin hazırlar, ona Şam’dan üçyüz kişi yardım eder, onun hurucuyla Mehdî’ye emrin teslim edilmesi arasında yetmiş iki ay zaman vardır.”
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -42)

Sizler ( İkinci ) Horasan tarafından gelen siyah bayraklıları gördüğünüz zaman, derhal ona koşun. Çünkü muhakkak onların içinde Allah'ın halifesi (Muhammed bin Abdullah olan) Mehdi vardır.»




"Ve muhakkak Siyah Sancaklılar çıkar, Süfyanî ile harb ederler. O siyah sancaklıların içinde Beni Haşim’den bir genç vardır ki, sol avucunda bir ben vardır. Onun ordusunun başında, Temim’li Şuayb bin Salih diye çağrılan bir adam vardır. O kumandan Süfyanî’leri hezimete uğratır. Ve Süfyanî çıktığı zaman ordusunu Horasan ahalisine gönderir ve o ordu Mehdî’ye karşı çıkar. O (Süfyanî), Haşimî ile beraber olan Şuayb bin Salih’in kumandası altındaki siyah sancaklılarla “İstehar” kapısında karşılaşırlar. Aralarında büyük bir harb olur. Siyah sancaklılar galip gelir ve Süfyanî’nin ordusu kaçar. Bu sırada insanlar Mehdî’yi temenni ediyor ve arıyorlardır.”

(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -40)

"Süfyanî 360 süvariyle çıkıp, tâ Dımeşk’e geldiğinde, daha üzerinden bir ay geçmeden Kelb’den 30.000 kişi ona tabi olur. O da ordusunu Irak’a gönderir ve Zevra denilen bölgede 100.000 kişiyi katl eder. Ve Kûfe’ye çıkarlar ve orayı talan edip harab ederler. Bu sırada doğudan bir sancak çıkar ki, ona kendisine Şuayb bin Salih denilen Temim’den bir zat kumandanlık eder. Onların ellerindeki Kûfe ahalisinden olan esirleri kurtarır ve o Süfyanîleri öldürür.”

(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-38)

"İnsanlar Onu (Mehdî’yi) gördüklerinde Şam’ın ebdalları ve Irak’ın aşiretleri ona gelir ve biat ederler. Ve Kureyş’ten bir adam çıkar ki dayıları kelbdir. Mehdî onları katledecek bir orduyu üzerlerine gönderir. Onlar mağlub edilip, ganimetleri taksim edilir. Ve Mehdî insanlar arasında peygamberlerinin sünnetiyle amel eder.”

(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-40)

"Emr-i dinin başına geçecek olan zatın yani Hz. Mehdî’nin iki gaybubeti vardır. Birinci gaybubeti öyle uzun olur ki hatta insanlar onun vefat ettiğini bazıları da gittiğini zannederler. Ne bir veli ne de başkası onun nerede olduğuna muttali olamaz. Ancak onu idare eden ve mütevelli-yi umuru olan Cenab-ı Hak müstesna. İkinci defa Mekke dağlarında gizlenir. Kimse ona muttali olmaz.”



(El- İşâa Lieşrât-iss Sâat-88)

HZ MEHDİ’NİN GELİŞ TARİHİ

-Cenabu Allah Kurani Kerimde “Allah katında bir gün sizin saydıklarınızla bin yıl gibidir” El hacc 41 ayetinde buyrulmaktadır. Hz İsa Alah katında 2 gün kalacağına göre dünyada iki bin yıl geçmiş olacaktır o zaman buna Hz isanın gökyüzüne çıkış yaşını eklersek 2000+33=2033 yılında Hz İsa dünyaya gelecek.
Hz Mehdide Hz İsa dan öncesinden mücadele içine girmiş olacağına göre ve Sahte siyah sancaklıları dan tam 72 ay sonra Hz Mehdinin Gerçek Siyah Sancaklılarla görüneceğine işaret eden hadisi de katarsak


Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde (video)



Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde belgeselini izlemek için aşağıdaki devamı yazısını tıklayınız







http://dunyagerceklerim.blogspot.com.tr/2012/03/usame-bin-ladin-dunyann-neresinde-video.html






Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde - 1



Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde - 2



Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde - 3



Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde - 4



Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde - 5



Usame Bin Ladin Dünyanın Neresinde - 6


BATILI EMPERYALİSTLER Evanjelikal Hristiyanlık MÜSLÜMANLARIN NÜFUSUNU AZALTIYORLAR : İslâm coğrafyasına karşı Terörist Hıristiyan Batının başlattığı haçlı seferleri kesintiye uğramadan bütün hızıyla devam ediyor. Batı, emperyalisttir; çapulcu ve talancıdır. TeröristHıristiyan Batı, haçlı kinini ve zihniyetini asla değiştirmemiştir. Sadece strateji, taktik, metod ve siyaset değişmiştir. Terörist Hıristiyan Batı’nın iki tane putu vardır; para ve menfaat.

Geçmişte Saddam Irak petrollerini millileştirmek yerine ABD şirketlerine vermiş olsaydı; Irak’ın işgali şöyle dursun, Saddam’a “Nobel Ödülü” bile verilirdi. Terörist Hıristiyan Batı çifte standartlıdır. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda münafıktır. Bu değerleri savunur görünür ama menfaat gereği bu değerleri görmezlikten gelir. Batı için Demokrasi, Mekkeli müşriklerin helvadan yaptıkları putlarına benzer. Batı acıktığında Demokrasi putunu afiyetle yer. Bu konuda Suriye ve Mısır’da yaşananlar sadece bir damladır. Geçmişte yani sömürgecilik sisteminde o ülkede işgal orduları bulunurdu. Şu anda küresel sistemde işgal ordusu tepkilere sebep olur. Ayrıca pahalıdır. Şimdi ise çoğu üniversiteli gençler olmak üzere birtakım insanların ceplerine dolar ve Euro konularak ve yağmur gibi kullandıkları havai fişek, molotofkokteylerini vererek o ülkeyi yakıp yıkıyorlar. İslâm coğrafyasında yaşayanların umutlarını yıkmak ve yakmak, şeytan Amerika ve avanelerinin daimi işidir.  

İslâm coğrafyasında Amerika ve müttefikleri Müslümanların kanlarını döküyorlar, yer altı ve yerüstü servetlerini talan ediyorlar. Başka bir ifadeyle faizli bankalar vasıtasıyla Müslümanların kanlarını içiyorlar ve etlerini de yiyorlar. Onlar insanlığa savaş ve vahşeti, kan ve gözyaşını, yalanı ve talanı armağan etmişlerdir. Ne kadar Müslüman Arap, Türk, Kürt ölürse Amerika o kadar sevinir. Müslümanın ölümü Amerika’nın bayramıdır. Amerika’nın ve müttefiklerinin sevilecek ve sevdalanacak hiçbir yanları ve yönleri yoktur. Ama ne yazık Müslümanlar bunun farkında değildirler. Asrımızda Hıristiyan dünyayı temsil edenPapa’nın“Müslümanlar, yılbaşını Biz’den daha iyi kutluyor” sözü; Rabbim Allah (cc), Kitabım Kur’ân, Dinim İslâm, Peygamberim Muhammed Rasûlüllah (sav) diyen, böyle inanan tüm Müslümanlar için hem bir ibret ve hem de bir zillet belgesidir. 
Batılılaşma, Osmanlı devrinde itikadi çürümenin ve erimenin bir sonucu olarak Müslümanlara sirayet etmiş olan bir hastalıktır. Batılılaşma hastalığı, 16. yüzyılda zirveye vardı. Batılılaşma; İslâm’a ve İslâmî değerlere ve değerlendirmelere rağmen Batı taklitçiliğine ve kitlesel savrulmaya denir. Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise Türkiye’de kitlesel yenilenme ve değişimde; Avrupalı olmak, yaşamda Batılı toplumlara benzemek, Cumhuriyetçi neslin sevdası olmuştur. Batı’dan gelen, Batı’dan getirilen her şeye iyi ve güzel gözüyle bakılmış, Allah’ın indirdiği dinden kaynaklanan değerlere, yapılara ve yapılanmalara da kötü ve çirkin gözüyle bakılmıştır. Artık İslâm coğrafyasında laikliğe iman etmiş demokrat sağcı ve solcu müşrikler için Batılı gibi yaşamak, Batılı’ya benzemek, Batı’dan olmak, Batılıolmak ve Batı’ya sığınmak, âmentü umdelerinden sayılıyor. 
Batı denilen küresel Firavun İslâm topraklarında kurmuş olduğu Terörist Yahudi Üssü İsrail’in eliyle ve bahanesiyle Müslümanların nüfusunu azaltmak için gayri insani her yolu kullanıyor. Şunu bilelim ki; İsrail’in Hain Planlarından birisi de Arz-ı Mevud ve Nüfus Azaltma projesidir. 

İDARİ FESADIN VE RÜŞVETİN TOPLUM ÜZERİNDEKİ TEHLİKESİ Ey iman edenler, Allah’a ve Resul’üne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.


İDARİ FESADIN VE RÜŞVETİN TOPLUM ÜZERİNDEKİ TEHLİKESİ

Değerli Kardeşlerim!
“İdari fesat ve rüşvetin ve toplumdaki etkileri” hakkında bir konferansta buluşmamız oldukça önemlidir. Saygıdeğer Suudi Arabistan Genel Müftüsü, Kıdemli Âlimler Konseyi Başkanı, büyük şeyhimiz Abdülaziz b. Abdullah b. Abdul Aziz b. Abdullah Al-Şeyh’in, (Allah onu ödüllendirsin, itaati ile şereflendirsin, onu İslam’a ve Müslümanlara bağışlasın) aramızda bulunmasından mutlu olduk.
Değerli Kardeşlerim!
Bu konu oldukça detaylı ve önemli bir konudur. Allahu Teâlâ ıslahı emretmiş, fesadı nehyetmiş ve şöyle demiştir:
“…onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.” (A’raf Suresi 142. Ayet meali)
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler.” (Bakara 11) Ve şöyle buyurmuştur: “Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” (A’raf Suresi 56. Ayet meali)
Allahu Teâlâ, fesatçıların işlerinin geçersizliğine hüküm vermiş ve fesada ve fesat ehline nefretini bildirmiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzünde fesadı/bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas Suresi 77. Ayet meali)
Yine Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.” (Yunus Suresi 81. Ayet meali)
Fesadın Türleri
Allahu Teâlâ fesada ve fesatçılara çok ağır cezalar koymuştur. Fesat manevi ve hissedilebilir olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
Manevi Fesat
Manevi fesat, Allahu Teâlâ’nın şu sözünde geçtiği gibidir:
“İşte bu yüzdendir ki İsrailoğullarına şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur…” (Maide Suresi 32. Ayet meali)
Hissedilebilen Fesat
Hissedilebilen fesat, Allahu Teâlâ’nın âyetinde geçtiği gibidir:
“Allah ve Resul’üne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvalığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır.” (Maide Suresi 33. Ayet meali)
İdari Fesat
Allahu Teâlâ tarafından yasaklanan fesat çeşitlerinden bazısı idari fesat ve rüşvettir. Bu ayrıntılı unsurları olan konuyu alıcının faydasını gerçekleştirmeyi kolaylaştıracak şekilde sunacağız. Bu unsurları konuşacağız, bunların sayesinde idari fesadın ve rüşvetin şer’i hükmünü açıklayacağız. Ondan sonra da fesadın yayılmış sebeplerini, toplumda idari fesadın yayılmasını ve etkilerini açıklayacağız. Ondan sonra da çözümünü açıklayarak bitireceğiz.
Bu mesele resmi görevler ve özel kurumlardaki görevler fark etmeksizin yayılmıştır. İnsanların çalıştıkları görevler sayesinde idari fesat ve bunun çeşitli şekilleri ve dolayısıyla da rüşvet yayılmıştır.
İdari Fesadın tanımı
İdari fesat, kamu otoritesini, kişisel çıkarlar elde etmek için kullanmaktır. Bu, kamu maslahatını kişisel maslahat elde etmek için kullanmak gibidir ve işin istenilen şekilde yapılmamasıdır.
Bunu şu şekilde de ifade etmek mümkündür; idari fesat görevle ilgili işleri şer’i ve kanuni olarak istenilen şekilde yapmamaktır. İş gereği gibi yapılmadığı taktirde bu, idari fesat kapsamına girer.
Rüşvetin tanımı

İSLÂM COĞRAFYASININ İSLÂM’LA İDARE OLUNMASI : İslâm, bütün zamanların ve bütün mekânların asla ve kat’a alternatifi bulunmayan yegâne kurtuluş nizamıdır. İslâm’ın dünyaya hâkim olması için çalışmak, Müslümanlar için imanlarından kaynaklanan bir vecibedir. Müslümanlar için İslâm coğrafyasının İslâm’la idare olunması, bir din, bir iman meselesidir. Müslümanları İslâm’dan gayrisiyle idare olunmaya razı etmek, Müslümanları küfür ve şirke razı etmektir.


İslâm coğrafyasının 

İslâm’la idare olunması/1

İslâm coğrafyası için esas-ı asli İslâm’la idare olunmasıdır. Çünkü Müslümanlar için İslâm’la idare olunma asli, İslâm dışı sistemlerle idare olunma ise arızidir. Müslümanlar İslâm’la idare olunmuyorlarsa şeksiz ve şüphesiz küfürle idare olunuyorlar demektir.
Gayr-i İslâmî sistemlere, düzenlere razı olanlar, hayatlarını İslâm dışı sistemlere göre şekillendirenler, İslâm’a ihanet edenlerden sayılırlar. Dolayısıyla İslâm’la idare olunmamayı tavsiye eden, emreden bütün güçler, oluşumlar ve girişimler, küfrün ve kâfirliğin temsilcileridir. Böylelerini tasdik etmek, isteklerine uymak, İslâm dininden dönüp mürted olmaktır. Münkir ver Müşrikler istemese de, hoşlanmasa da, Müslümanların İslâm’la idare olunma iradeleri devam edecektir. İslâm’la idare olunma iradesi, mü’min kalma iradesidir.
Dünyadaki Münkir ve Müşrikler, Yahudi ve Hıristiyanlar, Münafık ve Mürtedler, Müslümanların sadece İslâm ile idare olunmalarından nefret duyarlar. Rabbimiz haber veriyor:  
“Allah tek olarak anıldığı zaman, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle çarpar, ama Allah’tan başka putlar anıldığı zaman hemen yüzleri güler.”(Zümer Sûresi/ 45)
Dikkat edilirse, Allah tek başına zikredildiği zaman, “Rahmân ve Rahîm olan Allah’tır, yaratıcı olan, yarattıklarına egemen olan, ölüme ve hayata etkin olan Allah’tır, kullarının tek hacet kapısı Allah’tır, Allah’tan başka hacet kapısı yoktur, bilen Allah’tır, Allah’tan başka bilen yoktur, şifa Allah’tandır, 
Allah’tan başka şifa merciî yoktur, hüküm, hâkimiyet Allah’a aittir, O’ndan başka hiç kimsede hâkimiyet yetkisi yoktur, Allah’ın gönderdiği şeriattan başka meşru hayat nizamı yoktur” dendiği zaman, her konuda yetkili sadece Allah zikredildiği zaman, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle çarpar. Kalplerinde bir öfke, yüzlerinde bir ekşime meydana gelir. Ama Allahû Teâla’nın berisinde bir şeylerden söz ettiniz mi, yani bir konuda etkin ve yetkin olarak Allah’tan başkalarından da, meselâ bir kısım tâğutlardan da, putlardan da, parlamentolardan da, bilimden de, büyütülmüş varlıklardan da, yıldızlardan, uzmanlardan da söz etmeye başladınız mı gülüp sevinmeye başlarlar, yüzleri açılır. Çünkü bu müşriklere Allah’tan başkalarından bahsetmek, Allah’ın gönderdiği yegâne hayat nizamı İslâm’ı bırakıp Demokrasi’den, Laiklikten, Liberalizm’den, Kapitalizm’den, Kemalizm’den, Sosyalizm’den, Marksizm’den, Faşizm’den, Hümanizm’den bahsetmek, bunlarla idare olunmayı istemek onların hevâ ve heveslerini onaylamaktır. Bugün de İslâm coğrafyasında yerel Tağutlara, Firavunlara karşı mücadele eden Müslümanlar sadece İslâm’la idare olunmayı, “el- Hilafetü’r Raşide/Raşid Halifeliği” gündeme getirdiklerinde Küresel Firavun Amerika ve avaneleri harekete geçiyorlar.  Müslümanların İslâm’la değil, Demokrasiyle, Laiklikle idare olunmaları gerektiğini dayatıyorlar. Bu hususta direnen Müslümanlara karşı operasyonlara başlıyorlar. Bunun manası şudur: