28 Temmuz 2015 Salı

Said Nursi’ye göre Mustafa Kemal Yahudi’dir




İŞTE O AÇIKLAMA:

Bugünlerde Mustafa Kemal’in serveti ve bunun kaynakları açıklanıyor. Çok tartışma konusu olan Yahudiliği konusunda Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin neşredilmemiş SIRR-I İNNA A’TAYNA adlı eserinde, ilgi çekici tesbitler var. Açıkça Mustafa Kemal’in Yahudi olduğu aktarılıyor. Bu Risale Eskişehir Mahkemesinde gündeme gelmiş ve ancak Bediüzzaman beraat eylemiştir. Ceza başka sebeplerle verilmiştir.

Sırr-ı İnna A’taynada geçen bölüm şöyle ;“Ma’lum büyüğe karşı birden hiddete geldi ve def’aten yazıldı:

Ey mülhidler, münafıklar ve ahmaklar!

Benim cesedimi paramparça etseniz de hakkı söylemekten vazgeçmeyeceğim. Eğer mümkün olsa bütün Şark’a ve Garb’a dinletecek derecede şöyle haykıracağım: Bu Kur’an haktır; bu Furkan sadıktır. Bu Kur’an Allah kelamıdır, onda hiçbir şüphe yoktur. Hz. Muhammed Allah’ın resulüdür; bunda şek edilemez. Onun Şeri’atı Allah’ın vahyidir; mutlak adalettir ve asla zulüm değildir.

Ey Ladini olan mülhidler ve inkarcılar!

Dine Arş’ı titretecek kadar zulm ettiniz. Akibetinizi bekleyiniz. Sizin de sonunuz gelecek. Yakinim var ki, büyük bir kıvranış ve kahr ile gebereceksiniz. Ölüm döşeğinizden Arş’ın sahibi olan Allah perçemlerinizden yakalayarak sizleri cezalandıracaktır. Ağlama ve eyvah sesleriniz arasında Cehennemin sakar denilen ateşlerine atılacaksınız; sizleri acıdan titrecek olan zakkum meyvesini yiyeceksiniz; Kur’an’ın gıslin tabir ettiği bağırsaklarınızı parçalayacak olan cehennem içeceğini içeceksiniz. Azabınız ebedidir.

Siz bize mürteci diyorsunuz; biz de size mürtedler adını veriyoruz. Sizler kafirlerin en habisi ve vahşi hayvanlardan da vahşisiniz. İsmine layık olmayan reisiniz, deccal ve süfyandır; zındıkanın reisidir; vahşi eşeklerden daha eşektir; Yahudilerin en adilerindendir; zalimlerin en zalimidir.”

Said Nursi


———

Mustafa Kemal’in 30 Eylül 1911’de Kudüs Kamenitz Oteli’nde Yahudi Eliezer Ben Yehuda’nın oğlu Itamar Ben-Avi ile sohbeti:

-Mustafa Kemal: “SABETAY SEVİ’nin soyundan geliyorum. Kendisine hayranım. Keşke bu dünyadaki bütün Yahudiler onun mesihliği altında birleşse..”

Hatta daha ötesi var:

Bediüzzaman hayatta iken bazı Nur Talebeleri, Zındıka Komitesinin reisi olarak kabul ettikleri Mustafa Kemal’e Atatürk ünvanının verilmesine de karşı çıkmakta ve bu yüzden Bediüzzaman ve Nur Talebeleri hakkında çıkarılan Kararnameye itiraz etmektedirler:

Yine kararnamenin aynı sahifesinde, Said Nursi’nin mahkumiyetinin bir sebebi olarak yazmışlar ki:

“Bütün ömrünü Türk vatanının dahili ve harici türlü tecavüzlerden kurtulmasına hasr-ı vakfeden, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi ve Türk istikbal ve istiklalinin sadık ve fedakar hadimi olan Atatürk’ü Süfyan ve İslam Deccalı, tagut, dalalet zındıka komitesinin firavunmeşreb reisi, ehl-i dalaletin dehşetli şahsiyeti diye vasıflandırmak ve bu suretle her Türk’ün kalbinde kökleşen Atatürk’ün sevgisini gönlünden sarsarak ve ona alet olan has adamlarına münafık, mülhid demesi büyük bir suçtur diye mahkum ediyoruz.”

Cevab: Yine Nur’un hapse girmiş bir kısım talebeleri diyorlar ki: Bu vatan ve milletin istikbalini ve istiklalini mahveden onun icraatı olduğuna bir delil şudur: Bu vatandaki milletin 1000 seneden beri Hristiyanın dehşetli umum devletlerine karşı 350 milyon ma’nevi ihtiyat kuvveti hükmünde olan alem-i İslam bütün ruh u canıyla bu vatandaki millete uhuvveti ve irtibatı ve düşmanın bu vatana hücumu vaktinde o muazzam ma’nevi ordu ağlaması ve itiraz etmesi içindir ki; 70-80 bir zaman 120 milyon Osmanlı Devleti o dindar raiyetiyle 400 milyon Hristiyan devletlerine karşı istiklalini, istikbalini muhafaza ediyordu. İşte o reis, bu ihtiyat kuvveti bu vatan ve milletin aleyhine çevirmesi ve bir cihette istiklalini, istikbalini mahvettiği halde; nasıl istiklal ve istikbalini muhafaza ediyor ve kurtarmış denilebilir?

Hem Bağdad’dan ta Hind’e ve Mısır’dan Cezayir’den ta Endülüs’e ve Yemen’den ta Ha-beşistan’a kadar adeta iki Avrupa kıtası kadar Osmanlı hakimiyeti ve Türk milletinin amiriyeti tahtında iken, 40 seneden beri o reis ve onun gibi dinsizliği dindarlara tercih edenler, 70 mil-yon Arab’ı elinden çıkardığı gibi, en mukaddes şeylerini dahi rüşvet verdirmeğe ve istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile ancak bir muvakkat idareye mecbur eden ve bu biçare masum ve mazlum ve dindar ve mücahid milletin hem istikbalini hem istiklalini dehşetli ve çok acınacak bir vaziyete sokan ve hakiki Türk hamiyetçiler ve vatanperverler ve dindar mütefekkirlerinin kalblerinde sevgisi kökleşmemiş olduğu halde;

Said o sevgiyi çıkarmasıyla suçludur, mahkum olur demeleri; ne kadar haktan, hakikattan, insaftan, vicdandan uzak olduğunu her vicdan sahibi anlar. Ve 20 ay hem tecrid-i mutlakta hapis, hem 2 sene göz hapsi altında mahkum etmek, dünyada hiç emsali vuku’ bulmamış zalimane bir muameledir.

Acibdir ki; savcı müddei iftiralı ittihamnamesinde en ziyade iliştiği ve Said’in ittihamına medar yaptığı, Siracünnur’un ahirindeki Beşinci Şu’a’ın mes’elelerinde Said demiş ki: Başa şapka koymağa cebreden Süfyan öyle dehşetli istibdadla hareket eder ki, bir cani yüzünden yüz köyü harab eder.. bir asi yüzünden binler masumu mahveder dediği fıkra için Said’in mahkumi-yetine pek musırrane çalışıp demiş ki: Atatürk’ü tahkir edip, inkılablar aleyhindedir.

Cevab: Yine o cevab veren Nur şakirdlerinden Abdürrezzak namında birisi diyor ki: İşte o davanın doğruluğuna delalet eden yüzer emareden tek bir emaresi, 1938’deki Dersim faci-asında binler masumları, ihtiyar kadınları hem öldürtüp hem ateşlere atmak ve bir isyan tevehhümü ve ihtimali yüzünden yaktırması; bu Beşinci Şu’a’ın o hükmünü kat’i hakikat olarak gözlerine sokuyor.

Acaba 1000 seneden beri bir milyar şühedayı hakikat-ı Kur’an ve iman yolunda feda edip şehid veren ve bütün mefahiri İslamiyetle tahakkuk eden ve alem-i İslam’ın en büyük ordusu ve kahraman milleti olan Türk’e bütün bütün mahiyetlerine zıd ve bütün ecdadlarını darıltan, inciten, manen ihanet eden ve neslen hiç Türklükle münasebeti olmayan bir adama, Türklerin ceddi ve büyük babası namını vermek; ne derece Türklüğe bir adavet ve ihanet olduğu anlaşılmıyor mu?

Bediüzzaman ise, ona Mustafa Kemal isminin yakışmadığını ve yakışan ismin ما اصطفي بكمال olduğunu şöyle açıklamaktadır:

Bir zaman işittim ki; ahirzaman deccalından evvel ona benzer küçük mikyasta müteaddid küçük deccallar gelir ve bir kısmı geçmiş dedim. Öyle ise herhalde Şeri’at-ı Ahmediyenin ve şeair-i İslamiyenin tahribine çalışan Mason komite reislerinden ve hiçbir cihette müstehak olmadığı Mustafa Kemal ismiyle malum olan şahs-ı menhus, o deccallardan birisidir.

Bidayet-i cumhuriyette kalbim öyle hükmetti. Bir emare aradım. O zaman kalbime geldi ki: Hesab-ı eb-cedi ilm-i cifirde ve çok ulumda muteber olduğundan onunla bakayım dedim, hesab ettim. Mustafa Kemal ismine ما اصطفي بكمال iki fark ile tevafuk ediyor.

Prof Dr.Ahmet Akgündüz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder