10 Aralık 2014 Çarşamba

İSLÂM COĞRAFYASININ PROBLEMİ AMELİ DEĞİL İTİKADİDİR ZULÜMDEKİ EŞİTLİĞİN KAVGASI : Mert olanlar için en büyük talihsizlik, namert bir düşmana sahip olmalarıdır. Yarası iyileşmeyen taifelerden birisi de, iyi niyetlerinden vurulanlardır. Babaları uyarılmamış gafil bir kavimle karşı karşıyayız. Bu gafil kavimden biri şöyle diyor:


İSLÂM COĞRAFYASININ PROBLEMİ AMELİ DEĞİL İTİKADİDİR

 İslâm coğrafyasının sakinleri  bu asırda Kur’ân’la idare olunmayı kabul etmemenin faturasını ödüyorlar. İdarecilerimiz bizi Kur’ân’la idare etmekten vazgeçtikleri, Allah’ın kitabı konusunda seçmeci ve sentezci davrandıkları günden bu yana Rabbimiz azabımızı kendi aramızda kıldı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) buyuruyor:

“Bir milletin idarecileri Allah’ın kitabı ile hükmetmedikleri ve Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikleri zaman; Allah onların azabını kendi içlerinden verir. (Onları aralarındaki fitne, fesat ve anarşiyle cezalandırır.)” (Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l Fiten: 22)

İdarecileri Allah’ın kitabıyla hükmetmeyen, Allah’ın indirdiği hükümler karşısında seçmeci ve sentezci davranmayı alışkanlık haline getirmiş toplumların dini başka dünyası başka olur. Dini başka dünyası başka olan insanların içinde bulundukları hâl, imansızlık hâlidir. İşte şu asrımızda İslâm coğrafyasının problemi; Allah’a yedek ilahlar bulması, Allah’ın hükmünü ve hâkimiyetini bırakıp Allah’a rağmen bulduğu yedek ilahların hükmüne ve hâkimiyetine bağlı ve bağımlı kalmasıdır. İslâm coğrafyasının asli problemi budur. Müslüman’ın imanıyla mukayyet kalması unutulursa Müslüman’a tuzak kurulur. Münkir ve müşrike ihtiyaç kalmaz Müslüman bizzat Müslüman tarafından vurulur.

Memleketimizde kâğıda dokunan kalemler, oduna dokunan kibritten daha çok yangın çıkarıyorlar. Memleketimizin insanı Batıya baka baka boyun fıtığı oldu. Annesini, babasını inkâr eden haramzadelerle doldu. Memleketimizdeki laikliğe iman etmiş Demokrat sağcı ve solcu müşrikler sevdalanmışlar iklim-i Ruma. Hariçteki ecnebi düşmana gerek kalmadı şimdi onlar dinimize karşı geçmiş hücuma. Din haini, iman mahrumu memlekete yar olmadı. Ehl-i Rum rahat etsin ona çok ağyar kalmadı.

Satılmış ruhları esarete sevdalanmış güruhlarla geri alamazsınız. İmanınız arızalı ise, Müslümanlara örnek ve önder olamazsınız.  Şunu bilin ki; yüzünüz fikrinizin fihristesidir. İmanınızdan verdiğiniz her taviz, cehennemdeki yerinizin davetiyesi olacaktır.

Müslüman olarak düşmanları tarafından kendilerine atılan her bombanın İslâm’a, İslâm’ın asırlarca bu topraklarda örmüş olduğu Müslüman tarihe ve imaja isabet etmesinden en ufak bir rahatsızlık duymayanlar, evvela itikadda sonra da amelde duygusuzlaşmış olanlardır. İmanî ve ameli duyarlılığı kalmamış olanlar, “Biz  de Müslüman’ız”  deseler dahi kendilerinden her türlü kötülüğü beklemek mümkündür.  Çünkü onlar itikaden kuduz hastalığına yakalanmış olanlardır. 
İslâm coğrafyasında hesabı verilmeyecek bir hayat dayatılıyor. Böyle bir hayatı dayatanlar, âhiret gününe inanmayanlardır. Çünkü hesabı verilmeyecek bir hayat yaşayanlar, Hesap Günü’nden kaçanlardır. Onlar Firavunların kucağında takla attılar. İnsanların umutlarını yaktılar. Onların dini Allahû Teâla tarafından “İndirilmiş Din” değil, başka dinlerdir.
“Uydurulmuş Din”e karşı “Üretilmiş Din”in kavgasını verenler, Allahû Teâla tarafından “İndirilmiş Din”e düşman olanlardan sayılırlar. “Üretilmiş Din”in kavgasını verenler, Peygambersiz olarak Kur’ân’ı, Sahâbesiz  de sünneti anlamaya çalışan, ibadetlerin içini boşaltıp zevklerinin peşinde koşanlardır. Onlar, “İndirilmiş Din”i boş vermiş boş konuşan insanlardır.

İslâm coğrafyasında Firavunluk, Nemrudluk yeniden hortladı. Kuvvetin “Kuvvet Ahlâkı”ndan mahrum olanların eline geçmesi, Firavunların çoğalmasının garantilenmesine sebep oldu. Firavunluklarını garantilemiş olanlar, hemcinslerine saldırıyorlar. İnsanlık ölüyor; ölüyor babalar, ölüyor anneler, ölüyor kundaktaki bebekler. Vicdanlar kayıp, bu diyardan firar ediyor kuşlar, kelebekler. Zalimi ve zulmü engellemeye gücün etmiyorsa, bari zalimi zulmüyle birlikte ifşa et. Bu da zalimi ve zulmü engellemenin bir yoludur. Beşeriyet âlemi feryad ediyor. Şayet Şeriatullah ile yetişmezsek beşeriyet âleminin imdadına. Karanlıkta karanlık işler yaparız Firavunlar adına!

Müslüman Kavimlerden Türkler, Kürtler ve Araplar, dinlerine rağmen, imanlarına rağmen, küresel Firavun Amerika’nın, şer şebekelerinin planlayıcısı İngiltere’nin, Avrupa’nın uyuşturucu kapısı Almanya’nın verdikleri silahlarla birbirlerini bitiriyorlar. Onlar silah stoklarını tüketiyorlar. Müslümanlar ise birbirlerini öldürüyorlar. Onlar zenginleşip kâinatı kirletiyorlar, Müslümanlar ise tabutlarla yerin altına gömülüyorlar. Ey İslâm coğrafyasının sakinleri Araplar, Türkler ve Kürtler! Siz ne zaman uyanacaksınız? Ne zaman ellerinizdeki Amerika’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın silahlarını atıp birbirinizle kucaklaşacaksınız? Bilin ve inanın ki; İslâm coğrafyasında Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça ağıtlar Türkçe, Kürtçe ve Arapça, Zafer çığlıkları ise İngilizce ve İbranice olacaktır.


ZULÜMDEKİ EŞİTLİĞİN KAVGASI/1

 “Ateistim ama bunu kimseye kanıtlamak mecburiyetinde değilim. Allah biliyo ya o bana yeter!”  İşte burası, gafletin ve cehaletin buluştuğu yerdir. Biz cehaleti saadet diye belletenlerin devrindeyiz.



Hatalarıyla yüzleşmeyenler, yüzsüzleşmeye mahkûmdurlar. Müslüman olarak amellerimizle değil, neseplerimizle ileri gitmeye karar verdiğimiz günden bu yana hep birbirimizle boğuşuyoruz. Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez.” (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225) Salih amelleriyle değil, nesepleriyle ileri gitmeye çalışanlar, İslâm ümmetinin mürtecileridir. İman ve salih amel yerine nesebi merkeze alan mürtecilerin kavgası, kavmiyetçilik kavgasıdır. Kavmiyetçilik kavgası, bir an önce zalim olma kavgasıdır.

Kavmiyetçilik önce bir dava sonra bir kavgadır. Kavmiyetçilik; bir dava-i İslâmiyye değil, bir dava-i cahiliyedir. Zulüm ve zalimlik savaşıdır.

Kavmiyet davası; şirk kaynaklı bir zulüm davasıdır. Kavmiyetçilik ise, zulümdeki eşitliğin kavgasıdır. Kavimlerin Allah’ın dinini bir kenara bırakıp, Ulus devletler kurma ve savunma yarışmasına girmesi, tamamen zulümdeki eşitliğin kavgasıdır. Bugüne kadar kurulmuş olan Ulus devletler insanlığa kan kusturdukları gibi, bugünden sonra kurulacak olan Ulus devletler de kan kusturacaklardır. Kavmiyetçilik peşinde koşanlar, zulmünden pay almaya çalışıyorlar. Ellerinden gelse Firavun olacaklar, Nemrud olacaklar. Kendi kavimlerinden olmayan veya kavminden olup da kendileri gibi inanmayan, düşünmeyen, zulümlerini onaylamayan herkesi yakacaklar. Kavmiyetçi, zulümde sınır tanımaz.

Kavmiyetçilik; zulmün ve zalimliğin devamı için mürtecilerin üstlenmiş oldukları müşriki bir mesuliyettir. Kavmiyetçilik, faydasız bir meşguliyettir.  Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardıma kalkışan kişi, kuyuya düşmüş deveyi kuyruğundan tutup çıkarmaya çalışan gibidir.”  (Sünen-i Ebu Davud, Edeb: 112) Yani asabiyetçi faydasız bir işle meşgul olmaktadır. Çünkü nasıl kuyruğundan tutmakla deve kuyudan çıkarılmazsa, haksızlıkla kavmine yardımcı olmaya çalışmak da hiçbir fayda sağlamaz. (Bezlu’l Mechud Şerhu Sünen-i Ebu Davud/es- Sehârenfûrî, C:10, Sh: 58-59) Kavmiyetçiliğin adı ister Türkçülük olsun, ister Kürtçülük olsun, ister Arapçılık olsun ve isterse Farsçılık olsun, malayanidir ve tamamen abesle işgaldir.

Kavmiyetçilik kavgası; İslâm coğrafyasını işgal ve istilâ etmiş bulunan Emperyalist devletlerin işini kolaylaştıran bir kavgadır. İslâm ve insanlık düşmanları, İslâm coğrafyasını en küçük zerratına kadar araştırarak toplumsal isyanlara sebep olacak fay hatlarını keşfetmeye çalışıyorlar.  Ülkelerin ve toplumların mühendisliğini çok iyi beceren beynelmilel Münkir ve Müşrik, Yahudi ve Hıristiyan, Münafık ve Mürted kundakçılar, kendi emellerine hizmet eden fay hatlarını Müslümanların canlarına, mallarına, yurtlarından sürgün edilmelerine mal olsa dahi anında harekete geçirmektedirler. Nitekim asrımızda küresel katil Amerika ve avaneleri, İslâm coğrafyasını yeniden mezhepler ve etnik azınlıklar üzerinden dizayn etmek istiyorlar. Bunun için durmadan kavmiyetçilik kavgasını körüklüyorlar.

Kavmiyetçilik kavgası,  Ulus devletlerin sigortasıdır. Dolayısıyla İslâm Coğrafyasında seküler ulusçuluğun ve küresel kapitalizmin dayatmaları devam ettiği müddetçe fitri olan hürriyete kavuşmak mümkün değildir. Fıtrî olan hürriyete kavuşmak için ulustan ümmete geçiş şarttır. Ulusçuluk karşısında tek ümmet şuurunu kuşanmak, imanlı kalmanın şartlarındandır. Ulusçuluk tapınağında gün geçirmekle ulus devletlerin ayakta kalması için çalışmakla birlikte Müslüman kalma ütopyası ve projesi peşine düşmek, adeta serap görmek gibidir. “Ulus devletimizi savunalım” diyenlerle, “Bizim de bir Ulus devletimiz olsun” diyenlerle kavgaya tutuşanlar, zulümde kardeştirler. Zulümdeki kardeşlik, insanlığa kalleşliktir.




Ulus-aşiret asabiyeti, devr-i cahiliye kalıntısıdır. Bu kalıntıya tutunmuş olanlar, iman nimetinden uzak kalanlardır.  Kavmiyetçilik, iman nimetinden uzak kalmış putperestlerin gözdesidir. Kavmiyetçilikten; Ulusçuluktan, Aşiretçilikten, Bölgecilikten kurtulmadıkça özlemlerimizin yönü hep putlara dönüktür. Kişi putlarla kalbi bağlantısını kesmedikçe mü’min sayılmaz. Bugün bizler “Tanrıları Ulusal, Savaşları Masal” olan bir kavmiyetçi nesille karşı karşıyayız. Bu nesil kendi putunu kendisi yapıyor ve yine kendisi tapıyor. Yahudiler, “Yahova”yı ulusal sayarlar. Onun, yalnız kendilerini üstün kılan tanrı olduğunu söylerler ve bundan ötürü Yahudi ırkının dünyanın en üstün ırkı olduğuna inanırlar. Dolayısıyla Müslümanların coğrafyasında kavmiyetçilik yapanların inanç nesebleri Yahudilikten hali değildir. İnsanların “tanışmak” dışında renklerini, ırklarını, dillerini tasnife kalkışmaları, onlarla övünmeleri, âlemlerin Rabbi olan Allah’a karşı bir başkaldırıdır. Ulus devlet, Allah’a karşı gerçekleştirilen bu başkaldırının kurumlaşmış halidir. Ulus devleti doğuran kavmiyetçilik, kavmiyetçiliği yoğuran da  Ulus devlettir. İslâm coğrafyasındaki Ulus devletçikler, Tevhid’e ulaşamamış olan müşrik zihniyetlerin şirk kusmuklarıdır. Kavmiyetçiliğin peşinde koşanlar, her dönem putperest kalmış insanlardır.  


 İSLÂM COĞRAFYASININ İSLÂM’LA İDARE OLUNMASI/2
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat akidesine bağlı Müslümanlar, küresel katil Amerika ve avanelerinin bütün dayatmalarına rağmen imanlarının bir gereği olarak İslâm coğrafyasının sadece İslâm’la idare olunmasını istiyorlar ve bunun için de direniyorlar. Dolayısıyla İslâm coğrafyasındaki bütün kavgaların, savaşların, çatışmalarının ana sebebi budur. Müslümanlar ya İslâm ile idare olunmaktan vazgeçip şeytan Amerika’yı ilah edinecekler veya “Rabbimiz Allah’tır” deyip İslâm coğrafyasının İslâm ile idare olunması için mücadele edeceklerdir.

Müslümanlar, beşeriyet âlemi için ortaya çıkarılmış  en hayırlı ümmetin mensuplarıdır.  Şehid Hasan El- Benna (Rh.a.) der ki:“Müslümanların dünyadaki konumları efendilik değil, öğretmenlik mertebesidir.” Müslümanlara hadim olmayan, Müslümanlara halife de olamaz!

Din gayretiyle müntesiplerini Gayr-i İslâmî idarelere razı eden mekanizmalar, ehl-i küfür hesabına çalışan mekanizmalardır. İslâm’la idare olunma bu tip mekanizmalardan kurtulmayı garantiler.

Müslüman insan ister ferd, ister aile, ister cemiyet ve isterse devlet seviyesinde olsun, her yerde ve her zaman kendini diniyle mukayyet gören insandır. Müslüman için İslâm dininden kaynaklanmayan ve İslâm dinine uygunluk arz etmeyen her kanun beynine ve bileğine atılan bir kelepçedir. Bu kelepçelerden kurtulmanın yegâne yolu, İslâm ile idare olunmaktır.

Kâfirlerin küfrî idarelerini geçersiz kılmanın en emin yolu, sadece ve sadece İslâm’la idare olunmaktır. Dinullah’ı ikame etme mesuliyeti, İslâm’la idare olunmayı zaruri kılar. Dinullah’ı ikame etmek, İslâm’la idare olunmak, âlemlerin Rabbi olan Allahû Teâla’nın emridir.  Allahû Teâla’nın bu emri, ehl-i küfre en ağır gelen emirlerdendir. Rabbimiz buyuruyor:

“(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) tefrikaya düşmeyin (fırkalara ayrılmayın).” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).” (Şûra Sûresi/ 13)

Bu ayet-i kerime’den açıkça anlıyoruz ki; Hz. Muhammed (sav) insanları bir bütün olarak  Allah’ın dinini ikame etmeye davet etmiştir.  Rasûlüllah (sav)’in bu daveti müşriklere çok ağır geldi. Müşriklerin mantığı karakteri hiç değişmez. Dünyada ehl-i küfrü en çok korkutan şey, Müslümanların İslâm’dan başka bir şeyle idare olunmayı asla ve kat’a kabul etmemeleridir. Dünkü Mekkeli müşriklerin tavrını bugün şeytan Amerika ve avaneleri sergilemektedirler. İslâm coğrafyasının İslâm’la idare olunması gündeme geldiğinde şeytan Amerika ile birlikte Laikliğe iman etmiş Demokrat sağcı ve solcu müşriklerin birleştiklerini ve birlikte dinleriyle idare olunmak isteyen Müslümanlara karşı harekete geçtiklerini görmekteyiz.

Küresel katil Amerika’nın hedefi; İslâm coğrafyasında sadece ve sadece İslâm’la idare olunmak isteyen Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in omurgasını çökertmektir. Şeytan Amerika bu hedefine ulaşmak için Ulus devletlerle, Kavmiyetçi terör örgütleriyle dirsek teması halindedir. İslâm coğrafyasında ortaya çıkmış ulus devletler, Amerikan emperyalizmi hesabına icraatlar ortaya koymaktadırlar. Çünkü Ulus devletlerin hedefi; Müslümanları ehl-i ferd haline getirip şahsi kanaatleriyle amel etmelerini sağlamaktır. Çünkü Allah’ın indirdiği, Rasûlüllah’ın tebliğ ve tatbik ettiği ilâhi hükümlerle amel etmek yerine kendi şahsi kanaatleriyle amel edenler, ehl-i küfrün sermayesinden sayılırlar.

İslâm’dan gayrisiyle idare olunmaya razı olanın Müslümanlığını unut. Vahyin karargâhı olmazsa evler, kundakta boğulur umut!

Müslümanların coğrafyasında Müslümanların kendi dinleriyle yani İslâm’la idare olunmalarına engel olmak, dünyanın en büyük zulmü ve zalimliğidir. Çünkü Müslümanları İslâm’dan gayrisiyle idare etmek, Müslümanlara her gün işkence etmektir. Dinleriyle idare olunmayan Müslümanların din, can, mal, nesil ve akıl emniyetleri ortadan kalkmıştır. Bu durumdaki Müslümanların etrafını şek ve şüpheler, korku ve kuşkular kaplamıştır.

YENİAKİT / Mustafa Çelik


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder