İsrail’in,
sayısız düşman edindiği bir coğrafyada, sürekli olarak saldırı ve işgal
korkusuyla yaşadığını biliyoruz. Bir yandan bölgenin en saldırgan ve yayılmacı
devletiyken, diğer yandan hiç durmadan varlığının tehdit altında olduğu yollu
dehşet çığlıkları atması ironik de olsa, İsrailliler’in çoğunun kendilerin
gerçekten de böylesine paranoyak bir psikolojiye teslim ettiklerini
düşünebiliriz. Amerikan halkı da İran’ın gelip Amerika’yı ateşe vermesinden
korkuyor…
İsrailliler’in
işgale uğrama paranoyasını körükleyen kutsal metinlerden belki de en önemlisi
Tevrat, Hezekiel 38-39. Bu bölümde,
İsrailoğullarının bir ulus olarak bir araya
gelmesinden sonra gerçekleşecek bir işgalden söz ediliyor. İşgali
gerçekleştireceği bildirilen ittifak içinde Fars (İran), Kuş (Mısır’ın güneyi
ile Sudan’ın kuzeyinde kalan bölgeden söz ediliyor
Ancak
ittifak ülkeleri İran, Sudan ve Libya’dan ibaret değil ve diğer isimlerle
kimlerden kastedildiği uzun zamandır tartışma konusu. Tahmin edilebileceği
üzere, dönemin politik dengelerine göre potansiyel “inkarcı İsrail
işgalcilerinin” de kimlikleri değişiyor.
Listede
uzun zamandır değişmeyen bir isim bulunuyor: Rusya (daha önce Sovyetler
Birliği). Ruslar’ın İsrail’e kuzeyden saldıran kavim olacağına inanılıyor.
Ancak, ilginçtir, AKP’nin başa gelmesinden, daha da önemlisi Erdoğan’ın Davos
“krizinden” sonra, kimi dini sitelerde, kuzeyden saldıracak düşmanın Rusya’dan
ziyade Türkiye olabileceği tartışılmaya başladı.
İsrail,
artık her şeye rağmen Erdoğan’ı istemiyor. Davos öncesine kadar AKP yanlısı da
pek çok haber yapan İsrail gazetelerinin o tarihten itibaren AKP’den hiç söz
etmemesi, ettiğinde de ancak eleştirel yorumlara yer vermesi bunun göstergesi.
Elbette, Suriye-İsrail görüşmelerinde arabuluculuk rolüne tekrar soyunabilmek
için her şeyi yapan Erdoğan’ın tekrar tekrar reddedilmesi ve Türkiye’de
yükselen anti-semitizmden Erdoğan’ın sorumlu tutulması da…
Bu
artık son derece açık bir nokta. Ancak bununla kalmıyor. İsrail’in Türkiye’ye
ilişkin endişeleri, Erdoğan’la başlayıp bitmiyor.
Türkiye’nin
Yeni Osmanlıcılık hamlesi ve Türkiye’de bir süredir uyumakta olan, “bağımsızlıkçı” bir kesimin uyanması,
safların ayrışması ve keskinleşmesi eklendi.
Türkiye,
İsrailliler’in gözünde, Hezekiel 38-39’da anlatıldığına inanılan “inkarcı işgal
güçlerden” olmaya iki yoldan yaklaşabilir.
Birincisi,
gene İsrail’in gözünde, ılımlı İslam kontrol edilemediği ölçüde radikalleşir.
İkincisi, Ilımlı İslam’la mücadele içinden “bağımsızlıkçı” bir irade çıkar.
İsrail
açısından her ikisi de anti-semitist, “inkarcı” ve potansiyel işgalci.
Türkiye’de
bugün iktidar ile Paralelciler arasında kıyasıya bir mücadele olduğunu herkes görüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder