Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Muhakkak ki Hamd Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O'na sığınız. Allah'ın hidayet verdiğini saptıracak yoktur, saptırdığına da hidayet edecek yoktur. Ve şahitlik ederiz ki Allah'tan başka ilâh yoktur, O tektir ve ortağı yoktur. Ve yine şahitlik ederiz ki H.z Muhammed O'nun kulu ve Rasulüdür.
Kıyamet öncesinde Alemlere rahmet olarak gönderilen Allah'ın Rasulü H.z Muhammed'e ailesine, ashabına ve onların yolunu yol edinenlerin üzerine olsun.
Hadislerde belirtilen Hz. Mehdi'nin öncü ordusu olan Siyah bayraklılar, 3.Dünya savaşında ağır darbe alacak ve dağılacak olan İran'ın doğusu ile Afganistan'nın batısında bulunan Horasan bölgesinde ortaya çıkacaklardır. Süfyan zamanında çıkacak olan bu ordu hedefleri Kudüs fethetmek yani İsrail'i ortadan kaldırmaktır.
Bugün belli ki hadisleri dikkate alan Amerika,
Türkiye,Irak ve Afganistan'da kurmuş olduğu üsler
aracılığı ile Siyah Bayraklıları kuşatmaya çalışmıştır.
Ancak, hadislerdeki gaybi konular
Amerika'nın planı suya düşeceğini işaret eder.
Abbasoğulları içinden çıkar.
SAHTE Siyah sancaklılar, Abbasoğulları içinden çıkar. Sonra bir başka defa da Horasan’dan çıkar ki; Takkeleri siyah, elbiseleri beyazdır.
Onların kumandanı Temim’den Şuayb bin Salih denilen bir adamdır ki, Süfyanî’nin adamlarını hezimete uğratır.
Ta Beyt-i Makdis’e iner, Mehdî’nin hakimiyetine zemin hazırlar, ona Şam’dan üçyüz kişi yardım eder, onun hurucuyla Mehdî’ye emrin teslim edilmesi arasında yetmiş iki ay zaman vardır.”
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -42)
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -42)
"Ve muhakkak Siyah Sancaklılar çıkar, Süfyanî ile harb ederler. O siyah sancaklıların içinde Beni Haşim’den bir genç vardır ki, sol avucunda bir ben vardır. Onun ordusunun başında, Temim’li Şuayb bin Salih diye çağrılan bir adam vardır. O kumandan Süfyanî’leri hezimete uğratır. Ve Süfyanî çıktığı zaman ordusunu Horasan ahalisine gönderir ve o ordu Mehdî’ye karşı çıkar. O (Süfyanî), Haşimî ile beraber olan Şuayb bin Salih’in kumandası altındaki siyah sancaklılarla “İstehar” kapısında karşılaşırlar. Aralarında büyük bir harb olur. Siyah sancaklılar galip gelir ve Süfyanî’nin ordusu kaçar. Bu sırada insanlar Mehdî’yi temenni ediyor ve arıyorlardır.”
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi -40)
"Süfyanî 360 süvariyle çıkıp, tâ Dımeşk’e geldiğinde, daha üzerinden bir ay geçmeden Kelb’den 30.000 kişi ona tabi olur. O da ordusunu Irak’a gönderir ve Zevra denilen bölgede 100.000 kişiyi katl eder. Ve Kûfe’ye çıkarlar ve orayı talan edip harab ederler. Bu sırada doğudan bir sancak çıkar ki, ona kendisine Şuayb bin Salih denilen Temim’den bir zat kumandanlık eder. Onların ellerindeki Kûfe ahalisinden olan esirleri kurtarır ve o Süfyanîleri öldürür.”
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-38)
"İnsanlar Onu (Mehdî’yi) gördüklerinde Şam’ın ebdalları ve Irak’ın aşiretleri ona gelir ve biat ederler. Ve Kureyş’ten bir adam çıkar ki dayıları kelbdir. Mehdî onları katledecek bir orduyu üzerlerine gönderir. Onlar mağlub edilip, ganimetleri taksim edilir. Ve Mehdî insanlar arasında peygamberlerinin sünnetiyle amel eder.”
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-40)
"Emr-i dinin başına geçecek olan zatın yani Hz. Mehdî’nin iki gaybubeti vardır. Birinci gaybubeti öyle uzun olur ki hatta insanlar onun vefat ettiğini bazıları da gittiğini zannederler. Ne bir veli ne de başkası onun nerede olduğuna muttali olamaz. Ancak onu idare eden ve mütevelli-yi umuru olan Cenab-ı Hak müstesna. İkinci defa Mekke dağlarında gizlenir. Kimse ona muttali olmaz.”
(El- İşâa Lieşrât-iss Sâat-88)
HZ MEHDİ’NİN GELİŞ TARİHİ
-Cenabu Allah Kurani Kerimde “Allah katında bir gün sizin saydıklarınızla bin yıl gibidir” El hacc 41 ayetinde buyrulmaktadır. Hz İsa Alah katında 2 gün kalacağına göre dünyada iki bin yıl geçmiş olacaktır o zaman buna Hz isanın gökyüzüne çıkış yaşını eklersek 2000+33=2033 yılında Hz İsa dünyaya gelecek.
Hz Mehdide Hz İsa dan öncesinden mücadele içine girmiş olacağına göre ve Sahte siyah sancaklıları dan tam 72 ay sonra Hz Mehdinin Gerçek Siyah Sancaklılarla görüneceğine işaret eden hadisi de katarsak
Hz Medi 2020 yılını işaret eder
En doğrusunu Allah Bilir
“Dünyanın sonuna bir gün kalsa dahi, Allah zulüm ve kötülükle dolmuş olan yeryüzünü adaletle doldurması için, bizden (veya benim Ehl-i Beyt’imden) bir kişiyi gönderecektir.
Selman; “Ey Allah’ın Resulü! Hangi oğlundan olacak?” diye sorduğunda, eliyle Hüseyin’in omzuna vurarak: “Bu oğlumdan.” Buyurdu.[1]
“Mehdi benim soyumdandır ve Fatıma’nın evladındandır “[2]
-“ Mehdi bizden ehlibeyt dendir.Allah onu bir gecede ıslah (olgunlaştırır) eder.[3]
-“Mehdi benim evladım dan bir adamdır. Rengi Arabi cismi israili cismidir.Sağ yanağında yıldız gibi parlayan bir ben bulunur. Evvelce zulümle dolu olan yeryüzünü adaletle dolduracaktır.Onun hilafeti döneminde yer ve gök ehli havadaki kuşlar bile ondan razı olacaklardır.”[4]
-“ Mehdi bendendir. Kamer burunlu ve açık alınlıdır. Zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak ve yedi yıl malik olacaktır.”[5]
2-Çıkış Alametleri;
-“Mehdi çıkmadan önce Ramazan içinde iki kez ay tutulması olacaktır.” [6]
-“ Mehdi çıkmadan önce Ramazan içinde güneş iki defa tutulacaktır.”[7]
-“Horasandan siyah bayraklılar çıkar ve İlya’ya (Kudüs e) bayraklarını dikene kadar onları kimse durduramaz.” [8]
-“Doğudan siyah bayraklılar çıkar onların yürekleri demir gibidir. Kim onları işitirse kar üzerinde sürünerek de olsa gitsin ve onlara katılsın biyat etsin.” [9]
-“ Yakında size Horasan tarafından siyah bayraklılar çıktığını gördüğünüzde kar üzerinde sürünerek de olsa onlara katılın. Çünkü içlerinde Allahın halifesi Mehdi vardır.” [10]
KAYNA
Faydalanılan Kaynaklar:Geleceğin tarihi Orhan Baytan,Kuranda gizlenen Tarihler Serkan Tekin.
[1] Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c.1, s.99, hadis: 734; Sünen-i Ebî Davud, hadis: 3734; İtikad-ı Beyhakî, s.105
[2] Davut,hakim,İbni Asakir,Naim Bin Hammad
[3] Naim Bin Hammad,Ahmet Bin Hanbel,İbni Mace
[4] Ebu Naim,Rayvani
[5] Naim Bin Hammad, Ahmed Bin Hanbel,Müslim,Ebu yola,Ebu Davut
[6] Naim Bin Hammad
[7] İmam sürayki
[8] Ahmed Bin Hanbel, Naim Bin Hammad,Tirmizi
[9] Ebu Naim
[10] Naim Bin Hammad, Ahmed Bin Hanbel,Hakim,Ebu Naim,Deylemi
[11-12-13-14-15 ] Naim Bin Hammad
C İ H A D
İslâm Cihad’sız, ümmet Mücahid’siz olmaz : İslâm’dan gayrisiyle amel etmek,
İslâm’dan gayrisini sevmek ve savunmak, Müslüman’ın Müslümanlık iddiasını
bitirir.
YENİ
AKİT :Mustafa Çelik Yazısı
İmam Şafiî (Rh.a.) der ki: “Müslüman nerede
olursa olsun, İslâm’ın hükümlerini üstlenmiştir.” (el- Mebsut/ İmam
Serahsi, C: 99, Sh: 99, Mısır/ 1324) İslâm’ın hükümleri saldırıya uğradığında
harekete geçmek, “Ben Müslüman’ım” diyen herkesin ertelenme kabul etmeyen
müşterek görevidir.
Allah’ın dini İslâm’ın bir bütün olarak anlaşılmaması,
dünya müstekbirlerinin en büyük sevdaları ve sermayeleridir. Çünkü dinini yarım
anlamış, dininin bir kısmından vazgeçmeyi içine sindirmiş bir kişinin dönüp ben
Müslümanım demesi, kendisini küfrün gönüllü askeri olmaktan kurtaramaz.
Müslümanlarda görülen yanlışlar İslâm’ın
bütünlüğüne halel getirmez. İslâm’ın bütünlüğüne zarar vermeden İslâm’ı yaşamak
esastır. İnsanları yöneten, insanların hayatlarını beşikten mezara kadar
düzenleyen ilahi hükümlere “din” denir. İnsanları yöneten, hayatlarını
düzenleyen hükümlerin sahibine de “Rab” denir.
Rabbin göndermiş olduğu dinin
uygulanışına “ibadet” denir. Allah’a ibadet eden kimseye ise “Abdullah” denir.
Yaratan Rabbimiz, insanları yönetmek üzere din ve devlet tahsis etmiştir. Bu
nizam ve intizamın tamamı, iç içe geçmiş zincirin halkaları gibidir. Biri
olmazsa bütünlük olmaz, denge bozulur. İşte Allahû Teâla’nın göndermiş olduğu
dinimiz de bu halkalar gibi bir bütündür. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle bahsedilir.
“Bugün size dininizi ikmal ettim. Üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için
din olarak İslam’ı beğendim.” (Maide Sûresi/ 3) İslâm; kâmil ve şamil
bir hayat nizamıdır. İslâm’ın fazlası veya eksiği yoktur. İslâm, asla ve kat’a
bölünmeyi, parçalanmayı kabul etmeyen bir bütündür. Müslümanlar tarafından
yanlış tatbik edilen hükümleri İslâm’dan çıkarmaya kalkışmak, insanlar üzerinde
ilahlık iddiasında bulunmaktır.
Cihad’sız ve Mücahid’siz bir asrın
Müslümanlarıyız. İslâm’ın cihad emrinin gündeme gelmesinden herkesten önce “Biz
de Müslüman’ız” diyenler rahatsız olmaktadır. Bu da bir kıyamet alâmetidir.
Günümüzde Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da yerel ve küresel
Firavunlara karşı bir mücadele verilmektedir. Mücadeleyi sürdürenler zaman zaman
ifrat ve tefrite düşmektedirler. Bunlardaki ifrat ve tefritten yola çıkarak
bazı beyni kireçlenmiş kişi ve kimseler ellerinden gelse Kur’ân’dan cihad
âyetlerini çıkartacaklardır.
Cihad, İslâm’ın kıyamete kadar devam
eden hükmüdür. Asla ve kat’a zaman aşımına uğramaz. Yanlış yapan Müslümanlar
eliyle İslâm’ın cihad hükmünü gündeme getirerek İslâm’ın cihad’sız bir din
olduğunu Müslümanlara kabul ettirmeye çalışan yerel ve küresel Firavunlardır.
İslâm’ın cihad emrinin amacı, insanlığı imha etmek değil, ihya etmektir. İnsanı
ve insanlığı imha edenlerin İslâm’ın cihad emriyle yakından veya uzaktan bir
ilişkileri yoktur. Bakınız günümüzde Irak’ta, Suriye’de İslâm’ın cihad emrinden
yola çıkarak bir takım yanlışlar yapan kişi ve kimseler vardır. Bu kişi ve kimseler
nerden geldiler? Bunların büyük bir çoğunluğu Irak’ta evleri küresel katil
Amerika tarafından bombalanmış, anneleri ve babaları öldürülmüş, gözleri önünde
eşlerine tecavüz edilmiş, çocukları, akrabaları kurşuna dizilmiş kimselerdir.
Bunların psikolojisini hesaba katmadan doğru bir değerlendirmede bulunamayız.
Münkir ve müşrik medyanın verdiği haberlere göre bunlar insan kesiyorlar,
köyleri ateşe veriyorlar, evleri talan ediyorlar.
Bunlara kâfir deyip geçmek kolaydır.
Asıl bunları bu hale getiren, bu hale getirdikten sonra bunların yaptıklarını
İslâm’ın cihad emrine dayandıran asıl katili bulup getirmek lazımdır. Asıl
katil Amerika’dır. “Allahû Ekber” diyenleri “La İlahe İllallah” diyerek
öldürenler, Amerikan katliamlarının mahsulleridir. İslâm coğrafyasında katil
Amerika Müslümanları Müslümanlara düşman etti. Katil Amerika, İslâm
coğrafyasında yaşayan insanları insan olmaktan çıkarttı. Peki, bizi
insanlığımızdan, Müslümanlığımızdan eden katil Amerika’dan biz nasıl
kurtulabiliriz? Elbetteki dinimiz İslâm’ın emri cihad ibadetini ihya etmek
suretiyle kurtulabiliriz. Şunu bilelim ki; cihad şunun bunun emri değil,
Allah’ın emridir. Allah’ın cihad emrini gereksiz görmek, Allah’a imanı gereksiz
görmektir.
Kur’ân’ı alır okursanız veya okutursanız
görürsünüz ki, Kur’ân baştan sona iman ve cihad kokan bir kitaptır. Kur’ân,
insanı imansız ve cihadsız bırakmayan bir kitabdır. Cihad, İslâm’ın hayatıdır.
Cihad’ı İslâm’dan çekip alırsanız, yani İslâm’ı cihad emri olmayan bir din
olarak tasavvur ederseniz, İslâm’ın hayata hâkim olma hakkını mahkûm etmiş
olursunuz. İslam’ı mabede hapsedilmiş, evcil, sokağa söyleyecek bir sözü
olmayan, ekonomik ve siyasal yaşama, sanat ve estetiğe, mimariye, tarihe, ölüm
ve ötesine ait bir iddiası, bir söylemi bulunmayan ölü dünya dinlerinden bir
din olarak tasavvur edenler, Allah’ın indirdiği dine değil, sahte ilahlar
tarafından uydurulmuş ve üretilmiş dinlere tabi olanlardır. Cihad İslâm’ın
emridir. İslâm ümmetinin mensuplarına düşen görev, Kur’ân’ın cihad emrini
yerine getirip mücahid ve mücahide olmaktır. Mücahid ve Mücahide olmak, şuna
buna değil, Kur’ân’a asker olmaktır. Kur’ân okundukça, anlaşıldıkça İslâm’ın
cihad’sız, İslâm ümmetinin de Mücahid’siz/Mücahide’siz olamayacağı teslim
edilecektir. Cihad, cahillerin ve canilerin ellerindeki kılıçları almak
içindir. Cihad’sız geçen günler, cahillerin ve canilerin cinayet
günleridir.
Cihad istiklalimizin ve istikbalimizin
garantisidir. Cihad’sız bir dine inanmış olanların akibetleri, Firavunlara
köleliktir. Müslüman olarak “Maşrıkta bir Müslüman’ın ayağına bir diken
batsa benim ayağım kanar. Mağrıp’ta bir Müslüman’ın ayağına bir taş çarpsa
benim ayağım sızlar” demiyorsan, imanın problemli demektir. İman
edip iman merkezli bir hayat yaşamak istiyorsan, dünya Müslümanlarını
sahiplenmek mecburiyetindesin. Aksi halde imanına ihanet etmiş olursun.
İslâm Cihad’sız, ümmet Mücahid’siz olmaz
İslâm’dan gayrisiyle amel etmek, İslâm’dan gayrisini sevmek ve savunmak, Müslüman’ın Müslümanlık iddiasını bitirir. İmam Şafiî (Rh.a.) der ki: “Müslüman nerede olursa olsun, İslâm’ın hükümlerini üstlenmiştir.” (el- Mebsut/ İmam Serahsi, C: 99, Sh: 99, Mısır/ 1324) İslâm’ın hükümleri saldırıya uğradığında harekete geçmek, “Ben Müslüman’ım” diyen herkesin ertelenme kabul etmeyen müşterek görevidir.
Allah’ın dini İslâm’ın bir bütün olarak
anlaşılmaması, dünya müstekbirlerinin en büyük sevdaları ve sermayeleridir.
Çünkü dinini yarım anlamış, dininin bir kısmından vazgeçmeyi içine sindirmiş
bir kişinin dönüp ben Müslümanım demesi, kendisini küfrün gönüllü askeri
olmaktan kurtaramaz.
Müslümanlarda görülen yanlışlar İslâm’ın
bütünlüğüne halel getirmez. İslâm’ın bütünlüğüne zarar vermeden İslâm’ı yaşamak
esastır. İnsanları yöneten, insanların hayatlarını beşikten mezara kadar
düzenleyen ilahi hükümlere “din” denir. İnsanları yöneten, hayatlarını
düzenleyen hükümlerin sahibine de “Rab” denir. Rabbin göndermiş olduğu dinin
uygulanışına “ibadet” denir. Allah’a ibadet eden kimseye ise “Abdullah” denir.
Yaratan Rabbimiz, insanları yönetmek üzere din ve devlet tahsis etmiştir. Bu
nizam ve intizamın tamamı, iç içe geçmiş zincirin halkaları gibidir. Biri
olmazsa bütünlük olmaz, denge bozulur. İşte Allahû Teâla’nın göndermiş olduğu
dinimiz de bu halkalar gibi bir bütündür. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle
bahsedilir. “Bugün size dininizi ikmal ettim. Üzerinize nimetimi tamamladım
ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” (Maide Sûresi/ 3) İslâm;
kâmil ve şamil bir hayat nizamıdır. İslâm’ın fazlası veya eksiği yoktur. İslâm,
asla ve kat’a bölünmeyi, parçalanmayı kabul etmeyen bir bütündür. Müslümanlar
tarafından yanlış tatbik edilen hükümleri İslâm’dan çıkarmaya kalkışmak,
insanlar üzerinde ilahlık iddiasında bulunmaktır.
Cihad’sız ve Mücahid’siz bir asrın
Müslümanlarıyız. İslâm’ın cihad emrinin gündeme gelmesinden herkesten önce “Biz
de Müslüman’ız” diyenler rahatsız olmaktadır. Bu da bir kıyamet alâmetidir.
Günümüzde Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da yerel ve küresel
Firavunlara karşı bir mücadele verilmektedir. Mücadeleyi sürdürenler zaman
zaman ifrat ve tefrite düşmektedirler. Bunlardaki ifrat ve tefritten yola
çıkarak bazı beyni kireçlenmiş kişi ve kimseler ellerinden gelse Kur’ân’dan
cihad âyetlerini çıkartacaklardır.
Cihad, İslâm’ın kıyamete kadar devam
eden hükmüdür. Asla ve kat’a zaman aşımına uğramaz. Yanlış yapan Müslümanlar
eliyle İslâm’ın cihad hükmünü gündeme getirerek İslâm’ın cihad’sız bir din
olduğunu Müslümanlara kabul ettirmeye çalışan yerel ve küresel Firavunlardır.
İslâm’ın cihad emrinin amacı, insanlığı imha etmek değil, ihya etmektir. İnsanı
ve insanlığı imha edenlerin İslâm’ın cihad emriyle yakından veya uzaktan bir
ilişkileri yoktur. Bakınız günümüzde Irak’ta, Suriye’de İslâm’ın cihad emrinden
yola çıkarak bir takım yanlışlar yapan kişi ve kimseler vardır. Bu kişi ve
kimseler nerden geldiler? Bunların büyük bir çoğunluğu Irak’ta evleri küresel
katil Amerika tarafından bombalanmış, anneleri ve babaları öldürülmüş, gözleri
önünde eşlerine tecavüz edilmiş, çocukları, akrabaları kurşuna dizilmiş
kimselerdir. Bunların psikolojisini hesaba katmadan doğru bir değerlendirmede
bulunamayız.
Münkir ve müşrik medyanın verdiği
haberlere göre bunlar insan kesiyorlar, köyleri ateşe veriyorlar, evleri talan
ediyorlar. Bunlara kâfir deyip geçmek kolaydır. Asıl bunları bu hale getiren,
bu hale getirdikten sonra bunların yaptıklarını İslâm’ın cihad emrine
dayandıran asıl katili bulup getirmek lazımdır. Asıl katil Amerika’dır. “Allahû
Ekber” diyenleri “La İlahe İllallah” diyerek öldürenler, Amerikan
katliamlarının mahsulleridir. İslâm coğrafyasında katil Amerika Müslümanları
Müslümanlara düşman etti. Katil Amerika, İslâm coğrafyasında yaşayan insanları
insan olmaktan çıkarttı. Peki, bizi insanlığımızdan, Müslümanlığımızdan eden
katil Amerika’dan biz nasıl kurtulabiliriz? Elbetteki dinimiz İslâm’ın emri
cihad ibadetini ihya etmek suretiyle kurtulabiliriz. Şunu bilelim ki; cihad
şunun bunun emri değil, Allah’ın emridir. Allah’ın cihad emrini gereksiz
görmek, Allah’a imanı gereksiz görmektir.
Kur’ân’ı alır okursanız veya okutursanız
görürsünüz ki, Kur’ân baştan sona iman ve cihad kokan bir kitaptır. Kur’ân,
insanı imansız ve cihadsız bırakmayan bir kitabdır. Cihad, İslâm’ın hayatıdır.
Cihad’ı İslâm’dan çekip alırsanız, yani İslâm’ı cihad emri olmayan bir din
olarak tasavvur ederseniz, İslâm’ın hayata hâkim olma hakkını mahkûm etmiş
olursunuz. İslam’ı mabede hapsedilmiş, evcil, sokağa söyleyecek bir sözü
olmayan, ekonomik ve siyasal yaşama, sanat ve estetiğe, mimariye, tarihe, ölüm
ve ötesine ait bir iddiası, bir söylemi bulunmayan ölü dünya dinlerinden bir
din olarak tasavvur edenler, Allah’ın indirdiği dine değil, sahte ilahlar
tarafından uydurulmuş ve üretilmiş dinlere tabi olanlardır.
Cihad İslâm’ın emridir. İslâm ümmetinin
mensuplarına düşen görev, Kur’ân’ın cihad emrini yerine getirip mücahid ve
mücahide olmaktır. Mücahid ve Mücahide olmak, şuna buna değil, Kur’ân’a asker
olmaktır. Kur’ân okundukça, anlaşıldıkça İslâm’ın cihad’sız, İslâm ümmetinin de
Mücahid’siz/Mücahide’siz olamayacağı teslim edilecektir. Cihad, cahillerin ve
canilerin ellerindeki kılıçları almak içindir. Cihad’sız geçen günler,
cahillerin ve canilerin cinayet günleridir.
Cihad istiklalimizin ve istikbalimizin
garantisidir. Cihad’sız bir dine inanmış olanların akibetleri, Firavunlara
köleliktir. Müslüman olarak “Maşrıkta bir Müslüman’ın ayağına bir diken
batsa benim ayağım kanar. Mağrıp’ta bir Müslüman’ın ayağına bir taş çarpsa
benim ayağım sızlar” demiyorsan, imanın problemli demektir. İman
edip iman merkezli bir hayat yaşamak istiyorsan, dünya Müslümanlarını
sahiplenmek mecburiyetindesin. Aksi halde imanına ihanet etmiş olursun.
İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristlerin katliamları / 1
Batı âlemi, İslâm’ın ve Müslümanların imajıyla oynuyor. İslâm’ın doğru anlaşılmasını ve tam yaşanmasını asla istemiyor. Başta şeytan Amerika olmak üzere Batı, İslâm coğrafyasında İslâm ve Müslümanlar adına örgütler icad ediyor. İcad ettiği bu örgütler vasıtasıyla insanları “İslâm Devleti”nden nefret ettirmeyi amaçlıyor. Rabbimiz uyarıyor:
“Ey Ehl-i kitap! Neden hakk’ı batıla karıştırıyor ve
bile bile gerçeği gizliyorsunuz?” (Âl-i İmran Sûresi/ 71)
“Ehl-i Kitaptan bir grup şöyle dedi:
“Mü’minlere indirilmiş olana günün evvelinde/sabahleyin inanın günün
ahirinde/akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böyle kendi
dinlerinden) dönerler.” (Âl-i İmran Sûresi/ 72)
Yeryüzünde Müslümanları imansız ve
İslâm’sız kılmak, Hıristiyanların Yahudilerle birlikte yürütmüş oldukları
müşterek faaliyetlerdendir. Küresel despotların taşeronluğunu
yapanŞeytanın müritleri, devşirdiği Müslümanlarla, Müslümanların
coğrafyasında Müslüman katliamını sağlıyorlar. Hıristiyan terörist
batı; 100 yıldır sömürge alanı haline getirdiği Müslüman bölgelerde
Müslümanlarla oyun oynuyor. İslâm’ı ve Müslümanları kötü gösteriyor.
Şunu bilelim ki; İslâm’ın ve Müslümanların etrafında oluşturulan şek ve
şüpheleri bertaraf etmek, imanı muhafaza ve müdafaa cümlesindendir.
Asrımızda Hıristiyan teröristlerin
katliamları neticesinde Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Yemen,
Bahreyn, Doğu Türkistan, Keşmir, Pakistan yanıyor, yıkılıyor, insanlar ölüyor.
Buralarda meydana gelen bütün katliamların arkasında Amerika iradesi
vardır.
Amerika, Hıristiyan teröristlerin
küresel temsilcisidir. Bakınız İsrail denilen Amerika’nın terör karakolunun
devlete dönüştürülme talebi, Yahudilerin değil, Batı’nın talebidir. İsrail,
Batı’nın İslâm coğrafyası için düşündüğü, tasarladığı bir terör sistemidir.
İkinci dünya savaşından sonra Batı, İslâm coğrafyasını İsrail üzerinden kontrol
etmektedir. İsrail’in İslâm coğrafyasında ortaya çıkmış bütün terör
örgütleriyle ilişkisi vardır. Hıristiyan Siyonistler için İsrail, Yahudilerin
zamanın sonunda kurtuluşları için feda edilecek Yahudilerin yuvasıdır, bu
mülahaza ile mümkün mertebe dünyanın Yahudilerini İsrail’de toplamaktadırlar.
Onlara göre Hıristiyanlığın
Küresel Krallığı için İsrail’in devlet olması gerekli olan bir aşamadır. Yahudi
Terör Üssü İsrail, ABD ve Batı’nın iktidar seçkinleri için , bölgedeki
emperyalist hakimiyetleri için kullanışlı bir araçtır. Laik Batılılar ve
Evanjelik Hıristiyanlar İsrail’i kendi inançları ve çıkarları için
istismar etmektedirler. Bu açıdan bakıldığında İsrail’in Batı’yı değil,
Batı’nın İsrail’i kullanıp araçsallaştırdığını söylemek mümkündür. Batı’nın
İslâm coğrafyasında gerçekleştirdiği bütün pis işlerin, katliamların aracı
İsrail’dir. İsrail, kötülüklerin savaşçısıdır. Nerede bir kötülük varsa İsrail
oradadır!
Küresel kötülükleri yaymakla meşgul olan
Amerika için İsrail bir kötülük silahıdır. Nitekim geçenlerde her fırsatta
İsrail’in güvenliğini ABD ile eşit tutan ABD’li siyasetçilerin en açık sözlüsü
Başkan Yardımcısı Joe Biden, “Eğer bir İsrail olmasaydı, çıkarlarımızdan emin
olmak için bir tane icat etmek zorunda kalabilirdik” dedi.
Hıristiyan teröristlerin küresel
temsilcisi Amerika, İslâm coğrafyasındaki yer altı ve yerüstü zenginlik
kaynaklarını hegemonyası altına almak için hukuku hiçe sayarak keyfî ve cebri
davranmaktadır. Televizyon ekranlarında seyrettiğimiz Amerikalı gazetecilerin
kesilme olayı tamamen Obama yönetiminin Irak’ta yeni katliamlar gerçekleştirmek
için Amerikan kamuoyunu arkasına almak amacıyla ortaya koyduğu bir
senaryodur.
Gazeteci kesme olayının
Müslümanlarla yakından veya uzaktan bir alakası yoktur. Gazetelerin atacakları
manşet şuydu: BİR İNGİLİZ BİR AMERİKALI GAZETECİYİ KESTİ. Doğru olan manşette
buydu. Bakınız Amerika seneler önce Irak’a girdi. Irak’ta taş üstünde taş bırakmadı.
Irak’ı yıktı, yaktı ve parçaladı. Amerika, girdiği bir yerden yıkmadan,
yakmadan ve parçalamadan çıkmaz.
Şeytan Amerika Irak’ta açlığını
giderdikten sonra Irak’ı harabe halinde bırakıp gitti. Amerika Ayı gibidir. Aç
kalınca bir daha geri gelir. Şimdilerde Irak’a geri geliyor. Kuzey Irak’ta
Kürtlerin elinde petrol gördü. Kürtlerin elindeki bu petrole on yıllarca sahip
olmak için icad ettikleriyle Kürtleri tehdit ederek Kürtlere silah veriyor.
Bazı Kürtler de buna seviniyor. Amerika, Kuzey Irak’ta Kürtlerin elindeki
petrole sahip olmak için Kürtleri ölüme gönderiyor. Tarih boyunca Kürtlerin en
büyük düşmanı Amerika olmuştur ve bu düşmanlık halen de devam etmektedir.
Amerika silah tüccarları vasıtasıyla Araplara da silah satıyor. Böylece
Hıristiyan teröristlerin temsilcisi terörist Amerika kendi silahlarını
Müslümanlara satarak zenginleşiyor. İslâm coğrafyasında birbirlerine düşman
olanlar, birbirlerini öldürenler de Müslümanlar oluyor.
Mesela Mısır’da halkın yüzde elli
reyi ile iktidara gelmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi iktidardan dipçiklerin
zoruyla indirip bir Ramazan ayında “Adeviyye Meydanı”nda beş bin Müslüman’ı
şehid ettikten sonra onun yerine Cumhurbaşkanlığını ilan eden Abdulfettah
el-Sisi’nin arkasında Amerika var. Amerika, yerel katilleri iktidar yapan
küresel bir katildir. Müslüman olarak beni dilhun eden, kanıma dokunan Amerika
denilen teröristin Mısır’da iktidar yaptığı Abdulfettah el- Sisi’nin
Cumhurbaşkanlığını tebrik edenlerin halen Türkiye’de alkışlanmış olmasıdır. Ne
zaman firaset-i müminini kuşanacağız? Bilelim ve inanalım ki; Firavunları
tebrik edenlerin ne kendilerine ve ne de başkalarına her hangi hayırları olmaz.
Mısır’da Ramazan ayında “Adeviyye Meydanı”nda Sisi ve askerleri tarafından
şehid edilen beş bin Müslüman’ın katili hakikisi Hıristiyan teröristler ve bu
Hıristiyan teröristlerin yanlarında yer alanlardır.
İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristlerin katliamları/2
islâm coğrafyasında ortaya çıkmış olan her bir terör örgütü, Hıristiyan teröristlerin terörist devleti Amerika için bir ekmek kapısıdır. Hıristiyan teröristler için de bir sermayedir. Hiçbir zaman bitmesini, ortadan kalkmasını istemezler.
İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristlerin katliamları/2
islâm coğrafyasında ortaya çıkmış olan her bir terör örgütü, Hıristiyan teröristlerin terörist devleti Amerika için bir ekmek kapısıdır. Hıristiyan teröristler için de bir sermayedir. Hiçbir zaman bitmesini, ortadan kalkmasını istemezler.
İslâm coğrafyasını kan gölüne çeviren
Hıristiyan teröristlerdir. Bakınız Suriye’deki Firavun’a ve ailesine kimyasal
silahları veren Hıristiyan teröristlerdir. Irak’ta Halepçe’de binlerce Kürd’ü
imha eden Irak Firavunu’na ve ailesine kimyasal silahları veren Hıristiyan
teröristlerin terörist devleti Amerika’dır. İslâm coğrafyasındaki bombalar,
mayınlar ve kimyasal silahlar, Hıristiyan teröristlere aittir. İslâm
coğrafyasını Hıristiyan teröristlerin bombalarından, mayınlarından, kimyasal
silahlarından arındırmak, mü’minler için farz-ı ayn olan bir ibadettir.
Hıristiyan teröristlerin devleti
Amerika’yı terörist devlet ilan etmeyenlerden insanlığa her hangi bir hayır
gelmez. İnsanlığa faydalı ve hayırlı olmanın asgari şartlarından birisi de,
Amerika’yı Hıristiyan teröristlerin terörist devleti ilan etmektir. İslâm
coğrafyasında yaşayan Müslümanlar olarak güne Hıristiyan teröristlerin
katliamlarıyla uyanıyoruz. İsrail, Hıristiyan teröristlerin İslâm coğrafyasının
kalbine sapladığı bir hançerdir. Sapladığı günden bu yana kan akmaya devam
ediyor. İçinde kan olan her yanımızın çöktüğü bir dönemdeyiz. Bilindiği gibi,
Küresel katil Amerika’da İkiz kuleler bombalandı. Amerikalılar çoğu Hıristiyan
olan vatandaşlarını kaybetti. Sonrasında ne oldu tüm Avrupa Hıristiyan
devletleri Amerika’nın Afganistan ve Irak’taki işgallerini ve milyona varan
sivil katliamlarını haklı gördü.
Üstelik her türlü imkânlarını seferber
ettiler. Müslüman ülkelerden ses çıkmadı. Hatta şeytan Amerika’nın terörist
ilan ettiği gruplarla hiçbir alakalarının olmadığını ispatlamak adına
Amerika’nın kurdurduğu ve tek ağababası olduğu Nato ve Birleşmiş Milletler
aracılığı ile kararlar alıp, Nato’ya asker gönderip İslâm coğrafyasını birlikte
işgal ettiler. Hıristiyan teröristleri terörist devleti Amerika tarafından
oluşturulan algı ve kamuoyunu görüyor musunuz? Birkaç yüz Hıristiyanın
yaptıkları zulme karşılık öldürülmesi üzerine kocaman devletler işgal edilip
vatandaşları öldürülüyor ve hiç kimsenin sesi çıkmıyor. Batı yeniden oluşuyor.
Batının yeniden oluşumu, Hıristiyan teröristlerin katliamlarıyla
gerçekleşiyor.Bakınız Kur’ân bu Hıristiyan teröristlerle olan ilişkimizin nasıl
olması gerektiğini tarif ediyor ve onları nasıl anlatıyor.
“Ey iman edenler! Kendi
dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri
durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları
ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları
(düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size
açıklamış bulunuyoruz. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri
halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise,
sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler. Kendi başlarına kaldıklarında da,
size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar...” (Âl-i İmran
Sûresi/118-119)Hıristiyan teröristler, kinlerini kendilerine Rab, keyiflerini
de kendilerine din edinmişlerdir. İslâm coğrafyasında yıkmak, yakmak,
parçalamak, Hıristiyan teröristlerin en belirgin vasıfları olmuştur. İslâm
coğrafyasını Hıristiyan teröristlerden arındırmak, Kur’ân’a iman etmiş olmanın
gereğidir.
İslâm coğrafyasında insanın değerini
düşüren, insanı değersiz hale getiren Hıristiyan teröristlerin terörist
devletleri Amerika’dır, Amerika’nın politikalarıdır. Dolayısıyla İslâm
coğrafyasında yaşayan Araplar, Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Boşnaklar
hâsıl-ı kelam mağdur ve mazlum bütün ırklar, kabileler, aşiretler Amerikan
düşmanlığı hususunda birleşmedikçe, Amerika’nın İslâm coğrafyasındaki
hegemonyasını kırmak için yardımlaşıp birlikte direnmedikçe hiç kimsenin ayağı
yer etmez, hiç kimse yarınından emin olamaz. Çare Amerika’yı avaneleriyle
birlikte İslâm coğrafyasında çıkarmak için birleşmek, yardımlaşmak ve topluca
direnmektir. Müslüman olarak Kur’ân’a iman etmiş olanlar, Kur’ân’ın
ruhunu ve maksadını anlamış olanlar, Hıristiyan teröristlerin terörist
devletleri Amerika karşısında tek cephe olup direnmek hususunda değil bir
saniye bir salise kadar bile geri durmazlar.
İslâm coğrafyasında Hıristiyan teröristlerin katliamları /3
Müslüman olup da küresel terörist Amerika’ya karşı direnmeyenler, Kur’ân’ı ve Kur’ân’ın gönderiliş maksadını anlamayanlardır. Kur’ân insanlığın ihyası için geldi. İnsanlığı imha edenlerle savaşmak, Kur’ân’ın emridir. Mâide sûresindeki ayet-i kerimede
“Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat
çıkarmayan bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim
de bir adamın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”
(Mâide sûresi, 5/32) buyrulmaktadır
. Şayet bugün Irak’ın Sincar’ında
Ezidilerin kadınlarına, kızlarına, gelinlerine tecavüz ediliyorsa bunları
kurtaracak olan Hıristiyan teröristlerin terörist devleti Amerika değil,
Amerika’nın ortaya çıkardığı bebek katili örgütler de değil, Kur’ân’ın bu
ayetine iman etmiş olan ve “Biz de Müslüman’ız” diyen herkestir. Amerika’nın
lügatinde tecavüze uğrayan kadınları, kızları kurtarmak diye bir şey yoktur.
Amerika’nın kendisi tecavüzcüdür. Irak’ta Ebu Gureyb hapishanesinde Amerikalı
askerler tarafından tecavüze uğrayan Müslüman kadınların “Bizi Kurtarın”
feryadları hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Bağdat’ın Ebu Nehhas Caddesi’nde
bulunan Cihan Haber Ajansı bürosunda yapılan bir röportajda şunlar kayda
geçiyor:
“Bağdat’ta bir apartmanın son
katında dört oğlu ve üç kızıyla kalan Bağdatlı İmtisal, 26 Şubat gecesi
gürültüyle uyanıp odanın ortasında 21 Amerikan askerini gördüğü anın dehşetini
anlatıyor. Askerler, önce büyük oğlunun sonra da İmtisal’in başına bir çuval
geçiriyor ve her ikisinin de elini arkadan bağlayarak evden çıkarıyor. Oğlu
serbest bırakılıyor; ancak İmtisal tam üç ay sonra dönebiliyor evine. Ebu
Ğıreyb’e götürülmeden önce bir zamanlar Saddam’a ait olan Sücud Sarayı’nda iki
saat bekletilen, ardından Bağdat Havaalanı’nda altı gün boyunca sorguya çekilen
İmtisal El Hüseyni, ‘’Genç bir bayan asker ifademi aldı. Tercüman Iraklı bir
Hıristiyan kadındı. Direnişçilere yardım ettiğim için tutuklandığım söylendi.
İtirazım işe yaramadı’’ diyor. İmtisal, para karşılığı Amerikalılara casusluk
yapan komşusunun ihbar ettiğinden kuşkulanıyor. Ebu Ğıreyb’in üst katında
kadınların ve çocukların, alt katında ise erkeklerin kaldığını söyleyen
İmtisal, ‘’İspanyol askerleri nöbet tutuyorsa kendi aramızda sohbet
edebiliyorduk.
Ancak Amerikan askerlerinin buna
bile tahammülü yoktu. Konuşanı ‘son hücre’ diye bilinen odaya atıyorlardı.
Oraya yemek getirilmiyordu ve hasta olsanız bile doktor çağrılmıyordu’’ diyor.
Erkek askerlerin kadın askerlerden daha iyi davrandığı tespitini yapan İmtisal,
koğuşun en sonunda yer aldığı için ‘son hücre’ diye anılan odaya iki defa
atılmış; ikisinde de çocuklara yemek vermesini bahane etmişler. Ebu Ğıreyb
mağduru kadın, ‘’On sekiz yaşın altındaki erkek çocukların ellerini bağlıyor,
ayaklarına ağır zincirler takıyor ve bu şekilde deterjan çuvallarını
taşımalarını istiyorlardı. Çocuklar yavaş hareket ettikçe ‘hızlı yürü!’ diye
bağırıyor, onların bu haliyle eğleniyorlardı’’ ifadesini kullanıyor. Kadını,
Dicle’nin üzerinde sallandırdılar. İmtisal, şahit olduğu işkenceleri şöyle
anlatıyor: ‘’Saddam’ın hizmetinde çalışan Sabah Mirza’nın karısını içeri
almışlardı. Kocası Bağdat düşmeden önce emekliye ayrılmış, sonra da vefat
etmişti. Buna rağmen karısının ellerini buz kalıpları içinde saatlerce
beklettiler. Başka bir kadın da işkence gördüğü için felç geçirmişti.
Amerikan askerlerinin saçlarını ellerine
dolayarak çektiklerini anlatmıştı. El Azamiye Sarayı’nda tecavüze uğrayan iki
kadınla daha konuştum. Kadınlar tecavüze uğramakla kalmayıp şişlerle
dağlanmışlar. Vücutlarındaki izleri gördüm. Onlardan biri, vincin ucuna
asılarak saatlerce Dicle Nehri üzerinde asılı tutuldu.’’ İmtisal’in şahit
olduğu en dramatik olay, komşularından bir kadının kocasının gözü önünde
tecavüze uğraması olmuş: “Kocasının sesini duyuyordum, ‘Yapmayın, bu benim
şerefim’ diye bağırıyordu.’’ İşkence fotoğraflarının yayınlanmasının ardından
Ebu Ğıreyb’e yabancı gazetecilerin geldiğini; ancak kadınlara ‘sakın sesinizi
çıkarmayın’ uyarısı yapıldığını söylüyor. “O gün çayımıza uyku ilacı kattılar;
çünkü çay içen kadınlar uyumaya başladı. Gazeteciler, aşağıda erkeklerin
yattığı katta duruyordu. ‘İçinizde Iraklı gazeteci var mı?’ diye bağırdım. Biri
‘Biz seni duyuyoruz, ne söylemek istiyorsan söyle’ dedi. Ben de ‘Bize yardım
edin!’ diye bağırdım’’ diyen İmtisal, daha sonra güneşin altındaki bir çadırda
beş gün bekletilmiş.”
İslâm coğrafyasında Hıristiyan
teröristler eliyle gerçekleştirilen bu katliamları bir zafer havası
atmosferinde kutlamak amacıyla önümüzdeki günlerde Papa başta Türkiye olmak
üzere İslâm coğrafyasının muhtelif ülkelerine ziyaretler düzenleyebilir. Çünkü
tarih boyunca Hıristiyanların Papaları katliamlardan özel zevk almışlardır.
Bugüne kadar Hıristiyan teröristlerin katliamlarını kınayan bir tek Papa’ya
rastlanmamıştır. Hıristiyan teröristler için İslâm coğrafyasında
gerçekleştirdikleri her katliam bir zafer sayılır. Papa’nın İslâm coğrafyasına
yapacağı ziyaretler, katliamlara saygı cümlesindendir.
Asrımızda İslâm coğrafyasında Hıristiyan
teröristler tarafından gerçekleştirilen katliamlar, Nemrudları, Firavunları
aratacak noktaya geldi. Amerika denildiğinde katliamlar devleti akla
gelmelidir. Amerika’yı ordusuyla, siyasetiyle, kural ve kaideleriyle İslâm
coğrafyasından çıkarmadıkça katliamların sonu gelmez. Asrımızda İslâm
coğrafyasında Kur’ân-ı Kerîm’in yukarıda geçen âyetine muhalefet edilmektedir.
Haksız yere bir insanı öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi hükme bağlayan
Kur’ân, katliamlara asla müsaade etmez. Bu nedenle diyoruz ki; Hıristiyan
teröristlerin terörist devleti Amerika’nın İslâm coğrafyasında katliamlarına
karşı durmak, Müslümanlarla buluşup yardımlaşmak, direnişi şahadet pahasına
sürdürmek, Kur’ân’a iman etmiş olmanın gereğidir.
YENİ AKİT :Mustafa Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder