Yeni Osmanlıcılık!
Uluslararası Kriz Grubu, Kuzey Irak'taki Kürt yetkililerinin Türkiye'ye katılma isteğinde olduğunu belirtiyordu.
Uluslararası Kriz Grubunun ilgili raporunda K.Irak Yönetimindeki bir Bakan şöyle diyordu:
"Ben Irak ile olacağıma Türkiye ile olmayı tercih ederim, çünkü Irak demokratik değil. İlerlememiz için en iyi yol, Kürt bölgesinin Musul vilayeti olarak Türkiye'ye katılması."
K.Irak yönetimi bu rapordan sonra daha da ileri gidiyor ve kendi halkına Türkiye ile birleşme seçeneğini soruyordu.
K.Irak halkı tartışmasız bir şekilde açıkça Türkiye ile birleşmek istediğini belirtiyordu.
Bölgede petrol hesapları yapan ABD, BATI ve İngiliz aklına karşın kendilerine kardeşlik bağı ile yaklaşan Türkiye, K.Irak halkının en büyük köprüsüydü.
K.Irak halkı bu gerçeği görüyordu.
Ellerindeki petrolün kendilerine bırakılmayacağını biliyordu.
Bu birleşim karşısında en büyük engel PKK sorunuydu.
Ankara'da bunun bilincindeydi.
Barzani'de sıklıkla bunu Ankara'ya iletiyordu.
Bölgede Türkler ve Kürtlerin yeniden buluşması bölgenin kaderini değiştirecekti.
Küresel Sömürgeci aktörlerde bunun farkındaydı.
Barzani bu birleşim için Çözüm süreci ve Başkanlık sisteminin önemini Ankara'ya iletiyordu.
Ankara Çözüm süreci ve Başkanlık Sisteminin Yeni Türkiye'nin ve bölgenin kaderini değiştireceğini görmekteydi.
İlk adım Barzani'den geliyordu.
K.Irak Yönetimi ellerindeki petrolü Türkiye üzerinden satmak ve bu ticareti Halk Bankası üzerinden yürütmek istiyordu.
K.Irak ve Ankara'nın bu yaklaşımı başta ABD olmak üzere İngiltere ve tüm BATI ülkelerini rahatsız etmişti.
ABD bu yaklaşıma şiddetle karşı çıkıyordu.
Çünkü bu adım Osmanlının yeniden bölgeye geri gelmesi demekti.
Bölgede petrol hesapları yapan aktörlerin tüm hesaplarının altüst olması anlamına geliyordu.
K.Irak ve Ankara kararlıydı.
Bölgedeki Türkmenlerde K.Irak-Türkiye yakınlaşmasını sevinçle karşılıyordu.
Çünkü Türkiye-K.Irak yakınlaşması Lozan'ı artık tanımıyorum demekti.
Yani açıkça Lozan Anlaşmasını çöpe atmaktı!
Bölgedeki petrolü sömürmek isteyenler Lozan Anlaşmasını boşuna yapmamışlardı.
Bunun için Lozan'da Musul ve Kerkük'ü Türkiye'den koparmışlardı.
Musul ve Kerkük’ü Türkiye’den koparan ve kardeşi kardeşten ayıranlar bu yakınlaşmadan bu nedenle oldukça rahatsızdı.
Özellikle ABD, bu yakınlaşma karşısında K.Irak yönetimini sert bir dille eleştiriyordu.
Bununla da yetinmiyor Diplomatik bir dille de açıkça tehdit ediyordu.
Ankara ise bu yakınlaşma neticesinde hedefe konulmuştu.
Sözde yolsuzluk operasyonu adı altında Ankara cezalandırılmak isteniyordu.
Halk Bank’ta hedef konulmuştu.
Dışarıdan emir alanlar içeride harfiyen bu emirleri yerine getiriyordu.
Yeni Türkiye’ye mesaj verilmişti.
Musul ve Kerkük’ü aklından bile geçirme!
Yeni Türkiye kararlıydı.
Ankara’da bir avuç Anadolu insanı bu saldırıya karşı dik duruyordu.
Ankara’da ne pahasına olur olsun Musul ve Kerkük’e inmekten vazgeçmeyeceğiz mesajını veriyordu.
K.Irak’ta IŞİD üzerinden uyarılıyordu.
2008 yılında Irak’ta IŞİD’i inşa eden CIA, IŞİD’i K.Irak üzerine sürüyordu.
IŞİD Erbil kapılarına dayanıyor ve bir anda Erbil kapısından geri dönüyordu.
CIA daha da ileri gidiyor ve ikinci hamlede mesajını açıkça veriyordu.
IŞİD apar topar Musul ve Kerkük’e saldırıyordu.
IŞİD’in özellikle Musul ve Kerkük’e saldırması oldukça manidardı.
Ankara tüm oynanmak istenen oyunun farkındaydı.
Bölgedeki aktörler K.Irak ile Türkiye’nin buluşmasını kesinlikle istemiyordu.
Çünkü bu Osmanlının yeniden bölgeye inmesi demekti.
ABD’nin ikinci bir endişesi ise K.Irak’ın, merkezi yönetimden kopması halinde bölgedeki Şiilerin İran’ın radarına girmesiydi.
Bu bölgedeki haritaların ve denklemlerin değişmesi demekti.
Yani Yeni Türkiye ve İran’ın bölgedeki gücünü artırması ve bölgede bu iki ülkenin daha fazla genişleme fırsatı bulması demekti.
BATI ise Osmanlının yeniden tarih sahnesine çıkması ihtimaline bile tahammül edemiyordu.
Ellerindeki tek koz Çözüm sürecini sabote etmekti.
BATI bugün açıkça Çözüm sürecini bunun için sabote etmektedir.
BATI, Winston Churchill’in dediği gibi "Bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir.” Anlayışı ile hareket ediyordu.
Onlar için mühim olan bölgedeki mazlum insanlar ya da Kürtler değil, Petroldür.
Petrol ve çıkarlar söz konusu ise BATI için oradaki insanlar değerlidir. Aksi halde asla ilgilenmezler.
Bosna bunun en açık örneğidir.
Binlerce masum Boşnak, Avrupa’nın ortasında ve dünyanın gözleri önünde katledilirken BATI üç maymunu oynamaktaydı.
Çünkü Bosna topraklarında petrol yoktu.
Bugün Filistin, Arakan, Lübnan, Bosna, Kosova, Ürdün, Irak, Somali, Sudan sokaklarında Türkiye bayrağının dalgalanması Osmanlının bölgede ümitle beklendiğinin çağrısıdır.
Bu kaçınılmaz bir gerçektir.
Osmanlı sonrası huzur ve refahı mumla arayan bölge Osmanlının bölgeye ineceği günü beklemektedir.
Gözü yaşlı Mazlum Müslümanlar ümitle ve sabırla o günü beklemektedir.
Ankara’nın küllerinden doğurduğu bu ateş her geçen gün daha fazla güçlenmektedir.
Bize düşen, Osman Gazi’nin ideallerine inanarak kenetlenen ecdadımız gibi bu ideale inananların etrafında kenetlenmek!
Göreceksiniz!
Abdülhamid Han’ın yarım kalan ideallerini ve hayallerini tamamlamak bu toprakların çocuklarına nasip olacak!
FATİH KELEŞ
Ankara'nın Misak-ı Milli Stratejisi.!
Osmanlı, Anadolu Topraklarında yeniden Tarih sahnesine çıkmaya hazırlanıyor!
BATI, ABD ve İngiliz, İsrail işbirliği ile Yeni Türkiye'ye Suriye'de tuzak kuranlar yanıldılar!
Türkiye'yi Suriye bataklığına çekerek, Yeni Türkiye'nin hızlı yükselişini ve Misak-ı Milli stratejisini bir 100 yıl daha ertelemek istediler.
Bunun için tezgâh hep aynıydı!
Ankara ve Türk insanının milli duyguları kullanılacaktı.
Önce Suriye’de savaş uçağımızı düşürdüler.
İçerideki işbirlikçi medyayı devreye soktular!
Halk ve Ankara gazlanmalıydı.
Günlerce manşet attılar!
Ankara’yı Suriye’ye sürmek için her yolu denediler.
Ankara her şeyin farkındaydı.
Kurgulanan ve hayata geçirilmek istenen oyunu görüyordu.
Artık Ankara’da eski devlet aklı yoktu.
Ankara’nın da bir planı vardı!
Savaş uçağımızın düşürülmesinden netice alamayanlar tekrar harekete geçtiler.
Dışarıdan içerideki bazı gazetecilere destelerce dolar dağıttılar.
Halkın Milli duyguları kullanılarak Ankara’nın Suriye’ye girmesi sağlanacaktı.
Tüm bunlar yaşanırken Ankara’da boş durmuyor, bu tezgâhın içerisinde yer alanları tek tek not ediyordu.
Yeni Türkiye aklı artık oyunu farklı oynuyordu.
Çok geçmeden 2.Tezgâhlarını sahneye koydular!
Musul Konsolosluğumuz IŞİD örgütü tarafından 11 Haziran 2014 tarihinde silahlı baskın düzenliyor, Özel harekat polisleri tarafından korunan konsolosluk binasına 900'den fazla IŞİD militanları tarafından yapılan bu yasadışı baskında Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'ında dahil olduğu 49 kişiyi rehin alınıyordu.
İçerideki işbirlikçi medya da hemen harekete geçiyordu.
Ankara’nın aklı ile hareket etmesi karşısında şaşkına dönenler, içerideki kuklacı kalemlerine emir veriyordu.
“Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'ında dahil olduğu 49 rehine IŞID tarafından öldürüldü” şeklinde haberler devreye sokuluyordu.
Ankara, içeriden köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyordu.
Her şeyden habersiz olan Milletimizin sabrı taşırılmak isteniyordu.
İçeriden bazıları bilmeden bu oyuna alet oluyordu.
Oysa Ankara adım adım rehin alınan 49 vatandaşımızı takip ediyordu.
Öyle ki, 49 vatandaşımızın içtiği sudan yediği yemeğe kadar her şey Ankara tarafından biliniyordu.
Yeni Türkiye oyuna gelmiyor, sabırla aklını kullanarak hareket ediyordu.
Oyun büyüktü!
Ankara bu oyunu görüyordu.
Vakit gelmişti!
Yıllar sonra aklını kullanmayı ve yeteneğini kullanmayı öğrenen Ankara, tetikte bekleyen dünyanın en iyi istihbarat servislerinin ruhu bile duymadan 49 vatandaşımızı vatan toprağına getiriyordu.
Yeni Türkiye’nin tokatını yiyen dünyanın en iyi istihbarat servisleri şaşkına dönüyordu.
İçerideki kuklacılarda dışarıdaki patronlarına ne diyeceklerini kara kara düşünüyordu.
Ankara’nın hamlesi dışarıda çok deprem yaratmaya başlamıştı.
CIA, MOSSAD,MI6, BND ve Fransız İstihbaratı faturayı üst düzey yöneticilerine çıkarıyordu.
Ardı ardına görev değişiklikleri ve görevden almalar yaşanıyordu.
Eski Türkiye’yi Yeni Türkiye ile karıştıranlar şaşkınlıklarını günlerce üzerinden atamıyordu.
Ankara bu büyük istihbarat savaşını aklını kullanarak kazanıyordu.
Halep, Süleyman Şah, Musul ve Kerkük adım adım Ankara’ya yaklaşıyordu.
Masa başında plan kuranlar, Ankara’nın planı ile yüzleşiyordu.
Mesajı alanlar apar topar masa başında yeniden toplanıyordu.
Esad ne pahasına olursa olsun koltuğunda tutulacaktı.
Esad’ın düşmesi Osmanlının yeniden bölgeye dönmesi demekti.
Bu da İsrail’in, İngiliz aklının ve ABD’nin bölgeden tasfiye edilmesi demekti.
Osmanlı sonrası yetim bırakılan, sömürülen ve katledilen Mazlum Müslümanların yarınları için Ankara büyük oyun kuruyordu.
Aksi halde bölgedeki tüm Mazlum Müslümanların 100 yıllık kan ve gözyaşı dolu yaşamı bir 100 yıl daha sürecekti.
Ankara sabırla aklını kullanmaya devam ediyor!
Sabredin!
Bu toprakların ve tüm Mazlum Müslümanların yarınları bambaşka olacak!
Kardeşlerimizle yeniden kucaklaşıp, yeniden bir ve diri olacağız!
Hilal’in altında toplanıp, yeniden dünyaya adaleti, hoşgörüyü ve barışı yayacağız…
FATİH KELEŞ
BATI, ABD ve İngiliz, İsrail işbirliği ile Yeni Türkiye'ye Suriye'de tuzak kuranlar yanıldılar!
Türkiye'yi Suriye bataklığına çekerek, Yeni Türkiye'nin hızlı yükselişini ve Misak-ı Milli stratejisini bir 100 yıl daha ertelemek istediler.
Bunun için tezgâh hep aynıydı!
Ankara ve Türk insanının milli duyguları kullanılacaktı.
Önce Suriye’de savaş uçağımızı düşürdüler.
İçerideki işbirlikçi medyayı devreye soktular!
Halk ve Ankara gazlanmalıydı.
Günlerce manşet attılar!
Ankara’yı Suriye’ye sürmek için her yolu denediler.
Ankara her şeyin farkındaydı.
Kurgulanan ve hayata geçirilmek istenen oyunu görüyordu.
Artık Ankara’da eski devlet aklı yoktu.
Ankara’nın da bir planı vardı!
Savaş uçağımızın düşürülmesinden netice alamayanlar tekrar harekete geçtiler.
Dışarıdan içerideki bazı gazetecilere destelerce dolar dağıttılar.
Halkın Milli duyguları kullanılarak Ankara’nın Suriye’ye girmesi sağlanacaktı.
Tüm bunlar yaşanırken Ankara’da boş durmuyor, bu tezgâhın içerisinde yer alanları tek tek not ediyordu.
Yeni Türkiye aklı artık oyunu farklı oynuyordu.
Çok geçmeden 2.Tezgâhlarını sahneye koydular!
Musul Konsolosluğumuz IŞİD örgütü tarafından 11 Haziran 2014 tarihinde silahlı baskın düzenliyor, Özel harekat polisleri tarafından korunan konsolosluk binasına 900'den fazla IŞİD militanları tarafından yapılan bu yasadışı baskında Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'ında dahil olduğu 49 kişiyi rehin alınıyordu.
İçerideki işbirlikçi medya da hemen harekete geçiyordu.
Ankara’nın aklı ile hareket etmesi karşısında şaşkına dönenler, içerideki kuklacı kalemlerine emir veriyordu.
“Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'ında dahil olduğu 49 rehine IŞID tarafından öldürüldü” şeklinde haberler devreye sokuluyordu.
Ankara, içeriden köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyordu.
Her şeyden habersiz olan Milletimizin sabrı taşırılmak isteniyordu.
İçeriden bazıları bilmeden bu oyuna alet oluyordu.
Oysa Ankara adım adım rehin alınan 49 vatandaşımızı takip ediyordu.
Öyle ki, 49 vatandaşımızın içtiği sudan yediği yemeğe kadar her şey Ankara tarafından biliniyordu.
Yeni Türkiye oyuna gelmiyor, sabırla aklını kullanarak hareket ediyordu.
Oyun büyüktü!
Ankara bu oyunu görüyordu.
Vakit gelmişti!
Yıllar sonra aklını kullanmayı ve yeteneğini kullanmayı öğrenen Ankara, tetikte bekleyen dünyanın en iyi istihbarat servislerinin ruhu bile duymadan 49 vatandaşımızı vatan toprağına getiriyordu.
Yeni Türkiye’nin tokatını yiyen dünyanın en iyi istihbarat servisleri şaşkına dönüyordu.
İçerideki kuklacılarda dışarıdaki patronlarına ne diyeceklerini kara kara düşünüyordu.
Ankara’nın hamlesi dışarıda çok deprem yaratmaya başlamıştı.
CIA, MOSSAD,MI6, BND ve Fransız İstihbaratı faturayı üst düzey yöneticilerine çıkarıyordu.
Ardı ardına görev değişiklikleri ve görevden almalar yaşanıyordu.
Eski Türkiye’yi Yeni Türkiye ile karıştıranlar şaşkınlıklarını günlerce üzerinden atamıyordu.
Ankara bu büyük istihbarat savaşını aklını kullanarak kazanıyordu.
Halep, Süleyman Şah, Musul ve Kerkük adım adım Ankara’ya yaklaşıyordu.
Masa başında plan kuranlar, Ankara’nın planı ile yüzleşiyordu.
Mesajı alanlar apar topar masa başında yeniden toplanıyordu.
Esad ne pahasına olursa olsun koltuğunda tutulacaktı.
Esad’ın düşmesi Osmanlının yeniden bölgeye dönmesi demekti.
Bu da İsrail’in, İngiliz aklının ve ABD’nin bölgeden tasfiye edilmesi demekti.
Osmanlı sonrası yetim bırakılan, sömürülen ve katledilen Mazlum Müslümanların yarınları için Ankara büyük oyun kuruyordu.
Aksi halde bölgedeki tüm Mazlum Müslümanların 100 yıllık kan ve gözyaşı dolu yaşamı bir 100 yıl daha sürecekti.
Ankara sabırla aklını kullanmaya devam ediyor!
Sabredin!
Bu toprakların ve tüm Mazlum Müslümanların yarınları bambaşka olacak!
Kardeşlerimizle yeniden kucaklaşıp, yeniden bir ve diri olacağız!
Hilal’in altında toplanıp, yeniden dünyaya adaleti, hoşgörüyü ve barışı yayacağız…
FATİH KELEŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder