İHH konferans salonunda bir grup Libyalı temsilciyi dinledik. Halife Hafter’e
muarız olan bu grup, Fecri Libya olarak anılan İslami muhalefete yakın
duruyordu. Libya’nın tamamını temsil ediyorlardı. İçlerinde Trablus, Bingazi,
Fezzan, Sebha bölgelerini temsilen katılanlar vardı.
Libya’da tercümanlık yapan Aşık Refik Aydoğdu mahdumu Rafet Bey de
görüşme fırsatı ve alaka tazeleme fırsatı bulduk. Bu vesile ile Kuzuluk’tan
müşterek dostumuz Mustafa Kuş’u da anmış olduk.
Libya
heyeti iki saate yakın konuştu; konuştuklarından geride aklımda tek bir cümle
kaldı. Libya’da devrimden cihat dönemine geçtiklerini söylediler. Bu Arap
Baharından sonraki ikinci aşamayı gösteriyor. İslamcılar açısından sandık
dönemi bitti. Silahlı faaliyetlerini bu tanım içinde özetlediler. Diğerleri
açısından da aslında sandık dönemi bitti.Ürdün dahil bölge ülkeleri darbe
düzenine ve İslamcılara bastırma, sindirme düzenine geçtiler. Dolayısıyla
bundan sonraki safha cihat safhası olarak taayyün ediyor.
Lakin burada teorik bir
tartışma var. Dahilde silahlı cihat faaliyetleri olabilir mi? Bu noktada anti
şiddet veya pasiflik ekolünü temsil eden Cevdet Said gibiler elbette muhalefet
şerhi düşüyorlar. Bununla birlikte onların muhalefetine rağmen Arap Baharı
şiddet sarmalına dönüşmüştür. Burada hak sahiplerine yabancılaşacak mıyız? Ya
da Esat’ı onaylayacak mıyız? Bunda kabahat halkın olmayıp kurulu düzenlere
tahakküm edenlerindir.
•
Metodun doğrusu, nefis dairesinde, dahilde mücahade ve barışçıl
bir tarz olmakla birlikte istisnalarını ortadan kaldırdığımızda mutlak zulme
cevaz vermiş oluruz. Yöneticileri de tanrı katına çıkarmış oluruz. Siyasi
barajın önünde boşaltma menfezi olmazsa hepimiz siyasi tufanda boğuluruz. Bugün
ıslahın barışçı seçenekler yürütülmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir.
Hazreti Peygamberin irtihalinden sonra nasıl ki ridde çığırı baş göstermişse
Arap Baharının ardından da darbeler sürecinde benzeri bir süreç baş
göstermiştir.
Arap Baharının halk iradesini ve halk iradesinin de İslami
kesimleri, Müslüman Kardeşleri yüzeye çıkarmasıyla birlikte İslami referanslara
karşı bir ridde dalgası oluşmuştur. Lakin Ebu’l Hasan en Nedevi’nin ifade
ettiği gibi, bu sürecin tek eksiği Hazreti Ebubekir ve iradesidir. Hazreti Ebubekir nasıl ki bazı sahabelerin itirazına ve muhtemel
risklere rağmen ridde akımına mensup kesimlerin ve kabilelerin üzerine gitmişse
günümüzde de en azından bazı hallerde silahlı faaliyet anlamında da cihat
seçeneği, vazgeçilmez bir unsur olarak kendisini dayatmaktadır. Arap Baharı,
Arap dünyasının en dip noktaya ulaşmasından sonra ortaya çıkmış bir sosyal
çalkalanmadır.
Filistin meselesi, Kudüs
meselesi, Aksa meselesinin sahipsizliği vardığımız tereddiye delildir. Kimileri
hâlâ eskiyi tamir etme sevdasında. Bu olmayacak bir şey. Mine’l muhal devamu’l
hal dedikleri gibi eski halin devamı imkansızdır. Lakin kimileri eski sistemi
çarpık da olsa diriltme çabasında. İslami literatürde fitne yerine zulmü
önceleyen sayısız dayanak bulabiliriz. Lakin bunları vakıaya yansıtma
noktasında isabetsizlik var. Cevru sittine sene hayrun min hareci saa
demişlerdir. ‘Bir saatlik kaostan ise zalim sultan evladır’ gibi ifadeler her
makamda geçerli olamaz. Bu ise toplum düzenini düşünürken istibdat fıkhına kapı
aralamak olur. Günümüzde yanlış doğruyu sarmış, zalim mazlumu kuşatmış durumda.
Tarihi bir huruç hareketi zorunlu hale gelmiştir.
Arap Baharının söndürülmesi kurulu yapıların ve düzenlerin
tamamen Batı’nın vekili sıfatıyla hareket ettiklerini göstermiştir. Bu
düzenlerin ıslahları gayri kabildir. Bununla birlikte ıslahları silahsız bir
yöntemle mümkün olanlar İslami referans içinde tedavi edilirler. Son seçenek
olarak daima silahlı faaliyetin kapısı açık kalacaktır. Silahlı süreç
masadadır. Bununla birlikte bu da gelişigüzel kullanılamaz. Nitekim, 1990’lı
yıllarda Mısır’da Cemaat-ı İslamiye estirdiği şiddet sarmalından dolayı kendini
bilahare gözden geçirmiş ve bu yönde bir ‘müracaat fıkhı’ oluşturmuştur.
Günümüzde IŞİD’çiler de aynı süreçten geçerek; hapisteki unsurları yöntemlerini
gözden geçiriyorlar. Bununla birlikte, Gazze’de İsrail’e karşı direnişi temsil
edenler, Libya’da Batı’nın yeni çerisi Halife Hafter’e karşı haklarını ve
İslami değerleri savunanlar, kollayanlar ve Suriye’de Esat rejimini devirmeye
çalışanlar bu seçtikleri yöntemleriyle ilgili me’zun ve mazurdurlar. Hazreti
Ebubekir’in izini ve çizgisini takip ediyorlar.
Bugün Arap Baharına karşı
savaşanlar bir yandan kendi cahiliyetlerini temsil ederken diğer taraftan da
Batı’nın yeniçeriliğini yapıyorlar.
Halk onlara karşı değil,
onlar halka karşı savaşıyorlar.
İslam düşmanlarıyla
savaşmak yerine kendi halklarına karşı kılıç çekiyorlar.
2011 yılından itibaren
halk hareketini militarize eden Kaddafi ile Beşşar olmuştur.
Sonrasında Körfez ülkeleri de darbeleri ve
darbecileri destekleyerek bu sürece katılmışlardır.
Bu nedenle bu aşamada Arap
Baharı cihat aşamasına geçmiştir.
Hakem sandık olmaktan çıkmış kılıç haline
gelmiştir.
Elbette sandığı gömen,
kılıcı çıkaranlara karşı. Zafere dek de böyle de devam edecektir.
LİBYA HEYETİ Libya’da tercümanlık yapan Aşık Refik Aydoğdu mahdumu Rafet Bey
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder