İSLÂM COĞRAFYASININ PROBLEMİ AMELİ DEĞİL İTİKADİDİR
İslâm coğrafyasının
sakinleri bu asırda Kur’ân’la idare olunmayı kabul etmemenin faturasını
ödüyorlar. İdarecilerimiz bizi Kur’ân’la idare etmekten vazgeçtikleri, Allah’ın
kitabı konusunda seçmeci ve sentezci davrandıkları günden bu yana Rabbimiz
azabımızı kendi aramızda kıldı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)
buyuruyor:
“Bir milletin idarecileri Allah’ın kitabı ile hükmetmedikleri
ve Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikleri zaman; Allah
onların azabını kendi içlerinden verir. (Onları aralarındaki fitne, fesat ve
anarşiyle cezalandırır.)” (Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l Fiten: 22)
İdarecileri Allah’ın kitabıyla hükmetmeyen, Allah’ın
indirdiği hükümler karşısında seçmeci ve sentezci davranmayı alışkanlık haline
getirmiş toplumların dini başka dünyası başka olur. Dini başka dünyası başka
olan insanların içinde bulundukları hâl, imansızlık hâlidir. İşte şu asrımızda
İslâm coğrafyasının problemi; Allah’a yedek ilahlar bulması, Allah’ın hükmünü
ve hâkimiyetini bırakıp Allah’a rağmen bulduğu yedek ilahların hükmüne ve
hâkimiyetine bağlı ve bağımlı kalmasıdır. İslâm coğrafyasının asli problemi
budur. Müslüman’ın imanıyla mukayyet kalması unutulursa Müslüman’a tuzak
kurulur. Münkir ve müşrike ihtiyaç kalmaz Müslüman bizzat Müslüman tarafından
vurulur.
Memleketimizde kâğıda dokunan kalemler, oduna dokunan
kibritten daha çok yangın çıkarıyorlar. Memleketimizin insanı Batıya baka baka
boyun fıtığı oldu. Annesini, babasını inkâr eden haramzadelerle doldu.
Memleketimizdeki laikliğe iman etmiş Demokrat sağcı ve solcu müşrikler
sevdalanmışlar iklim-i Ruma. Hariçteki ecnebi düşmana gerek kalmadı şimdi onlar
dinimize karşı geçmiş hücuma. Din haini, iman mahrumu memlekete yar olmadı.
Ehl-i Rum rahat etsin ona çok ağyar kalmadı.
Satılmış ruhları esarete sevdalanmış güruhlarla geri
alamazsınız. İmanınız arızalı ise, Müslümanlara örnek ve önder olamazsınız. Şunu
bilin ki; yüzünüz fikrinizin fihristesidir. İmanınızdan verdiğiniz her taviz,
cehennemdeki yerinizin davetiyesi olacaktır.
Müslüman olarak düşmanları tarafından kendilerine atılan her
bombanın İslâm’a, İslâm’ın asırlarca bu topraklarda örmüş olduğu Müslüman
tarihe ve imaja isabet etmesinden en ufak bir rahatsızlık duymayanlar, evvela
itikadda sonra da amelde duygusuzlaşmış olanlardır. İmanî ve ameli duyarlılığı
kalmamış olanlar, “Biz de Müslüman’ız” deseler dahi
kendilerinden her türlü kötülüğü beklemek mümkündür. Çünkü onlar
itikaden kuduz hastalığına yakalanmış olanlardır.
İslâm coğrafyasında hesabı verilmeyecek bir hayat
dayatılıyor. Böyle bir hayatı dayatanlar, âhiret gününe inanmayanlardır. Çünkü
hesabı verilmeyecek bir hayat yaşayanlar, Hesap Günü’nden kaçanlardır. Onlar
Firavunların kucağında takla attılar. İnsanların umutlarını yaktılar. Onların
dini Allahû Teâla tarafından “İndirilmiş Din” değil, başka dinlerdir.
“Uydurulmuş Din”e karşı “Üretilmiş Din”in kavgasını
verenler, Allahû Teâla tarafından “İndirilmiş Din”e düşman olanlardan
sayılırlar. “Üretilmiş Din”in kavgasını verenler, Peygambersiz olarak
Kur’ân’ı, Sahâbesiz de sünneti anlamaya çalışan, ibadetlerin içini
boşaltıp zevklerinin peşinde koşanlardır. Onlar, “İndirilmiş Din”i boş
vermiş boş konuşan insanlardır.
İslâm coğrafyasında Firavunluk, Nemrudluk yeniden hortladı.
Kuvvetin “Kuvvet Ahlâkı”ndan mahrum olanların eline geçmesi, Firavunların
çoğalmasının garantilenmesine sebep oldu. Firavunluklarını garantilemiş
olanlar, hemcinslerine saldırıyorlar. İnsanlık ölüyor; ölüyor babalar, ölüyor
anneler, ölüyor kundaktaki bebekler. Vicdanlar kayıp, bu diyardan firar ediyor
kuşlar, kelebekler. Zalimi ve zulmü engellemeye gücün etmiyorsa, bari zalimi
zulmüyle birlikte ifşa et. Bu da zalimi ve zulmü engellemenin bir yoludur.
Beşeriyet âlemi feryad ediyor. Şayet Şeriatullah ile yetişmezsek beşeriyet
âleminin imdadına. Karanlıkta karanlık işler yaparız Firavunlar adına!
Müslüman Kavimlerden Türkler, Kürtler ve Araplar, dinlerine
rağmen, imanlarına rağmen, küresel Firavun Amerika’nın, şer şebekelerinin
planlayıcısı İngiltere’nin, Avrupa’nın uyuşturucu kapısı Almanya’nın verdikleri
silahlarla birbirlerini bitiriyorlar. Onlar silah stoklarını tüketiyorlar.
Müslümanlar ise birbirlerini öldürüyorlar. Onlar zenginleşip kâinatı
kirletiyorlar, Müslümanlar ise tabutlarla yerin altına gömülüyorlar. Ey İslâm
coğrafyasının sakinleri Araplar, Türkler ve Kürtler! Siz ne zaman
uyanacaksınız? Ne zaman ellerinizdeki Amerika’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın
silahlarını atıp birbirinizle kucaklaşacaksınız? Bilin ve inanın ki; İslâm
coğrafyasında Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça ağıtlar Türkçe, Kürtçe ve
Arapça, Zafer çığlıkları ise İngilizce ve İbranice olacaktır.
“Ateistim ama bunu kimseye kanıtlamak
mecburiyetinde değilim. Allah biliyo ya o bana yeter!” İşte burası, gafletin ve cehaletin buluştuğu
yerdir. Biz cehaleti saadet diye belletenlerin devrindeyiz.
Hatalarıyla yüzleşmeyenler, yüzsüzleşmeye mahkûmdurlar.
Müslüman olarak amellerimizle değil, neseplerimizle ileri gitmeye karar
verdiğimiz günden bu yana hep birbirimizle boğuşuyoruz. Rasûlüllah (sav)
buyuruyor: “Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz,
yükseltemez, ilerletemez.” (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225) Salih
amelleriyle değil, nesepleriyle ileri gitmeye çalışanlar, İslâm ümmetinin
mürtecileridir. İman ve salih amel yerine nesebi merkeze alan mürtecilerin
kavgası, kavmiyetçilik kavgasıdır. Kavmiyetçilik kavgası, bir an önce zalim
olma kavgasıdır.
Kavmiyetçilik önce bir dava sonra bir kavgadır.
Kavmiyetçilik; bir dava-i İslâmiyye değil, bir dava-i cahiliyedir. Zulüm ve
zalimlik savaşıdır.
Kavmiyet davası; şirk kaynaklı bir zulüm davasıdır.
Kavmiyetçilik ise, zulümdeki eşitliğin kavgasıdır. Kavimlerin Allah’ın dinini
bir kenara bırakıp, Ulus devletler kurma ve savunma yarışmasına girmesi,
tamamen zulümdeki eşitliğin kavgasıdır. Bugüne kadar kurulmuş olan Ulus
devletler insanlığa kan kusturdukları gibi, bugünden sonra kurulacak olan Ulus
devletler de kan kusturacaklardır. Kavmiyetçilik peşinde koşanlar, zulmünden
pay almaya çalışıyorlar. Ellerinden gelse Firavun olacaklar, Nemrud olacaklar.
Kendi kavimlerinden olmayan veya kavminden olup da kendileri gibi inanmayan,
düşünmeyen, zulümlerini onaylamayan herkesi yakacaklar. Kavmiyetçi, zulümde
sınır tanımaz.
Kavmiyetçilik; zulmün ve zalimliğin devamı için mürtecilerin
üstlenmiş oldukları müşriki bir mesuliyettir. Kavmiyetçilik, faydasız bir
meşguliyettir. Rasûlüllah (sav)
buyuruyor: “Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardıma kalkışan kişi, kuyuya düşmüş
deveyi kuyruğundan tutup çıkarmaya çalışan gibidir.” (Sünen-i Ebu Davud, Edeb: 112) Yani
asabiyetçi faydasız bir işle meşgul olmaktadır. Çünkü nasıl kuyruğundan
tutmakla deve kuyudan çıkarılmazsa, haksızlıkla kavmine yardımcı olmaya
çalışmak da hiçbir fayda sağlamaz. (Bezlu’l Mechud Şerhu Sünen-i Ebu Davud/es-
Sehârenfûrî, C:10, Sh: 58-59) Kavmiyetçiliğin adı ister Türkçülük olsun, ister
Kürtçülük olsun, ister Arapçılık olsun ve isterse Farsçılık olsun, malayanidir
ve tamamen abesle işgaldir.
Kavmiyetçilik kavgası; İslâm coğrafyasını işgal ve istilâ
etmiş bulunan Emperyalist devletlerin işini kolaylaştıran bir kavgadır. İslâm
ve insanlık düşmanları, İslâm coğrafyasını en küçük zerratına kadar araştırarak
toplumsal isyanlara sebep olacak fay hatlarını keşfetmeye çalışıyorlar. Ülkelerin ve toplumların mühendisliğini çok
iyi beceren beynelmilel Münkir ve Müşrik, Yahudi ve Hıristiyan, Münafık ve
Mürted kundakçılar, kendi emellerine hizmet eden fay hatlarını Müslümanların
canlarına, mallarına, yurtlarından sürgün edilmelerine mal olsa dahi anında
harekete geçirmektedirler. Nitekim asrımızda küresel katil Amerika ve
avaneleri, İslâm coğrafyasını yeniden mezhepler ve etnik azınlıklar üzerinden
dizayn etmek istiyorlar. Bunun için durmadan kavmiyetçilik kavgasını
körüklüyorlar.
Kavmiyetçilik kavgası,
Ulus devletlerin sigortasıdır. Dolayısıyla İslâm Coğrafyasında seküler
ulusçuluğun ve küresel kapitalizmin dayatmaları devam ettiği müddetçe fitri
olan hürriyete kavuşmak mümkün değildir. Fıtrî olan hürriyete kavuşmak için
ulustan ümmete geçiş şarttır. Ulusçuluk karşısında tek ümmet şuurunu kuşanmak,
imanlı kalmanın şartlarındandır. Ulusçuluk tapınağında gün geçirmekle ulus
devletlerin ayakta kalması için çalışmakla birlikte Müslüman kalma ütopyası ve
projesi peşine düşmek, adeta serap görmek gibidir. “Ulus devletimizi savunalım”
diyenlerle, “Bizim de bir Ulus devletimiz olsun” diyenlerle kavgaya tutuşanlar,
zulümde kardeştirler. Zulümdeki kardeşlik, insanlığa kalleşliktir.
Ulus-aşiret asabiyeti, devr-i cahiliye kalıntısıdır. Bu
kalıntıya tutunmuş olanlar, iman nimetinden uzak kalanlardır. Kavmiyetçilik, iman nimetinden uzak kalmış
putperestlerin gözdesidir. Kavmiyetçilikten; Ulusçuluktan, Aşiretçilikten,
Bölgecilikten kurtulmadıkça özlemlerimizin yönü hep putlara dönüktür. Kişi
putlarla kalbi bağlantısını kesmedikçe mü’min sayılmaz. Bugün bizler “Tanrıları
Ulusal, Savaşları Masal” olan bir kavmiyetçi nesille karşı karşıyayız. Bu nesil
kendi putunu kendisi yapıyor ve yine kendisi tapıyor. Yahudiler, “Yahova”yı
ulusal sayarlar. Onun, yalnız kendilerini üstün kılan tanrı olduğunu söylerler
ve bundan ötürü Yahudi ırkının dünyanın en üstün ırkı olduğuna inanırlar.
Dolayısıyla Müslümanların coğrafyasında kavmiyetçilik yapanların inanç
nesebleri Yahudilikten hali değildir. İnsanların “tanışmak” dışında renklerini,
ırklarını, dillerini tasnife kalkışmaları, onlarla övünmeleri, âlemlerin Rabbi
olan Allah’a karşı bir başkaldırıdır. Ulus devlet, Allah’a karşı
gerçekleştirilen bu başkaldırının kurumlaşmış halidir. Ulus devleti doğuran
kavmiyetçilik, kavmiyetçiliği yoğuran da
Ulus devlettir. İslâm coğrafyasındaki Ulus devletçikler, Tevhid’e
ulaşamamış olan müşrik zihniyetlerin şirk kusmuklarıdır. Kavmiyetçiliğin
peşinde koşanlar, her dönem putperest kalmış insanlardır.
İSLÂM COĞRAFYASININ
İSLÂM’LA İDARE OLUNMASI/2
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat akidesine bağlı Müslümanlar, küresel
katil Amerika ve avanelerinin bütün dayatmalarına rağmen imanlarının bir gereği
olarak İslâm coğrafyasının sadece İslâm’la idare olunmasını istiyorlar ve bunun
için de direniyorlar. Dolayısıyla İslâm coğrafyasındaki bütün kavgaların,
savaşların, çatışmalarının ana sebebi budur. Müslümanlar ya İslâm ile idare
olunmaktan vazgeçip şeytan Amerika’yı ilah edinecekler veya “Rabbimiz
Allah’tır” deyip İslâm coğrafyasının İslâm ile idare olunması için mücadele
edeceklerdir.
Müslümanlar, beşeriyet âlemi için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetin mensuplarıdır. Şehid Hasan El- Benna (Rh.a.) der
ki:“Müslümanların dünyadaki konumları efendilik değil, öğretmenlik
mertebesidir.” Müslümanlara hadim olmayan, Müslümanlara halife de olamaz!
Din gayretiyle müntesiplerini Gayr-i İslâmî idarelere razı
eden mekanizmalar, ehl-i küfür hesabına çalışan mekanizmalardır. İslâm’la idare
olunma bu tip mekanizmalardan kurtulmayı garantiler.
Müslüman insan ister ferd, ister aile, ister cemiyet ve
isterse devlet seviyesinde olsun, her yerde ve her zaman kendini diniyle
mukayyet gören insandır. Müslüman için İslâm dininden kaynaklanmayan ve İslâm
dinine uygunluk arz etmeyen her kanun beynine ve bileğine atılan bir
kelepçedir. Bu kelepçelerden kurtulmanın yegâne yolu, İslâm ile idare
olunmaktır.
Kâfirlerin küfrî idarelerini geçersiz kılmanın en emin yolu,
sadece ve sadece İslâm’la idare olunmaktır. Dinullah’ı ikame etme mesuliyeti,
İslâm’la idare olunmayı zaruri kılar. Dinullah’ı ikame etmek, İslâm’la idare
olunmak, âlemlerin Rabbi olan Allahû Teâla’nın emridir. Allahû Teâla’nın bu emri, ehl-i küfre en ağır
gelen emirlerdendir. Rabbimiz buyuruyor:
“(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz
kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda
(dînde) tefrikaya düşmeyin (fırkalara ayrılmayın).” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz.
Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat
kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere
zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine
ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).” (Şûra Sûresi/ 13)
Bu ayet-i kerime’den açıkça anlıyoruz ki; Hz. Muhammed (sav)
insanları bir bütün olarak Allah’ın dinini
ikame etmeye davet etmiştir. Rasûlüllah
(sav)’in bu daveti müşriklere çok ağır geldi. Müşriklerin mantığı karakteri hiç
değişmez. Dünyada ehl-i küfrü en çok korkutan şey, Müslümanların İslâm’dan
başka bir şeyle idare olunmayı asla ve kat’a kabul etmemeleridir. Dünkü Mekkeli
müşriklerin tavrını bugün şeytan Amerika ve avaneleri sergilemektedirler. İslâm
coğrafyasının İslâm’la idare olunması gündeme geldiğinde şeytan Amerika ile
birlikte Laikliğe iman etmiş Demokrat sağcı ve solcu müşriklerin birleştiklerini
ve birlikte dinleriyle idare olunmak isteyen Müslümanlara karşı harekete
geçtiklerini görmekteyiz.
Küresel katil Amerika’nın hedefi; İslâm coğrafyasında sadece
ve sadece İslâm’la idare olunmak isteyen Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in omurgasını
çökertmektir. Şeytan Amerika bu hedefine ulaşmak için Ulus devletlerle,
Kavmiyetçi terör örgütleriyle dirsek teması halindedir. İslâm coğrafyasında
ortaya çıkmış ulus devletler, Amerikan emperyalizmi hesabına icraatlar ortaya
koymaktadırlar. Çünkü Ulus devletlerin hedefi; Müslümanları ehl-i ferd haline
getirip şahsi kanaatleriyle amel etmelerini sağlamaktır. Çünkü Allah’ın
indirdiği, Rasûlüllah’ın tebliğ ve tatbik ettiği ilâhi hükümlerle amel etmek
yerine kendi şahsi kanaatleriyle amel edenler, ehl-i küfrün sermayesinden
sayılırlar.
İslâm’dan gayrisiyle idare olunmaya razı olanın
Müslümanlığını unut. Vahyin karargâhı olmazsa evler, kundakta boğulur umut!
Müslümanların coğrafyasında Müslümanların kendi dinleriyle
yani İslâm’la idare olunmalarına engel olmak, dünyanın en büyük zulmü ve
zalimliğidir. Çünkü Müslümanları İslâm’dan gayrisiyle idare etmek, Müslümanlara
her gün işkence etmektir. Dinleriyle idare olunmayan Müslümanların din, can,
mal, nesil ve akıl emniyetleri ortadan kalkmıştır. Bu durumdaki Müslümanların etrafını
şek ve şüpheler, korku ve kuşkular kaplamıştır.
YENİAKİT / Mustafa Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder